• Turkhane Logo

Klasik İslam dünyasında Tarihselciliğin izleri (3) 

16:25 22 October 2025 Wednesday
Klasik İslam dünyasında Tarihselciliğin izleri (3) 





Analiz / Doç. Dr. Osman TEK







Bir önceki yazımızda Batı’da tarihselciliğin nasıl doğduğunu gördük. Peki İslam dünyasında bu yaklaşımın izlerini nerede aramalıyız?



Aslında “tarihselcilik” kelimesi bizim klasik kaynaklarımızda geçmez. Ama aynı fikri çağrıştıran yöntemler, çok erken dönemden itibaren mevcuttu.



Zemahşerî ve bağlamın önemi



12. yüzyılda yaşamış olan Zemahşerî, meşhur tefsiri el-Keşşâf’ta ayetlerin iniş sebeplerine (esbâb-ı nüzûl) sık sık başvurdu. Ona göre ayetin doğru anlaşılması, indiği ortamı bilmeyi gerektirirdi. Bu, tarihselcilik değilse bile, tarihselci bakışa çok yakın bir yöntemdi.



Bir örnek: Miras ayetlerini yorumlarken dönemin aile yapısını, kadın ve erkeğin toplumsal rollerini dikkate aldı. Yani lafzı bağlamıyla birlikte düşündü.



Fıkıh usûlünde illet ve örf



İslam hukukçuları da hükümlerin nedenlerini tartıştılar. Buna illet dediler. Bir yasağın veya emrin arkasındaki gerekçe anlaşılırsa, yeni durumlara da uygulanabilirdi.



Ayrıca örf kavramı da önemlidir. Örf değişirse, bazı hükümler de değişebilirdi. Mesela alışverişte kullanılan yöntemler, toplumdan topluma farklılık gösterebilirdi. Fakihler, bunu dikkate almadan adil hüküm verilemeyeceğini söylediler.



Bunların hepsi, hukukta bağlamın önemini gösteriyordu.



Makâsıd düşüncesi



14. yüzyılda Şâtıbî, el-Muvâfakât adlı eserinde şeriatın gayelerini (makâsıd) sistemleştirdi. Ona göre Kur’an ve Sünnet’in nihai amacı insanın maslahatını korumaktı:



• Din



• Can



• Mal



• Nesil



• Akıl



Bu beş temel gaye korunuyorsa, hüküm değişebilirdi. Bu düşünce, tarihselcilik için doğrudan bir köprü gibidir: Lafız değişebilir, maksat sabittir.



İbn Haldun ve tarihsel yasalar



Ve elbette İbn Haldun. Onun Mukaddime’si, İslam düşüncesinde en güçlü tarihselci damar sayılır. Devletlerin ve toplumların da tıpkı insanlar gibi doğup büyüdüğünü, sonra da çöktüğünü anlattı.



Onun için kurumlar, “tarihsel şartların ürünüydü”. Yani değişmez değillerdi. Bu düşünce, modern sosyolojiye bile ilham verdi.



Okura soru



Şimdi soralım:



Bir hükmü anlamaya çalışırken, lafzı mı esas almalıyız, yoksa arkasındaki maksadı mı?



Mesela mirasta erkek payının fazla olması, ilahi bir sabite midir, yoksa dönemin sosyal şartlarından mı kaynaklanmıştır?



Bir sonraki adım



İşte klasik dönemde böyle izler var. Zemahşerî’nin tefsiri, fakihlerin illet ve örf tartışmaları, Şâtıbî’nin makâsıd anlayışı ve İbn Haldun’un tarih felsefesi… Bunlar, modern tarihselciliğin İslam dünyasında boşluktan doğmadığını, köklerinin çok eskiye uzandığını gösteriyor.



Bir sonraki yazımızda modern döneme geçeceğiz: Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’nın Mısır’da yükselen reformcu tarihselciliği.



Ve şu sorunun peşine düşeceğiz:



“Din, değişen zamana nasıl cevap verir?”







Tarihselciliğin kökleri: Herodotos’tan günümüze bir yolculuk (1)



Pozitivizme tepki ve Batı’da Tarihselciliğin doğuşu (2)

Son güncelleme: 16:25 22.10.2025
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı