Gönül dünyasını zenginleştirip iç huzuruna kavuşmak isteyen bir insanın, kendini kötü söz ve karanlık düşüncelerden koruması gerekir.
Olumlu alışkanlıklar kazanıldıktan ve yaşamı düzene sokulduktan sonra, bu düzeni sürdürmek ise ayrı bir irade ister. İradesi zayıf olanlar, dış bir müdahaleye gerek kalmadan yanlış yollara girebilir.
Problemli davranışların ortaya çıkması için özel bir çabaya gerek yoktur; insanı hataya sürükleyen duygulara hafif bir eğilim yeterli olabilir. Bu dürtüler, fark ettirmeden kişinin iradesini esir alabilir ve zamanla kaçınılması zor bir alışkanlığa dönüşebilir.
Bedeni hazların peşine takılanlar, toplumda dışlanma korkusu yaşar ve kusuruna ortak arar; bu haliyle kötülüğün gönüllü elçisi gibi davranır. Karakteri tam oturmamışlar, kelebekler gibi zaafa davet eden kötüler etrafında toplanır.
İyilikle buluşmuş birinin yeniden kötülüğe meyletmesini anlamak zor olabilir, fakat bu durum toplum psikolojisinin bir gerçeğidir. Bediüzzaman, “Her bir günah içinde küfre girecek bir yol vardır” diyerek küçük günahların, geri dönülemez büyük hatalara yol açabileceğini vurgulamıştır.
İnsanları iç dürtülerin esaretinden kurtarma misyonu üstlenen manevi rehberlerin etkisi azaldığında, toplumda kötülük kolayca yayılır. Kendini sürekli sorgulamayan ve kötülük karşısında bir uyarıcıya sahip olmayanlar, fark etmeden yanlış yola sapabilirler. Böyle ortamlarda bireyler, zaafların esaretine girer ve değer kaybı yaşar.
Kalabalıkların haz peşinde sürüklendiği bir toplumda, insanın bu girdaptan tek başına kurtulması pek de kolay değildir. Bu tür dönemlerde, yalnızca güçlü irade sahipleri kendilerini koruyabilir.
Toplumu yanlıştan koruyanlar, dönemin ihtiyaçlarına göre hizmet üreten hak dostlarıdır. Ahlaki değerleri hayatlarının gayesi yapan bu insanlar, dejenerasyonun hızla yayıldığı ortamlarda bile bedeni zaaflara kapılmadan ve zorba yönetimlerin dayatmalarına direnerek yollarına devam etmiş, başkalarını da onların tesirinden kurtarmak için sürekli çaba göstermiştir.
Yönetimdekiler güç ve iktidar şehvetine kapılınca, duygu ve düşünce dünyaları zehirlenmiş ve bir süre sonra tüm değerlerini kaybetmiştir. Bedeni hazlarına kendini kaptıranlar, zaaflarına yenilenler, kısa vadeli çıkarlar uğruna yol değiştirip durmuştur.
Küçük dünyevi menfaat karşılığında tavır değiştirenler yüzünden, zalimler gemisini yürütmekte ve etraflarına toplanan şakşakçılar, azgınların işini kolaylaştırmaktadır. Halkın varlıklarını sömüren bu çıkarcılar, dönüp diş kirası bile istemektedir.
Zalimler, insanları yoldan çıkarmak için her dönem farklı yollar denemiştir.
Toplumu kendi çıkarları için kullanmayı düşünenler, bazen dini argümanlarla öne geçerek insanları aldatır ve kötülüğe alıştırır. İktidarda kalma uğruna en kutsal değerleri harcayıp tüketir.
Dini değerleri manivela gibi kullananlar, dindar halkın içinden çıkmış olsalar bile, onları manevi duygularla oyalarken kendileri arka planda köşeyi dönme planları yapar.
Hayatını çıkar peşinde koşmakla geçirenler, kendi ikballeri için koştururken yaptıkları her kusura dinden kılıf uydurup masum halkı kandırır.
Dışları gibi içlerini de karanlık düşüncelere kaptırmış kötüler, buna engel gördükleri herkese düşman gözüyle bakar ve muhaliflere dünyayı cehennem ederler.
Bu durum, sadece geçmişin bir sorunu değil, günümüz dünyasında da devam eden bir tehlikedir.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de zalimlerin etrafında toplanan çıkarcılar, fırsatlardan yararlanma peşine düşünce kötülüğün yayılmasına katkıda bulunmaktadır. İyilik ve kötülük mücadelesi her dönem farklı biçimlerde devam etmektedir.
Gerçeğe tam uyanmış istikrarlılar, engele takılmadan iyiliği yaşayıp yaymaya devam ederken zayıf karakterliler, menfaat peşine düşünce hiç tereddüt etmeden kötünün yanında yer alıyor. Makama, mala, güç şehvetine kendini kaptıranlar despotlara yem oluyor.
Hitler Almanyası’ndan sonra tarihe gömüldüğü sanılan soykırım ruhu, zulümle iktidarını sürdürme peşinde olan bir yönetim tarafından Türkiye’de yeniden devreye sokuldu.
Soykırıma maruz kalanların tüm yaşamsal hakları ellerinden alındı, ama onların çoğu zalime boyun eğmektense hapse girmeyi tercih etti.
İlkesizler gibi davranan, kolayca yalan söyleyen, saltanatına engel gördüğünü makam-para ile kandıran, yanına çekemediğine hayatı zindan edip sindiren, şeytani hedefe ulaşmak için melek gibi insanları ezip geçenler; eski haramilerin yöntemini kullanıyor, karşı duranın malına çöküyor, özgürlüğünü alıp susturuyor.
Geçmişte Firavun’a karşı duran hak dostları gibi, günümüz dünyasında da zalimlere karşı halkı cesaretlendirecek rehberler onları doğruya teşvik ederek ülkeyi bu girdaptan kurtarabilir.
Büyük liderler, tüm zorluklara rağmen değerlerini koruyan ve bu uğurda her türlü zahmete katlanan insanlardır. Zalimlere boyun eğmeyen ve haksızlığa karşı sabredenler, her dönemde kalıcı başarıya ulaşır.
Sabır ve direnç, böylesi dönemlerin en güçlü silahıdır.
İyiliği savunan güçlü bireyler, bu süreçte toplumun umudu olmaya devam edebilir.
Bu prensiplerle hareket eden on binlerce masum, hapiste geceleri ibadetle, gündüzleri ise kendini eğitmekle geçirdi ve kayıp gibi görünen zaman dilimini kazanca dönüştürdü.
İsmail S. gülümser