• Turkhane Logo

İsmail S. Gülümser yazdı: Gazetecilik etiği ve Can Dündar

"Bizde gazeteciler ideolojik saplantılarından kurtulamadı, her dönemi birileri kendi ideolojik çıkarları istikametinde mesleğini kullandı. Bu amaçla yüzlerce yalan haber yaptılar, binlerce insanı sırf dünya görüşünden dolayı suçlu ilan ettiler."

10:50 25 Ocak 2021 Pazartesi
İsmail S. Gülümser yazdı: Gazetecilik etiği ve Can Dündar
"Bizde gazeteciler ideolojik saplantılarından kurtulamadı, her dönemi birileri kendi ideolojik çıkarları istikametinde mesleğini kullandı. Bu amaçla yüzlerce yalan haber yaptılar, binlerce insanı sırf dünya görüşünden dolayı suçlu ilan ettiler."



İsmail S. Gülümser / Aktif Haber

Gelişmiş ülkelerde gazetecilik mesleği etik ilkelere bağlı olarak sürdürülmesi gereken bir meslek, eğer bir insan kendi dünya görüşünü öne çıkarmak ve avantaj kazandırmak için mesleği eğip bükerse meslek ilkelerini çiğnemiş böyle birinin gazeteciliği sürdürmesi mümkün değil.

 
Bizde gazeteciler ideolojik saplantılarından kurtulamadı, her dönemi birileri kendi ideolojik çıkarları istikametinde mesleğini kullandı. Bu amaçla yüzlerce yalan haber yaptılar, binlerce insanı sırf dünya görüşünden dolayı suçlu ilan ettiler.
 
Hiç olmazsa 15 Temmuzdan sonra ülkedeki değişimi gören yurt dışındaki gazetecilerin saplantılarından vazgeçip ülkenin geleceği adına olumlu bir yaklaşım sergilemeleri beklenirdi. Ancak görünen o ki vicdanlarını ideolojilerine kurban etmiş olanlar hala mağdurların cesetleri üzerinde raks ederek zalimlerin yaptıklarını haklı gösterecek çalışmaları yayınlamaktan kaçınmıyorlar.  
 
Hâlbuki Anadolu’da yaygın olarak kullanılan bir sözü biraz değiştirerek ifade edecek olursak “Baskı altına alınmamış temiz vicdanlar asla yalan söylemez.” Yani insanlar bulundukları yere göre siyasi veya stratejik amaçları gereği baskı altına alıp onu deforme etmediyse bozulmamış böyle bir vicdanın haksızlık karşısında rahatsız olmaması düşünülemez.
 
Can Dündar’ın “15 Temmuz köprü belgeseli” olarak uluslar arası bir ortamda sunduğu çalışmanın gazetecilik etiği açısından izah etmek zor olduğu gibi eldeki deliller tam aksini söylerken zulüm altında inleyen insanları suçlu ilan eden Erdoğan korosuna iştirak etmesi vicdanı değerler açısından tartışmaya değer. O tüm etik ahlaki ilkeleri hukuki normları bir kenara bırakarak darbe suçunun cemaate yıkılması amacıyla planlanmış bir kurgunun parçası olmayı tercih etmiş görünüyor.

Dünyaya belgesel olarak sunduğu çalışmada;

-Mahkeme kayıtlarında yer alan binlerce delili görmezden gelerek,

-Genelkurmaydan çekilen fakslarla tuzağa düşürülen askerleri suçlayarak,  

-20 li yaşlarda komutan emriyle köprüye götürülmüş askerleri darbeci ilan ederek,

-Boğazı kesilerek öldürülen gencecik çocukların cesetlerini kullanarak,

-Ölümlerin olması için kurgulanan olayların perde arkasındakileri gizleyerek,

-Masum insanların delilsiz suçlanıp müebbet hapis cezası almasını gözden kaçırarak,

-Erdoğan emrindeki yargının işkenceyle aldırdığı ortaya çıkan hukuki dayanağı olmayan ifadeleri gerçek delilmiş gibi sunarak,

-Cemaat hakkında ön yargılarla dolu birkaç yabancı gazetecinin ifadeleriyle çalışmasını süsleyerek

Baştan suçlu ilan ettiği insanların yok edilmesi için yapılan tüm zulümleri mazur göstermeye çalışıyor.
 
Yaptığı habercilik yüzünden suçlanan ve ülkeyi terke etmek zorunda bırakılan Dündar, kendisi için yapılan zulmü dünyaya şikâyet ediyor. Ancak cemaat hakkında yapılan her türlü insanlık dışı muamelede iktidarın haklı olduğuna dünyaya inandırma rolünü üstlenmiş görünüyor.
 
Ahlaki ve etik ilkelere bağlı hiçbir gazetecinin;

-Elde hiç delil olmadan suçlanarak KHK ile işten atılan yüz binlerce insanın,

-KHK ile kapatılarak alınan binlerce kurumun

-Değişik vesilelerle cemaatle yolu kesiştiği için el konulan binlerce iş yerinin

-Bankaya para yatırdığı, sohbetlere katıldığı, telefon uygulaması indirdiği için suçlanıp tutuklanan yüz binlerin

-Hapiste işkence ile öldürülenlerin, kaçırılanların, lohusalık döneminde tutuklanan çocuklu bayanların

-Çıplak aramayla onurları ayaklar altına alınan hanımların

-Hayatında hiç suça bulaşmamış ülkenin en masum insanlarının tutuklu yargılanmasını   

Sırf cemaat mensubu olduğu için bunları hak ettiği düşünmesi ve bu düşüncesini yaymaya çalışması anlayışla karşılanacak bir şey değil.
 
Dündar’ın 15 Temmuz belgeseli olarak yaptığının bir tek izahı var, o vicdanları yaralayan binlerce olayı görmezden gelerek, geçim kaynağı elinden alınan tutuklanan, zindanlarda işkence görenlerin dünya görüşünü beğenmediği için Erdoğan eliyle onların temizlenmiş olmasından memnun olanlar grubuna katılmış görünüyor. Dünya görüşleri ve birikimleri ile toplum üzerinde etkili bir grubun bir barbar eliyle bertaraf edilmiş olduğu kendilerine alan açıldığını düşünüyor.
 
Sırf ideolojik sonuç elde etmek için kendisinin de mağduru olduğu, MİT tırları, 17-25 Aralık 15 Temmuz gibi mizansenlerde suçu cemaatin üzerine atıp Erdoğan’ın cemaatin tasfiye planında rol üstleniyor.
 
Cemaatin geçmişten günümüze kadar;

-Hukuku dindarları hizaya getirmede kullanılmasını,

-Emniyette antidemokratik usullerle muameleyi,

-Askeriyede bir grubun sultasını

Önlemek bu birimlerde insani değerlerin öne çıkarılmasını sağlamak için yaptığı tüm çalışmalar sonucu herkesin gördüğü;

-Hukuk sisteminin AB değerleriyle buluştuğunu dünya görüşüne göre muamelenin ve rüşvetin bitmesi,

-Emniyette işkencenin bitmesini polislerin etik ilkelere bağlı hale gelmesini,

-Askeriyede tek grup hâkimiyetinin sona ermesini, etik ve ahlaki değerin yükselmesini gerçeğini gözlerden saklayarak cemaatin bu birimlerde %1’lerde olan varlığını ele geçirme olarak gösterip onları darbecilikle suçlamada kullanıyor.
 
Kendisinin de yaptığı haberlerle eldeki delillerin aksini gösterdiğini bildiği halde 17-25 Aralık dosyalarındaki hırsızlıklarda Erdoğan ve ekibine arka çıkma anlamına gelecek yorumlar yapıyor. Tüm mahkeme kayıtları işin tabii seyrini anlatırken o bunları görmezden gelip konuyu dershanelerin kapatılması karşılığında öç almak için yapılmış bir hamle olarak gösteriyor.
 
Tüm deliller Abidin Ünal’ın Erdoğan’la anlaştığını fark eden Hulusi Akar’ın ondan önce davranıp Hakan Fidan-Erdoğan-Aksakallı ile birlikte orduya kurdukları bir tuzak kurduklarını gösterdiği halde, o bütün bu verileri yok sayıp vicdanını statükonun esaretine veriyor. Sol grupların cemaatin tasfiyesinde yer aldığı gibi kendisi de Erdoğan mağduru olduğu halde cemaat tasfiyesinde Erdoğan yanında yer alarak zulme destek oluyor.
 
Cemaatin kendi haklarından özveride bulunarak yaptıkları her olumlu faaliyeti görmezden gelip onların insani değerleri geliştirmek için yaptıkları çalışmaları art niyetli ve kirli göstermeye çalışıyor. Gazetecilik ilkeleriyle bağdaşmayacak bir ön yargı ile cemaatin toplum yararına yaptığı olumlu hizmetleri onları suçlamada kullanıyor.
 
Dünyada hiçbir vicdan sahibi,

-Kendi imkânlarından özveride bulunup eğitim kurumu yapan esnafları,

-Şahsi beklentilerini bir kenara bırakıp kendini insanlık hizmetine adayan eğitimcileri,

-İlkelerinin korunması için çabalayan hukuk adamlarını,

-Ahlaki erozyonu önlemek toplumsal değerleri yükseltmek için çabalayan emniyet mensuplarını,

-Anadolu insanın barajları aşıp girerek oluşturdukları etik ilkeler bağlı ordu kadrolarını

kişisel bir suçları olmadan sadece dünya görüşünden dolayı suçlayamaz. İşkence ile bazı çalışanlardan alınan itiraf adı altındaki iftiralara dayanarak yapılan suçlamalarla cemaatin yaptığı hizmetleri ve bazı yerlerde
varlığını gayrı meşru gibi göstermeye çalışanlar kurguya alet olanlardır.
 
Bu gün iktidarın korosuna iştirak edip cemaatin yaptığı her olumlu hizmeti suçlamaya çalışanlar. Eğer kaybetmedilerse vicdanlarında cemaati mahkûm etmeleri mümkün değildir.  Çünkü;

-Cemaat dünya görüşü ne olursa olsun herkese bir şekilde el uzatmış,

-Hoca efendi verdiği vaazlar ve yazılarıyla ülkenin fikir dünyasına önemli değerler kazandırmış,

-Mensupları hemen her alanda insanlığa faydalı projelerle toplum katmanlarını birbirine yakınlaştırmış

-Bulundukları yerlerde insani değerlere bağlılıkları ve yaşantılarıyla örnek olmuştur.
 
Bütün bunlar ortadayken en yakından tanıdıkları insanların derdest edilip tutuklanmasına, tüm insan haklarının ellerlinden alınmasına, Meriç’te boğulmasına seyirci kalmak, yalanlara, zulümlere sesiz kalmakla yetinmeyip bir adım daha ile giderek onların bunu hak ettiğini düşüncesini yaymaya çalışmak zulme ortak olmaktır ki bunun ne insanlıkla ne insafla bağdaşır yanı yoktur.
 
Öyle anlaşılıyor ki Dündar gazeteciliği bırakmış kendine göre stratejik hedefler belirlemiş ve adım adım onları gerçekleştirmek için insani değerler üzerinde tepinmekte beis görmüyor. Hukuku kendisi için geçerli olduğunu ancak cemaat için hukuka gerek olmadığını düşünüyor. Cemaati kendi kafasında yargılamış ve hiçbir hukuki kurala dayanma gereği duymadan onları dünya genelinde suçlu ilan etme hakkına sahip olduğunu düşünüyor.   

Son güncelleme: 10:50 25.01.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı