Analiz / İsmail S. Gülümser
İnsanlığın yeniden kaynaşması, yalnızca ekonomik paylaşımın adil olmasıyla değil, aynı zamanda ahlaki bilincin kolektif bir vicdana dönüşmesiyle mümkündür .
Son yıllarda despotik yönetimlerin öne çıkmasıyla, Batı toplumlarında ciddi sorunlar baş göstermeye başladı. Irkçılığın güçlendiği yerlerde, insani değerlere duyulan saygı yerini yabancılaşma-dışlamaya bırakıyor. Ortamın verdiği sertlikten herkes etkileniyor, yüce yaratıcıya gönülden bağlı olan ve sağduyusunu koruması gerekenler bile muhataplarına aynı tepkiyi veriyor. İnsanlığın birbiriyle kaynaşması ve imkanların daha adil paylaşılması için genele hâkim olan bencillikten uzaklaşmaya her zamankinden fazla ihtiyaç var.
Bencillikten uzak ortak bir vicdan
Bediüzzaman, baskı ve hapis tehditlerine aldırmadan toplumdaki dağınıklığı gidermek için eserler yazdı. Halkı kaynaştırmak için yoğun çaba harcayan Hocaefendi de görüş düşünce ve köken farklılıklarını unutmaya teşvik etti, kan davalı toplum parçalarını birleştirdi. Suni ayrıştırma oyunlarına kapılmayanlar, aynı hedef etrafında toplanınca dünya çapında bir hizmet projesi ortaya çıktı. Bu öngörü ayrıştırarak toplum üzerinde hakimiyet kurmaya çalışanların kirli planlarını yıllarca boşa çıkardı.
Başkasının derdini kendi sorunu gibi gören gönüllüler, mazlum halklara destek için seferber oldu. Aralarında kardeşlik hukuku tesis edenler, dayanışmayla örnek hizmetler ortaya koydu. Öğretmen ve yöneticilerin birikimini paylaşması, kalem erbabının kişisel beklentisini bir kenara bırakarak ürettiğini topluma sunması, yazan-çizen-konuşanların etik değerlere bağlılığı, ülkede ses getirdi.
Kaynaklarını paylaşmaktan çekinmelerin özverili tutumu, herkesi etkiledi kimsenin cesaret edemediği dev büyüklükteki projeler hayata geçirildi. Farklı çevreden gelen esnaflar bina ve tefrişat sorununu üstlendi. Kadroların, en iyisini yapma çabası beğenilen kurumların ortaya çıkmasına vesile oldu. Kardeşlik hukukunun hayata geçirenlerin başarılı modelleri, kısa sürede yaygınlaştı ve birçok alanda öncülük yaptı.
Ahlaki duruşla gerçekleşen dönüşüm
Bireysel beklentilerini erteleyen ve toplumsal sorunlara yoğunlaşanlar ortak projeleriyle takdir topladı. Bencilliğin hâkim olduğu bir dünyada, gönüllüler yüksek değer anlayışlarıyla halkın gönlünde taht kurdu.
Kendileri istikametini korumakla kalmayıp başkasının hayatına dokunan bu insanlar, her yerde olumlu izler bıraktı. Ahlaki çöküntü içindeki toplumlara giderek yönetimlerin çözemediği sorunları üstlendiler. Türkiye’de diyalog toplantıları düzenleyerek yıllardır süren kutuplaşmaları yumuşattılar.
Yüksek ahlaki değerlere sahip gönüllülerin çabalarıyla güvenlik ve hukuk birimindeki çürüme kısmen önlendi. Rüşvetin sıradanlaştığı yerde yükün altına girip çözümün parçası oldular.
Toplumsal barışa açılan pencere
Birbirine düşman kesimler arasında kurulan köprüler sonuç verdi, kaygı ve tasalar paylaşıldı. Irk ve mezhep farkıyla birbirinden koparmışlara el uzatıldı, dışlanmış kesimlere değerli oldukları hissettirildi. İkinci sınıf vatandaş gibi görülen Alevi ve Kürtlerin toplum geneliyle kaynaşması için yüzlerce eğitim projesi geliştirdi.
Çevresine faydalı olma gayreti ile koşanların samimiyeti herkesi etkiledi. Bazen bir tebessüm bazen küçük bir hediye, bazen paylaşılan bir hüzünle gönül kapıları aralandı. Önlerindeki engeller kaldırılıp aşılmaz gibi görünen her probleme çare arandı. Düşünce ve inanç dünyasındaki yanlış algılar incitmeden onarıldı. Bu gayretlerden etkilenenler de sorumluluk üstlendi geleceği aydınlatma yürüyüşüne katkı sundu.
Bu düzeyde bir fedakârlık belki herkesten beklenemez bencilliğin hâkim olduğu bir dünyada bazıları sadece kendi gelecek beklentisine odaklanabilir. Ancak kardeşlik duygularını geliştirme misyonu üstlenmiş insanların, değerleriyle öne çıkması ve toplumun ihtiyaçlarına duyarsız kalmaması gerekir.
Empati ve entelektüel bilinç
Sarsıntı geçiren, bunalım yaşayanları, o haliyle yalnız bırakma doğru olmaz. Her birey, yakın ve uzak dairedeki insanların maddi manevi sıkıntılarını çözmek için sorumluluk almalı. Hayata tutunmak için yol göstericiliğe, kazandığı donanımı korumada şefkate, maddi ve manevi problemini çözmek için desteğe ihtiyacı olanlara yardıma koşmalı.
Yüksek değer yargılarına sahip olanlar, muhtaçlara el uzatmalı, hastaları ziyaret ederek derdini dinlemeli, gönlü kırılmış olanların yaralarını tamir edip onlara manen destek olmalı. Başkasının derdini kendi sorunu gibi hissedenler üzüntü ve tasayı paylaşarak hafifletir.
Sağlam inanç ve düşünce irfanına ulaşmak için olaylara hep empati ile bakmalı çevremizdekilerin sorunlarını çözme odaklı bir hayatı tercih etmeli. Kaygı taşıdığını hissettiğimiz bir yüz gördüğümüzde adeta bir psikolog gibi davranmalı, onların söylemesine gerek kalmadan elinden tutmalı. Bu anlayışta olan bir toplum, çok sıkı bağlarla kenetlenir, sorunlar kolayca çözülür, gelişme önündeki engellere çare bulunur.
Ülke sınırlarını aşan bir sorumluluk anlayışı
İnsanlığın geleceğini aydınlatma idealine sahip olanlar, sadece yakın çevresinin sorunlarıyla yetinmez, o insanlığın önündeki zorlukları göğüslenmek için çaba harcar. Bütün yaratılmışların aynı ilahi gücün tasarrufuna bağlı hareket ettiğini düşünenler, ayrışmaya izin vermez, her varlığın yardımına koşar. Hele aynı inanca bağlı insanları farklı vesilelerle ayrıştırılmasına asla müsaade etmez.
Hiç kimseyi ilgi ve destek dışında bırakmaz, herkese bir şekilde ulaşıp onlarla gönül bağı kurmanın yolunu arar. Anne-baba-akrabalar-yoksullar-yakın-uzak komşuların mağduriyetini gidermeye çalışır
Hatta biraz daha daireyi geniş tutanlar, şimdiye kadar hep kuşkuyla baktığı kesimlere karşı içinde oluşmuş ön yargıları bir kenara bırakıp sağlıklı düşünebilirse yakınlaşmaya engel gibi görünen bahanelerin hepsinin aşılabilir olduğuna şahit olur. İradesini zorlayıp onlarla kurulacak köprüleri artıranlar, bu türden engellerin aslında hiç te gerekli olmadığına şahit olur.
Ahlaki değerlere bağlı yaşam sürenler, insanlık adına yaşanan hiçbir drama kayıtsız kalmamalıdır. Bu düşünceyle hareket eden gönüllüler, Kuzey Irak, Balkanlar, Afrika gibi pek çok bölgeye giderek oradaki kan davalarını çözme yolu aradı. Yardımlar, sadece kendi inançlarına bağlı olanlarla sınırlı kalmadı, çok farklı inanca sahip insanların yaşadığı dramlara karşı çözüm geliştirdiler.
Susuzluktan kıvranan Afrika’da yaşayan insanların inancının ne olduğuna bakmadan su kuyuları açtılar. Her şeyleri gasp edilmiş olmasına rağmen bu çabalar sürüyor. Açlıkla boğuşan bölgelerin imdadına yetişmek için yıllardır kurban bağışı topluyor, kesilen kurbanları yine dinine bakmadan en sorunlu bölgelere ulaştırıyorlar. Dünyanın herhangi bir bölgesine düşmüş ateşi yüreklerinin derinliklerinde hissediyor, insani değerler ortak paydasında her yere yardıma gidiyorlar. Cazip gibi görünen sapmaya müsait hiçbir felsefi akımın peşine takılmıyor, kardeşlik-muhtaca el uzatma-infak-büyüklere saygı gibi tüm ideolojilerin üstünde bir anlayışla insanlığın hizmetine koşuyorlar.
Sosyal ilişkilerin iyice zayıfladığı, insanların kaybolup gittiği büyük metropoller dahil hiçbir yerde, kimseyi sahipsiz bırakmıyor, hemen her yerde bir şekilde olumlu alışkanlık kazandıracak sistem kuruyorlar. Yaygın dayanışma ve eğitim ağlarıyla, insanları kalabalık içinde kaybolup gitmekten kurtarıyorlar.
Bütün bu güzellikleri yaşayıp yaşatmak mümkün olduğu halde aynı ülkede doğmuş aynı kültür ortamında yetişmiş birbirleriyle kız alıp vermiş akrabalık ilişkileri kurmuş insanların suni gerekçelerle ayrışmasının mantığı yok. Hele aynı duygu ve düşünceyi paylaşanların kıskançlık hisleri tahrik edilerek ayrıştırılması müşterek menfaatler etrafında birleşmesi gerekenlerin, bunları görmezden gelip ortaya atılan kaos değirmenine su taşımasının yararı yok, bu tuzağa kimse düşmemeli.
Bugün insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şey teknoloji ve ideolojiden çok; insanın yeniden merkeze alınmasıdır. İnsanı hatırlamak, onun özündeki merhamet, empati ve fedakârlığı hatırlamaktır. Çünkü insan, ancak başkasının acısına duyarlı hale geldiğinde kendi varlığını anlamlı hale getirebilir.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanıldı.







