• Turkhane Logo

Fehim Taştekin: Kürtlerin özerklik projesi artık bir sırat köprüsünde

Suriye'deki isyan dalgasında, yılların örgütlülüğü sayesinde, 19 Temmuz 2012'de Kobani'den başlayarak Kürt bölgelerinde kontrolü ele alan Öcalan çizgisindeki hareket, "Kürtlerin Zamanı" denilecek bir sürecin aktörü olarak gündemini koruyor.

10:26 31 Temmuz 2019 Çarşamba
Fehim Taştekin: Kürtlerin özerklik projesi artık bir sırat köprüsünde
Suriye'deki isyan dalgasında, yılların örgütlülüğü sayesinde, 19 Temmuz 2012'de Kobani'den başlayarak Kürt bölgelerinde kontrolü ele alan Öcalan çizgisindeki hareket, "Kürtlerin Zamanı" denilecek bir sürecin aktörü olarak gündemini koruyor.



Fehim Taştekin, BBC Türkçe’de kaleme aldığı yazısında, “Suriyede Kürtlerin özerklik projesi neden sırat köprüsünde görülüyor?” sorusuna cevap arıyor.

“Bu sürecin organizatör gücü, Demokratik Birlik Partisini (PYD) de kapsayan Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) idi. Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) bu hareketin silahlı kanadı olarak örgütlendi” diyen Taştekin, izledikleri Üçüncü Yol Stratejisinin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) şapkasıyla ortaya çıkan silahlı örgütlerle birlikte Suriye devletine karşı savaşmayı dışladığını belirtiyor.


Hareketin, savaş değil, savunma konseptiyle Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Türkmenler, Çeçenler ve Çerkesleri belli düzeyde demokratik özerklik projesine ortak ettiğini kaydeden Taştekin, tercihleri Suriye devletinden yana olanların, Suriye Ulusal Koalisyonuna katılanlar ya da diğer muhalif güçleri destekleyenlerin TEV-DEM kadrolarıyla yol arkadaşlığını reddettiğini ifade ediyor.

Taştekin’in aktardığına göre, Kamışlı gibi yerlerde yerleşik olup Suriye Kürt Ulusal Konseyi çatısı altında toplanan Kürt partiler de ret cephesinde yer aldı.

Ekim 2014ten itibaren Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile savaşın, PKKnin uzantısı olarak görülen YPGyi ABDnin de ortağı yaptığını hatırlatan yazar, Türk-Amerikan ilişkilerindeki kırılmanın da bu noktada kaynaklandığını söylüyor.

Ocak 2014te Kobani, Afrin ve Cezirede üç kanton olarak ilan edilen özerk yapılanma, IŞİDin Tel Ebyaddan çıkartılmasıyla Diclenin kıyısındaki Derik ile Fıratın kıyısındaki Kobani arasındaki coğrafi bütünlüğü tamamen sağlamış oldu.

Kürtlerin sıradaki hamlesi Afrin ile Kobani arasında bir koridor açmaktı. Bu plan, Terör koridoru kuruluyor diyen Türkiyenin Fırat Kalkanı hamlesiyle kesilirken Kürtlerin Menbici IŞİDden aldıktan sonra Halepin kuzeyinden alternatif bir koridorla Afrine gitmesi de önlenmiş oldu.

Türkiye, 2018de Zeytin Dalı Harekâtı ile de Afrine girip özerk idareyi fiilen dağıttı. 2016da Türkiyenin Rakkaya birlikte gitme teklifine karşın Kürtlerle Rakka ve ardından Deyr el Zora kadar inen Amerikan yönetimi, Fıratın doğusunu tamamen kendi etki alanı olarak çevirmiş oldu.

Kürtlerin IŞİDle savaşının Arap bölgelerine yayıldıkça özerklik projesi de değişimler geçirdiğine dikkat çeken Fehim Taştekin, Bu süreçte Rojava olarak anılan bölgenin tanımının, Batı Kürdistan çağrışımından uzaklaşarak önce Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu, ardından Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi adını aldığını belirtiyor.


Daha sonraki süreçte, askeri alanda hem Türkiyenin YPG ile ilgili kaygılarını gidermek hem de Arapları daha fazla içine alabilmek için IŞİD karşıtı güçler, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında ortak bir orduya dönüştürüldü. SDG içinde, artan Arap sayısına rağmen YPG, motor gücü olmaya devam ediyor.

Taştekin’in sahadan aktardığı notlara göre, IŞİDin saha hakimiyetinin bitirilmesinin ardından özerklik projesi çok boyutlu zorlukların olduğu yeni bir sürece girdi. 

Bölgeyi yakından takip eden gazeteci, “Özerklik projesinin artık bir sırat köprüsünde olduğunu söylemek abartılı olmaz. Projeyi teste sokan iç ve dış faktörler belirginleşiyor” yorumunu yapıyor.

Özerk yapıyı zorlayan dış faktörlerin başında Türkiyenin Fıratın doğusunda 30-35 km derinliğinde güvenli bölge oluşturma niyetinin geldiğinin altını çizen Taştekin, özerkliğin aktörleri için bunun bir “imha hamlesi” olarak görüldüğünü kaydediyor.

ABD, uluslararası koalisyonun gözetiminde 5 kilometrelik bir güvenli bölgeyle Türkiyenin tek taraflı müdahalesini önlemeye çalışıyor.

Kürtlerin alternatif planı ise 5 kilometrelik alanın güvenli bölge ilan edilmesi, YPGnin buradan çekilip yerine yerel askeri meclisin geçmesi, burada Türkiyenin değil uluslararası koalisyonun devriye gezmesi ve ağır silahların Türkiye sınırından, menzilleri kadar uzaklaştırılmasını öngörüyor.

Türkiyenin uluslararası koalisyonda olması da Afrine sokulan milis güçlerin çekilmesi, evlerini terk eden Afrinlilerin geri dönmesi, gasp edilen mal ve mülklerin iade edilmesi şartına bağlanıyor.

Taştekin’in notlarına göre özerk yönetim, Amerikan varlığını caydırıcı etken olarak görse de Afrindeki gibi olası bir müdahaleye göz yumulması ihtimalinden hareketle tüneller kazarak şehir savaşına hazırlık yapıyor.

Fıratın doğusundaki Amerikan ordusunun varlığının, Kürtlerin hem Şam hem Moskova ile ilişkilerinde bozucu bir etkene dönüşmüş durumda olduğu görüşünü dile getiren Taştekin, “Şam, Amerikan varlığını çözümün önünde en temel engel olarak görüyor” derken SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani ve özerk yönetiminin başbakanı konumundaki Yürütme Meclisi Eş Başkanı Fevza Yusuf aksini düşündüğünü ifade ediyor.

Taştekin’e konuşan Kobani, Rusya ve Suriyenin çözüme yönelik bir planının olmadığını belirtip Şam çözüme hazır değil. Şam ile bir anlaşma oluncaya kadar mevcut güçlerin kalmasında fayda var derken, Yusuf şunu söylüyor: 

Biz Şamla görüşmemizin içine Amerikayı katmıyoruz, izin almıyoruz ama karşı taraf da adım atmıyor.

Yusuf, müzakerelerde Rusyaya önem atfettiklerini ama Moskovanın tutumumun 2016dan bu yana Türkiyeden yana değiştiğini ve artık çözüm inisiyatifi geliştirmediğini vurguluyor.

ABD ile ortaklığın derinleşmesiyle Üçüncü Yol Stratejisinden sapıldığı tespitini de reddeden Yusuf, Kobanide elimizde bir semt kalmıştı. Ölüm-kalım meselesiydi. Çin bile gelse kabulümüzdü. Rejim yardımcı olsaydı Amerika gelmezdi. Herkes seyretti. diyor. Rusların Rakkaya birlikte gidelim teklifini de hem Kürtlerin bu konuda daha önce ABD ile anlaşmış olması hem de işin içine Türkiyeyi sokma niyetleri nedeniyle kabul etmediklerini söylüyor.

Kürt yoğunluklu bölgelerde daha kolay çevrilen sistemin, Arap bölgelerine gidince çok fazla emek ve zamanı gerektirdiğine dikkat çeken Taştekin, “Yine de özerk yönetimin yayılmasını siyasi, askeri ve iktisadi alanlarda Kürtleşme olarak görenler var. Süryani ve Araplar arasında Suriye yönetiminden yana tercih kullananlar da alternatif savunma birimleri kurdu” ifadesini kullanıyor.

“Demokratik özerk modele kıymet biçen kesimlerin tutumları bir kenara, aşiretler tüm aktörlerin üzerine oynadıkları bir potansiyel” diyen Taştekin, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bazı aşiretler Türkiyenin müdahalesine bel bağlarken bazıları Suriye devletiyle saf tutuyor. Özerk yapılanmaya ortak olan aşiretler de farklı seçeneklere açık olma gereği duyuyor. Kürtlerle ortaklığın sonunun devletle savaş şeklinde bitmesini kimse istemiyor. Rakka ve Deyr el Zor taraflarında IŞİDe karşı savaşta mecburen ya da Amerikan etkisiyle gelen ortaklığın da ne kadar sürdürülebilir olduğu şüpheli. Mesela El Ömer petrol havzasındaki bir iki aşiret, IŞİDden aldıkları payı özerk yönetimden de isteyerek kazan kaldırdı.

Bu hatta daha önce IŞİDden kaçan rakip silahlı örgütler de Fıratın batısındaki mevzilerinden kendi bölgelerine dönmek için fırsat kolluyor. Bunlar da özerk yönetimin geleceği açısından istikrarsızlık nedeni.

Türkiye de hem Tel Ebyad hem de Deyr el Zordan kendisine sığınmış aşiretleri örgütlemeye çalışıyor. Suudiler ise özellikle Rakkadaki aşiretleri Amerikan planına sabitlemek için etkisini kullanıyor.

Bölgedeki Amerikan varlığı belki şimdilik bu aşiretlerin ses çıkarmamasını temin ediyor. Eğer Suriye genelinde siyasal bir çözüm daha fazla gecikirse aşiretler havuzundaki göreceli istikrardan eser kalmayabilir. Bu bölgelerde Kürtlerin süreçleri belirleyen bir rol ile kalması uzun vadede zor.

Hileli yollarla gasp edilen ya da işgal edilen mülkleriyle gündeme gelen Hristiyanlar da devletle özerk yönetim arasında sıkışmış ve bölünmüş durumdalar.

En büyük Hristiyan grup olan Süryanilerin bir kanadı özerk yönetime ortak olsa da bu cenahta hiç kimse Kürtler mi, Suriye devleti mi? gibi bir seçenekle karşı karşıya bırakılmak istemiyor.”


Kaynak: BBC TÜRKÇE

Son güncelleme: 10:26 31.07.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı