• Turkhane Logo

Fehim Taştekin: Kaşıkçı olayı pazarlık sürecinde, Selman kolay bir hedef değil

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesinin ardından başlayan süreç Suudi Arabistan’ın itirafı ile sonuçlandı.

13:58 25 Ekim 2018 Perşembe
Fehim Taştekin: Kaşıkçı olayı pazarlık sürecinde, Selman kolay bir hedef değil
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesinin ardından başlayan süreç Suudi Arabistan’ın itirafı ile sonuçlandı.





Ancak Suud yönetimi, Kaşıkçı’nın “bir arbedede öldüğünü” iddia ediyor. Olayın temelde üç tarafı var: Zanlı Suudi Arabistan, suç mahali Türkiye, Kaşıkçının ikâmet adresi ABD. 


Fehim Taştekin, BBC Türkçe’de kaleme aldığı yazısında “Son üç haftada üç ülkenin olaya yaklaşımlarındaki seyir çizgisi, sürecin bir pazarlığa göre şekillendiği izlenimi veriyor” diyor ve ekliyor:

“Bir tarafta elindeki bilgi ve bulguları açıktan kamuoyuyla paylaşmayıp kontrollü sızıntılarla Suudi Arabistanı işbirliğine ve pazarlığa çeken bir strateji. Bu stratejide bunu iki devlet arasında bir meseleye dönüştürmeyen, hasseten Kral Selmanı kenarda tutan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selmanı (MbS) hedef alan bir boyut var. Diğer tarafta Suudilerle ortaklığa halel getirmeden meseleyi atlatmanın sınırlarını zorlayan bir yaklaşım. ABD Başkanı Donald Trump bir cinayet için değeri 450 milyar doları bulan 10 yıllık silah anlaşmalarıyla birlikte MbSden vazgeçmek niyetinde olmadığını olabilecek en çarpıcı üslupla ortaya koydu. Beri tarafta adam kaçırma ve öldürme suçlamalarını toptan inkârdan kısmi ve yönlendirilmiş itiraflara doğru kayarak krizi en az hasarla atlatma taktiği.”

Taştekin’e göre Ankara’nın mesajları, MbSye ulaşmayan bir senaryoya razı gelinmeyeceğini gösteriyor.

Bölgeyi yakından izleyenlerin, veliaht prens olduğundan beri fiilen kral yetkisini kullanan MbSnin haberi, izni ya da emri olmadan bu tür bir operasyonun yürütülmesi mantıken mümkün olmadığını bildiklerini söyleyen Taştekin, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında önceki Kral Abdullahın son dönemlerinde başlayan ayrışmanın MbSnin veliaht prensliğe terfi ettirilip ipleri ele almasıyla birlikte ilişkiler boyut değiştirdiğini kaydediyor.

Taştekin’e göre bu ayrışmanın temelinde Türkiyenin İhvanı (Müslüman Kardeşler) himayesi, Katara desteği, Suriyede İran-Rusya hattına kayan politika değişikliği ve Ankaranın Suudun nüfuz alanına el atması gibi nedenler yatıyor.

İki eksen arasındaki asıl kırılmanın ise 2013te Mısırda İhvana yapılan darbeyle yaşandığının altını çizen Ortadoğu uzmanı, “Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) darbenin finansörü, Türkiye ve Katar darbe yiyenlerin sözcüsü oluverdi” diyor.

Bu konsept Suudi-Emirlik ikilisinin heveslerinin ötesinde beli yerlerde doğrudan Trump yönetiminin yeni Ortadoğu kurgusuyla bağlantılı. Bu dönemde ayrışma konuları olarak öne çıkan ana başlıklar şunlar:

MbS’nin, Trumpın bölgesel planlarında işgal ettiği yer nedeniyle kolay bir hedef olmadığından bahseden Taştekin, “Bu da Kaşıkçının hegemonya ve nüfuz savaşlarında bir süre daha pazarlık konusu olacağı anlamına geliyor” diyor.

Taştekin, makalesinde sürecin aktörlerini ve pozisyonlarını şöyle anlatıyor:

İRAN: Astana sürecinde Türkiye, İranla ortaklık zemini bulurken Ankaranın İranı çökertme projesine eşlik etmesi mümkün değil. Komşuluk ilişkileri ve çıkarları buna elvermiyor. İranla rekabetin kıvamı kaçtığında Tahrana nasıl yeni nüfuz kanalları açıldığı görüldü.

Türkiye Tahrana karşı yaptırımların ikinci aşamasının devreye gireceği 4 Kasımdan itibaren İrandan petrol ve doğalgaz almaya devam edecek. Bu da Trumpın Körfezdeki ortaklarıyla yürüttüğü İran planı işe yaramadığında suçlanacak ülkeler arasında Türkiyenin sıralanacağı anlamına geliyor.

SURİYE VE KÜRTLER: Suriyede Astana sürecinde Türkiye muhalifler için garantör ve hami konumuna gelirken ABD, Fıratın doğusunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yol alma ısrarını sürdürüyor.

Trump yönetiminin teşvikiyle Suudi Arabistan da özellikle Rakka ve Deyr el Zordaki Sünni aşiretler üzerinde çalışmaya başladı. Suudi yetkililer birkaç kez bölgeyi ziyaret edip yeniden inşa sürecine ilgilerini gösterirken ABDnin talebi üzerine 100 milyon dolarlık yardım da Kaşıkçı cinayetiyle ilgili diplomasi trafiğinin tam ortasında teslim edildi.

Türkiye bu girişimleri teröre destek olarak görüyor. İranın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemendeki nüfuzunu kesme hedefiyle ABD ve Körfezdeki ortakları enerjilerini birleştirirken Türkiyenin, Suriyede Kürtlerin liderliğindeki demokratik özerklik modelini çökertmede İranla ortaklığa gidebileceği senaryosu üzerinde duruluyor.

FİLİSTİN: Trump, damadı Jared Kushneri sorumlu kıldığı Filistin dosyasında Suudi Arabistanı Arap öfkesini savuşturacak bir paratoner olarak konuşlandırıyor. Haremuş Şerifin hamisi konumundaki Ürdünün klasik rolü yeni muhatap olarak Suuda geçerken Türkiye de birkaç noktada bu planla ters düşüyor:

Ankara, Doğu Kudüsün Filistinin başkenti olmasını öngören eski plana sadık. Yeni plan Kudüsün bir bütün olarak İsrailin başkenti olmasını, Filistinlilerin de Doğu Kudüsten vazgeçmesini ve başkent olarak Ebu Dise razı edilmesini öngörüyor.

ABD bu planı Filistinlilere kabul ettirme işini MbSye havale etmiş gözüküyor. Trump, Kaşıkçı ile ilgili olası yaptırımların tartışıldığı süreçte Orada İsraili korumaya yardım edecek başka kimsemiz yok diyerek MbSye atfettiği önemi ortaya koydu.

MbSnin Tel Avivle gizlice işbirliğine gittiği, İsrailin siber izleme teknolojisi, casus yazılımı ve füze savunma sistemleriyle ilgilendiği söyleniyor. Türkiye bir taraftan İsraille ilişkilerini düzeltirken diğer taraftan kendini Kudüs meselesini bayraklaştıran aktör konumuna soktu.

ABDnin büyükelçiliğini Kudüse taşımasına en sert tepkiyi verenlerin başında Türkiye geldi. Türkiyenin Cenin Organize Sanayi Bölgesi Projesiyle Batı Şeria, Hamas üzerinde Gazzede söz sahibi olma çabaları da bu çerçevede rahatsızlık yaratıyor. İhvanın Filistin ayağı Hamasa Ankaranın desteği zaten öteden beri iki blok arasındaki ayrışma konusu.

KATAR VE BÖLGEDEKİ YENİ TÜRK ÜSLERİ: Türkiyenin 2017de Katara üs kurması çok net olarak Suudi-Emirlik planlarının önüne set çekme olarak görüldü. Bu hamlenin MbS-MbZ ikilisi için hazmı zor olduğu düşünülüyor. Ankara, Katara üs kurduktan sonra MbSnin niyetlerinden derin endişe duyan Kuveyt ile de askeri anlaşma imzaladı.

Körfezde yanıt arayan yeni soru, Türkiye acaba Kuveyte de üs kurar mı? şeklinde. Türkiyenin Araplar arası çatlaklardan ilerleyen stratejisi ciddi tartışmalara yol açıyor. Osmanlı korkusunu dirilten başka bir gelişme, geçen aralıkta Sudanın Sevakin Adasını Türkiyeye tahsis etme kararıyla yaşandı. Osmanlı için Kızıldenizde ileri karakol vazifesi görmüş Sevakinde Türkiyenin üs kurma ihtimali, Suudileri ve müttefiklerini rahatsız etmişti. Buna Somalideki Türk üssünün yarattığı hoşnutsuzluğu da eklemek lazım.

İHVAN (MÜSLÜMAN KARDEŞLER): Türkiye 2011deki Arap Baharı ile birlikte Mısır, Suriye, Libya ve Tunustaki İhvan kuşağına yatırım yaptı. İhvan üyeleri için Türkiye yeni sığınma ve üslenme alanı olarak öne çıktı.

Mısırda Muhammed Nursiyi deviren darbeden sonra, Türkiye İhvan için iyiden iyiye yeni diasporik coğrafyaya dönüştü. Eksen savaşlarının tam merkezinde yer alan İhvan, Suudi-Emirlikleri rahatsız eden yayınlarını İstanbuldan yapıyor. Buna karşın Suudi Arabistan ve BAE de İhvana terör örgütü ilen etmekle kalmayıp, ABDnin de aynı adımı atması için lobi yürütüyor.

Son güncelleme: 13:58 25.10.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı