• Turkhane Logo

Eğitimde AKP ile bakanın liyakat-yandaş tercihleri çelişiyor mu?

"Milli eğitim Bakanı Ziya Selçuk göreve geldiği ilk günlerde eğitimde liyakati(yeterlilikleri) esas alan bir modelle çalışacağını tüm kamuoyuna deklare etti."

14:35 06 Ağustos 2019 Salı
Eğitimde AKP ile bakanın liyakat-yandaş tercihleri çelişiyor mu?
"Milli eğitim Bakanı Ziya Selçuk göreve geldiği ilk günlerde eğitimde liyakati(yeterlilikleri) esas alan bir modelle çalışacağını tüm kamuoyuna deklare etti."



İsmail S. Gülümser / Aktif Haber

Eğitim çevreleri de onun bu açıklamasından umutlandı gerçekten bakanlıkta liyakate dayalı bir yapılanma olacağı hevesine kapıldı. Ancak gelinen noktaya baktığınızda ne bakanın AKPnin partili eğitim yöneticisi konusundaki ısrarını önlemesi mümkün, ne de kendisinin aldığı yetkiyi kullanarak geçmişten gelen anlayışı doğrultusunda kadrolaşmadan vazgeçmesi.


Bakan yardımcılarına baktığınızda üç bakan yardımcısının parti kökeninden gelme olanlardan oluştuğunu 1inin ise Selçuk’un tercihi ve onun gibi Gazi üniversitesi ekibinden ülkücü kökenden gelme bir öğretim üyesi olduğunu, yani 4 kişilik üst yönetimde bakanın şimdilik bir tercih hakkını kendi eğilimine göre kullandığını söylemek mümkün. Eğer Gazi üniversitesinden hocanın görevlendirilmesi bakanın teklifiyle olduysa, her iki tarafın tercihlerinde liyakatten çok yakın ekip olma kriterlerinin esas alındığını söylenebilir.

Alt kadrolarda da bu çekişmeleri görmek mümkün. Bakan okul yöneticilerinde liyakati esas alan bir yöntem belirlediğini ve mevcut yöneticiler dâhil tüm okul yöneticilerini sınava tabi tutacağını açıklayarak bakanlıkta yöneticilerin objektif kriterlerle yeniden elemeden geçirileceğini duyuruyor. Hemen ardından iktidar partisi sendikası başkanı telaşla bakanı ziyaret ediyor ve mevcut okul müdürlerinin sınavdan muaf tutulmasını, partili kadrolara zarar verilmemesini istiyor. Bunun üzerine bakan önceki kararından vazgeçerek, mevcut okul yöneticilerinin göreve devam edeceklerini sınavdan muaf tutulacaklarını belirtmek zorunda kalıyor.

Bu açıklamadan sonra diğer sendika başkanları bakanın iktidarın partili kadrolaşma gayretlerini engellemeye gücünün yetmediğini görüyor. Bakana “sık sık basına çıkıp güzel sözcüklerle yapamayacağınız vaatlerde bulunmayın partiyi ve parti sendikasını aşamayacağınızı itiraf edin” çağrısında bulunuyor.

Liyakate dikkat edilmeden yapılan mülakatlarla atanmış yandaş okul müdürlerinin hiçbirine müdahale imkânı olmayan bakanın liyakatle ilgili attığı nutukların içini doldurmasının mümkün olmadığı ortaya çıkıyor. Kendisinin liyakatle ilgi söylemlerinde samimiyeti konusunda endişeler artıyor, bazı sendikalar göstermelik açıklamalarla göz boyamaya çalıştığını belirtiyorlar. Haklı olarak bakana “kime gücünüz yetmedi ne karşılığı anlaştınız” sorusu yöneltiyorlar.  Kuşkular artınca bazıları bakanın geçmişini masaya yatırıyor, açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını, geçmişte yaptıklarının aktardıklarıyla çeliştiğini, kendini yanlı davranmaktan kurtaramayacağını belirtiyorlar.

Hiçbir projesi olmayan okullar din okulları proje okulu yapılırken bakanın iktidarın eğitimdeki yanlı uygulamalarını seyrettiği, siyasi projelerin uygulayıcısı haline geldiği, İHL ye öğrenci aktarmak için hileli yöntemler geliştirilir, birçok Anadolu lisesi kapatılıp kalanlar ikili öğretime geçirilerek itibarsızlaştırılırken sessiz kaldığı, mülakatla siyasi görüşe göre yönetici atamalarını izlemekle yetindiği, sanki uygulamaların arkasındaymış gibi bir görüntü çizdiği, hatta biraz daha ileri giderek 2019 mahalli seçimlerinde oy istediğini aktarıyorlar. Bakanlıkta kadrolaşmada ülkücülerle AKP liler arasında üstü örtülü bir çatışma yaşandığı da basında yer alan haberler arasında.

LİYAKATSİZ ATAMALAR ve GEREKÇELERİ

Sendikaların tespitine göre yasal statüsü net olmayan Cumhurbaşkanlığındaki Eğitim Kurulu bakanın üstünde eğitim politikalarında ve kadrolaşmada ön çalışmalar orada yapılıyor. Bakanlar orada yapılmış çalışmaları engelleme şansı bulunmuyor. Bugüne kadar personelle ilgili tüm mevzuatlar illegal örgüt gibi çalışan bu birimlerce hazırlandı ve bakanlık liyakate bakılmadan partili kadrolarla dolduruldu.

Bunlardan bazıları açığa çıktı bazılarından ise yayınlanıncaya kadar eğitim camiasının bile haberi olmadı, bazı düzenlemelerin ne amaçla yapıldığını hala eğitimciler bilmiyor. Ancak o düzenlemelere göre bakanlık yapılanıyor, kadrolar değişiyor yeni oluşturulan boşluklardan Erdoğan kendi siyasal rejimini kuruyor.

2011 yılında eğitime yönetici seçmek için yapılan mülakatlarda sesli ve görüntülü kayıt alınmasını öngören kanun hükmü kaldırılıyor. İktidar partisi mülakatla partilileri seçmek diğerlerini elemek için önünde engel gördüğü bir konuda düzenleme yaparak liyakate bakmadan kadrolaşmada kendine alan açıyor. Mülakatlara yapılacak itirazlarda kullanılabilecek sesli görüntülü kayıt şartını ortadan kaldırarak sonuçlara itiraz yolunu tamamen kapatıyor.

2012 de yapılan bir yönetmelik değişikliği ile partililer Talim Terbiye Kuruluna geçici görevlendirmeyle öğretmen olarak alınıyor, ardından önce uzmanlık kadrosu veriliyor 6 ay uzman olarak çalıştıktan sonra bakanlıkta daire başkanlığından başlamak suretiyle her türlü üst makamlara getiriliyor. Bugün bakanlığın üst yönetiminde görev yapan birçok partili bu yöntemle görevlendirildi ve bakanlık partililerce ele geçirildi.

Bir diğeri 2014 yılında Milli Eğitim Temel Kanunu ve bazı kanunlarda yapılan değişiklikle elde edilen partili kadrolaşma avantajları, mevcut okul yöneticilerinin tamamının kazanılmış haklarını yok sayılmasına yol açacak bu düzenlemelerle AKP istediği gibi kadrolaşmayı hedefledi. Düzenlemeden sonra tüm idarecilerin yeniden değerlendirilmesi ve yapılacak puanlamaya göre göreve devam edip etmeyeceğine karar verilmesi öngörüldü. Okul müdür ve yardımcılarının yeniden görevlendirilmesinin planlandı.

Ardından kanuna bağlı olarak yönetmelik değiştirildi, müdür yardımcılarında sınav şartı kaldırılarak, mülakatla görevlendirme usulü getirildi, bu yolla müdür yardımcılarında siyasi kadrolaşmanın alt yapısını hazırlandı. 4-8 yıl öğretmenlik yapmışlardan mülakatta 60 ve üzeri puan alanlar atanabilecek bunlardan da kimlerin atanacağına illerde valiler yani partililer karar verecek.

Yönetmelik değişikliğinden sonra eğitimde Özal’dan sonra unutulan 80 öncesine ait ayrımcı uygulamalar AKP ile yeniden hortluyor. Objektif kriterlere dayalı olmayan performans değerlendirmesiyle siyasi görüşüne göre okul yöneticilerini eleme sistemi geliştiriliyor. Parti sendikası üyelerine yüksek puanlar verilerek çok başarılı bile olsa diğer sendikalara mensup yöneticilerin başarısız gösterilmesi hedefleniyor. Bakanlık okul yöneticilerine dünya görüşüne göre ayrı kriterlerle ölçme yaparak bazı okul müdürlerini başarısız ilan ediyor.

Önceki hükümetlerin toplamından fazla tasfiye hareketi başlatılıyor. Başta Eğitimsen liler olmak üzere 4 yılını doldurmuş 8 bine yakın eğitim yöneticisi onlarla 6 ay bile çalışmamış partili milli eğitim müdürlerince başarısız gösterilip tasfiye ediliyor, yerine mülakatla partili yöneticiler dolduruluyor. İzmir’de okul müdürü adaylarına sorulan sorular basının gündemine düşüyor, 692 okul müdürünün belirleneceği mülakatlarda adaylara konularıyla hiç ilgisi olmayan sorular sorulduğu açıklanıyor. 2.300 kişinin müdürlük için başvurduğu sınavda soruların içeriğinden kimlerin müdür olacağının önceden belirlendiği, mülakatların kadrolaşmanın bir aygıtı olarak kullanıldığı ortaya çıkıyor.

2016 yılında Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve görevleri hakkındaki kanun dâhil bazı kanunlarda değişiklik yapılıyor. Bu düzenlemeyle teftiş kurulları lağvedilip teftiş sistemi yeniden düzenlenerek bakanlık partili müfettişlerle doldurulması hedefleniyor. 2.500 olan müfettiş sayısı azaltılarak yapılan yasadışı işlemlerin takibi engelleniyor. Öğretmen kökenli müfettişler devreden çıkarılıyor, yerine siyasi tercihlere göre işletme iktisat alanları dâhil uzmanlığı olmayan kişilerden müfettiş alınmasına imkân tanınıyor. Bu yolla okullarda müfettişlik kadroları siyasal iktidarın bekçisi olacak şekilde yeniden düzenleniyor.

2017 yılında Rize’de okullara yönetici alımı için yapılan mülakatı kazanan 26 kişiden 25 i parti sendikasından, biri Türk Eğitim-sen’li diğer sendika üyelerinden hiç kimse mülakat barajını geçemiyor.  İktidar partisi Danıştayın mülakatla alımları iptal etmesine rağmen bu kararı uygulamıyor, siyasi tercihlere göre okul yöneticisi seçmeye devam ediyor. Bursa’da yapılan mülakatta sıralamaya giren ilk 37 kişi parti sendikasından, İstanbul Silivri’de mülakattan önce kazananların listesinin hazırlandığı noter onaylı belgeyle tespit ediliyor.  Mülakatlar kayıt altına alınmadığı için uygulamaları yargı yoluyla durdurma şansı bulunmuyor.

Öğretmenleri dünya görüşüne göre eleyebilmek için sözleşmeli öğretmenlik uygulaması yaygınlaştırılıyor, partili okul yöneticilerinin bu öğretmenler hakkında puan vermesi sağlanarak farklı dünya görüşünden öğretmenlerin elenmesi hedefleniyor. Öğretmenlerin niteliklerine bakacağı onları artırmak için yöntemler geliştireceği yerde sınavlarda başarılı olmuş öğretmenleri dünya görüşüne göre elemeye çalışıyor. Öğretmenlerin iş güvencesini partiye üye olma tehdidine bağlıyor.

Akademisyenler okul yöneticiliği yolu açılarak kadro bulmakta zorlanan iktidar partisine partili okul yöneticisi alanı oluşturuluyor. Üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin cezalandırılıp atılması için yöntemler geliştiriliyor. Yurt dışına kariyer yapmak için gideceklere mülakat şartı getirilerek yurt dışı eğitim fırsatları sadece partililere tahsis ediliyor.

BAKANIN SÜSLÜ AÇIKLAMLARINA RAĞMEN KADROLAŞMA VE KIYIM SÜRÜYOR

2019 Nisan ayında tüm Türkiye’den okul müdür ve müdür yardımcılığı için yeniden görevlendirme başvuruları alınıyor. Hangi okullara kimin başvurduğu açıklanmadan başvuruların Ankara başta olmak üzere bazı illerde gizlice parti sendikasına verildiği ve partililerin el altından elde ettikleri bilgilere göre tercihlerini değiştirip diğer adaylara göre avantaj elde ettikleri ortaya çıkıyor. Tercih değişikliğinin yapılabilmesi için sendikanın önerisi üzerine başvuru süresi uzatılıyor. Ancak sendikanın bunu bakanlıktan önce üyelerine mesajla duyurmasıyla konu basının eline geçiyor.

Bir gazetede yayınlanıncaya kadar bakanlık olayları izlemekle yetiniyor, yayınlandıktan sonra haksız uygulamaya müdahale etmek zorunda kalıyor. Parti sendikasının elde ettiği bilgilerle bazı önemli okul yöneticiliklerini hukuk dışı yöntemlerle kendi üyeleriyle doldurmak için gizli çalışma yaptığı ve il müdürlükleri ya da bakanlıktan bu amaçla destek aldığı ortaya çıkıyor. İstanbul’da 22 şube müdürü görevlendiriliyor, tamamı parti sendikasından farklı sendikadan bir aday görevlendirilmek için başvurduğunda sendikanı değiştirirsen seni atayabiliriz diyorlar. Çaresiz eski sendikasından istifa ediyor ancak partili olmadığı için buna rağmen atamasını yapmıyorlar.      

Bu süreçte kullanılan hileli yöntemler dudak uçuklatacak cinstendir. Bazı okullardaki boş yönetici kadroları açıklanan listede yer almamış, gizlenen bu okullar partililere el altından duyurularak sadece partililerin başvurması sağlanmış. Proje okulların ataması ilden bakanlığa aktarılmış bu yolla müdür atamalarında hangi kriterlerin kullanıldığı gizlenerek partililerin atanması öngörülmüş. Bu okullara daha atamalar yapılmadan kimlerin müdür olacağı partililer tarafından belirlenmiş ve duyurulmuş. Bazı illerde atanacakları milli eğitim müdürüyle parti sendikası birlikte belirlemiş.

Yıllarca il ve ilçelerde yönetici atamaları parti sendikasının belirlediği listelere göre yapılmış, bakan Selçuk dâhil kimsenin bu kirli çarka müdahale etmemesi sendikaları çileden çıkarmış.  Parti sendikası tarafından belirlenen il-ilçe ve okullardaki eğitim yöneticileri tüm vatandaşlara hizmet etmeleri gerektiğini unutmuş partinin ve sendikanın siyasi taleplerini takip eder hale gelmiş.

İllerde milli eğitim müdürleri eğitimle uğraşmayı bırakmış siyasal iktidarın ideolojik hedeflerini aracı olmuş. Parti teşkilatı iktidar sendikasıyla ve liyakatsiz milli eğitim yöneticilerinden oluşan ekipler tüm etik ve ahlaki değerleri unutmuş, her dünya görüşünden insana hizmet görevlerini bir kenara bırakarak sadece partililere hizmet yönelmiş, devlet imkân ve kaynakları partilerin hizmetine sunulmuş. İllerin çoğunda kimin eğitim yöneticisi olacağına parti sendikası karar vermekte, partili olmayan birinin eğitimde yönetici olma şansı bulunmamaktadır, valiler bile görevlerini unutmuş parti amaçlarına hizmet için yarışa girişmiştir.

2019 de açıklanan eğitimde 2023 vizyon belgesi kadrolaşmada liyakati yok edecek argümanlar içeriyor. İdeolojik kadrolaşmayı sürdürmek için sözleşmeli güvencesiz öğretmenlik, asil öğretmenliğe geçişte mülakat ve yönetici onay şartı getirilerek öğretmenlerin, mülakat sistemini yaygınlaştırarak yöneticilerin dünya görüşüne göre eleneceği sistem kuruluyor. Yöneticiden öğretmenlere kadar eğitimin her kademesi sadece parti mensuplarına göre düzenleniyor. Güvenlik soruşturması geri getirilerek öğretmenler dünya görüşüne göre fişlenirken bir yandan da muhaliflerin mesleğe girişi engelleniyor.

İktidarın eğitimde 15 Temmuzdan sonra aynen 12 Eylülcüler gibi kıyım yaptığı, hem okullarda hem üniversitelerde eğitimcilerin fişlendiğini ve dünya görüşünden dolayı on binlerce eğitimciyi sokağa attığı bakanın göreve geldikten sonra devam eden bu uygulamalara sessiz kaldığı görülüyor.

Son dönemde ülkenin en başarılı okullarının türü ya da ismi değiştirilerek eski öğretmen ve yöneticileri boşa çıkarılıyor, yerine partili öğretmen ve yönetici görevlendirilerek eğitim partililere teslim ediliyor. 1.300 okul proje okulu ilan edilerek yeni kadro atama fırsatı oluşturuluyor, başarılı okulların yönetimlerine partililer getiriliyor. Ancak okullara eğitimin içinden gelen yönetici atanacağına “kurucu müdür” dedikleri istisnai kadro benzeri bir yolu kullanarak sadece genel şartları taşıyanlar arasından sınav yapmadan partilerden yönetici atama yoluna gidiliyor. Kurucu müdürlerle okulların devam etmesi için okula norm kadro verilmesi geciktiriliyor. Ardından kurucu müdürlük görevi yapmış olanlar yazılı sözlü sınava girmeden diğer okullara yönetici olarak atanarak başarılılar sırada beklerken partililer okullara dolduruluyor. Bunlara ek puan verilerek o okulda yöneticiliğe devam etmesi için ayrımcılık yapılıyor.   

Hasılı bakanın süslü ifadelerle sunduğu vizyon belgesi AKP nin kadrolaşma projesinin alt yapısını hazırlanmasından ibaret. Bakanlık kadrolaşma iddialarının en yaygın olduğu kurumlardan biri. İktidar partisi bakanlıktan sonra YÖK te de arka arkaya düzenlemelerle üniversitelerde kadrolaşmanın yollarını geliştiriyor. Son düzenlemelerinde liyakat tamamen ortadan kaldırılarak her alanda çok sayıda profesör dururken YÖK başkan vekilliğine sırf partili seçim yapmak için bir doçent atanıyor.

Üniversitelerle ilgili tüm kurul ve komisyonlar Erdoğan’ın eline geçtiğinden iktidar partisi üniversitelerdeki kadrolarla istediği gibi oynamaya başlıyor. Yeni alınacak akademisyenler tamamen siyasi tercihlere göre seçilmekte eskilerden muhalif görüş bildirenler bahaneler bulunup ihraç edilmektedir. Üniversitelerden binlerce akademisyen ihraç edilmiş ülke akademisyenler için tam bir cehenneme dönmüştür. AKP eskilerin ideolojik uygulamalarının rövanşını almaya soyunmuş ve hızla muhalif temizliğine koyulmuştur.

Hem akademik kadrolaşmada hem de eğitime yönetici seçiminde en önemli kriter liyakat olmaktan çıkmış, kişiler İHL veya ilahiyat mezunu olmasına göre atanıyor. Halen görev yapan il milli eğitim müdürlerinin tamamına yakının ya İHL ya ilahiyat yoluyla din okulu geçmiş olanlardan seçildiği açıklanıyor.   

Sendikalar iktidarın bir yandan vitrinde bakan Selçuk’a eğitimde etik ve objektif kriterlere bağlı kalınacağı reklamı yaptırırken bir yandan da el altından parti sendikasını kullanarak liyakate bakmadan kadrolaşmaya devam ettiğini açıklıyor. İdareci atamalarında torpil, kayırmacılık ve yandaşlığın boyutları sendikaları çileden çıkarıyor. Onlarca usulsüzlük yapılarak diğer sendikaların üyelerinin idareci olma yolları tıkanırken, okul ve il eğitim yöneticiliklerine AKP mensupları dolduruluyor.

LİYAKATE BAKMADAN KADROLAŞMAK İÇİN AKP NİN KULLANDIĞI YÖNTEMLER

Eğitimde özellikle üniversitelerde isimsiz ihbar mektuplarının kadrolaşma aracı olarak kullanıldığı, bu yolla sözleşmeli öğretmenlerin iş güvencesinden yoksun çalışmasının suiistimal edildiğini, üniversitelerde de yeni görevlendirilen rektörler vasıtasıyla 6-7 yıllık öğretim görevlilerinin iş akitlerinin fesh edildiği açıklanıyor. Özellikle iktidar sendikasından olmayan eğitimcilerin ihbar mektubu gibi bahanelerle atılıp yerine partililer için kadro açıldığı belirtiliyor.

Devlet memurları kanunda istisnai kadroları düzenleyen maddeler AKP nin kadrolaşmada en çok kullandığı araçlardan biri. Bu yolla yapılan atamalarda liyakat şartı gibi bağlayıcı hükümleri yok sayma fırsatı oluşturulmaktadır. Bir kadro için gerekli olan sınav-kademe-derce gibi şartları taşımayanların bile o makamlara atanmasında bu hüküm kullanılmaktadır. Bakanların yakınları kendi ideolojilerine yakın bulduğu kişileri hiç liyakatleri olmadığı halde önce danışmanlık vs gibi bir makama atanmış oradan Genel müdür, müsteşar yardımcısı, daire başkanı gibi görevlere aktarılarak sınav şartı aranmaksızın liyakat şartlarını aşmanın yolu bulunmuştur. AKP iktidarı bu hükmü kullanarak devlet memuru olmayan onlarca partiliyi sınava bile girmeden önemli makamlara getirmiş ve devletin kadro imkânlarını bu yolla partililere tahsis etmiştir.

Halen bakanlıkta üst düzey bürokrat görevini yürüten bazı görevliler normal yöntemlerle yarışa girmeden haksız bir uygulamayla devlet görevini gasp etmiş partililerdir. Belediyeler valilik özel kalem müdürlüklerindeki boş kadrolar değerlendirilerek yarışa girmeden siyasi tercihlere göre devlet memuru yapılan on binlerce kişinin olduğundan bahsedilmektedir.

AKP çok önce başlattığı kadrolaşma hareketini 15 Temmuzdan sonra farklı bir boyut kazandırdı, artık Türkiye demokrasiyle yönetilen bir ülke olmaktan çıktı hızla parti devletine ve diktatörlüğe doğru eviriliyor. OHAL le aldığı yetkiyi kullanarak devlette istediği gibi kadrolaşmak için birçok alanda memur alımında objektif kriter gibi görünen KPSS şartını kaldırdı, yerine mülakat sistemini ikame etti. Artık hiçbir alanda liyakate ve objektif kriterlere dikkat etme gereği duymuyor. Sağlık bakan yardımcılığına partili bir inşaat mühendisini bile atayabiliyor.

Şu anda devlet memurluğuna girişte birçok alanda tek kriter siyasi referans hemen her devlet kurumunda önemli makamlar liyakate bakılmadan mülakatla işe alınan partililerle dolduruldu. Bir yandan muhalifler KHK ile işten atılıp cezalandırılırken mülki amirliklerden komiser yardımcılıklarına hâkim ve savcılara kadar boşalan kadrolara KPSS şartı kaldırılarak on binlerce partili dolduruluyor. Devleti partililerle doldurmak için her alanda kadro şişiriliyor.

Devlette israf iddialarıyla iktidara gelen AKP her alanda kadro alımı yaparak memur kadrosunu 3 milyonlara kadar çıkardı. Bütçede personel giderleri en büyük yük haline geldi.  Sözleşmeli personel alımı partilileri devlete haksız yollarla almanın bir aracına dönüştü, bu yöntemle yüz binlerce partili devlete kadrolu işlere aktarıldı. Devlette yöneticiliklerden sonra memur alımında da liyakat tamamen bırakıldı yerine siyasi ayrımcılık tavan yaptı. Hukuk dışı mevzuat düzenlemeleriyle diğer sendika mensupları bir yolunu bulup görevden alınırken yerlerine partililer yerleştiriyor. 20 yi aşkın kamu kurumu KPSS puanı aramadan mülakatla torpilli personel alıyor.

Aynen 12 Eylül öncesi ideolojik kamplaşmada olduğu gibi açık ilan yapmadan alınan binlerce personel olduğu bildiriliyor. Yandaş kadrolara yer açmak için okul türleri değiştiriliyor, bakanlıkların teşkilat yapıları bozuluyor, bakanlıklar birleştirilip tekrar ayrılıyor, her birime çok sayıda kadro ihdas edilerek ayrımcılıkla dolu uygulamalarla devletin yönetim yapısı değiştiriliyor.

Mevcut eğitim yöneticilerine baktığınızda eğitimde siyasallaşmanın boyutlarını daha net görüyorsunuz 2018 yılındaki bir veriye göre 29 bin okul müdüründen 21.500 ü iktidar sendikası, 2.600 ü iktidar ortağı Türk eğitimsen üyesi, hiçbir sendikaya üye olmayan 14.000 yöneticiyi de çıkarırsanız muhalif sendika üyeleri için eğitim yöneticisi olma yolunun kapandığı daha net ortaya çıkıyor. Yapılan tasfiye operasyonlarıyla, AKP iktidara geldiğinde en çok üyesi olan Eğitimsen li müdür sayısı şu anda 800 lere kadar düşmüş durumda.

Yaptığı her konuşmada etik ilkelere vurgu yapan Selçuk’un; sözlerinde samimi ise, bakanlıkta devam eden gayri insani ve gayrı ahlaki ayrımcılıkla dolu AKP uygulamalarının tarafı değilse, bir eğitimci olarak bunları nasıl içine sindirebildiğini kamuoyuna açıklaması gerekiyor. Eğitim camiasının ona olan güveni her geçen gün eriyor, kaybettiği inandırıcılığını kazanması için ekranlarda savunduğu ilkelerden taviz vermeden konuştuğu şeyleri hayata geçirebileceğini icraatlarıyla göstermesi gerekiyor.

Son güncelleme: 14:35 06.08.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı