• Turkhane Logo

Eğitim'de 80 öncesinin kin, nefret ve şiddet dili yeniden yeşertiliyor

İsmail S. Gülümser, eğitimde kin, nefret ve şiddet dilinin yeniden yeşertildiğini kaydetti.

11:55 13 Şubat 2018 Salı
Eğitim'de 80 öncesinin kin, nefret ve şiddet dili yeniden yeşertiliyor
İsmail S. Gülümser, eğitimde kin, nefret ve şiddet dilinin yeniden yeşertildiğini kaydetti.

İsmail S. Gülümser

1980 öncesinde ülkede terör ve şiddet hâkimdi, her gün ölümlü şiddet olayları basına yansıyordu, kendi harçlığını temin etmekte zorlanan öğrenciler ideal duyguları tahrik edilerek birbirine düşman edilmişti. Öğrenciler aralarına yerleştirilmiş istihbarat elemanlarınca silahlandırılmış ve ülkede karışıklık çıkarıp toplumu ayrıştırmada kullanılmış, karşılıklı gruplardan öğrenci öldürülerek dünya görüşüne göre öğrenciler birbirini düşman haline getirilmişti. Ülkede iktidarlar sürekli sıkıyönetim ilan ediyor ancak kontrol askerde olmasına rağmen çatışmalar ve iç savaş önlenemiyordu. Karışıklıkların arka planında olanlar 80’de iktidarları olayları önleyememekle, çatışmalar karşısında aciz kalmakla suçlayıp ihtilal yaptı ve ülkeyi iç karışıklıktan kurtaran kahraman rolünü üstlenerek yönetimi devraldılar. 11 Eylül 1980’e kadar sıkıyönetim vardı tüm yetki askerdeydi ancak çatışmalar önlenememişti, 12 Eylül günü çatışmalar bir anda kesildi. Bu garipliği sonraki dönemde rahmetli Süleyman Demirel “11 Eylül günü akan kan 12 Eylül günü nasıl kesildi” sözleriyle ima yollu çatışmaların arkasında siz vardınız demeye getirmişti.

Bizim geleneklerimiz hoşgörüden beslenir planlı bir çalışma olmadıkça toplumdaki dayanışma ve sevgiyi ortadan kaldırmak zordur. Bu günler toplum kesimleri arasında yeniden kin ve nefret tohumları ekiliyor. Yeni doğum yapmış bayanları Anadolu insanın engin duyarlılığına sahip olması gereken emniyet güçleri ameliyatlı halde gözaltına almaya, savcılar tutuklatmaya, basın mensupları da yapılan insanlık dışı bu davranışa alkış tutmaya çalışıyorlar. Topluma verecek herhangi bir değeri olmayanlar aynen 80 öncesinde olduğu gibi toplumu kutuplaştırarak, farklı kesimler hakkında düşmanlık tohumları ekerek halkı kendi etrafında toplama ülkeyi keyfi kurallarla yönetme peşindeler.  


TOPLUMDA KİN, NEFRET ve DÜŞMANLIK NASIL YAYILIYOR
Irka, dine, görüşe, partiye dayalı nefret; Halk arasında kaba tahrik edici, kışkırtıcı, saldırgan, öfke dolu ifadeler kullanılarak yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Hedef aldıkları grupları lanetliyor, marjinalleştiriyor, gruplar hakkında kuşku ve önyargılar oluşturuyorlar. Söyledikleri şeyleri tekrar tekrar gündeme getirerek ötekiler dedikleri marjinal bir grup ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Marjinalleştirilenler hakkında kin ve nefret içeren sözleri toplumda yaygınlaştırılarak, doğal hale getirmeye onlar hakkında yaptıkları insanlık dışı davranışları normalmiş gibi sunmaya başlıyorlar. Halk arasında düşmanlığın körükleyerek nefret suçlarının zeminini hazırlıyorlar. Son dönemde toplumda ortaya çıkan kin ve nefret suçlarının, hoşgörüsüzlüğün arkasında ülke yönetimindekilerin kasıtlı olarak yaptıkları nefret söylemlerinin olduğu ortadadır.

SİYASİLER KİN VE NEFRETİ YAYIYOR
Ali Demirsoy; “toplum için en önemli model eğiticiler uzun uzun konuşan politikacılardır. Kin nefret hakaret küfür ile halkı inandırmaya çalışan bu zevat, yetişmekte olan gençlerin zihinlerinde çatışma kültürünün en kötü tarzını aşılamaktadır.” demiştir.

Avrupa Birliği Türkiye’de yöneticilerin kin ve nefret dolu ifadelerinin toplusal şiddeti körüklediği ve insan haklarına saygıyı ortadan kaldıracak, şiddeti özendirecek örnekler içerdiğini belirtmektedir. Erdoğan’ın Soma’da bir vatandaşa “ne kaçıyorsun lan İsrail dölü” sözü toplumda Yahudilere karşı düşmanlıkların yaygınlaşmasında etkilidir. Mersin’de bir çiftçiye söylediği “artistlik yapma lan, ananı alda git” türü sözler. Halkı temsil ettiğini düşünen bir parti liderinin partililere ve halka kötü örnek olmasıdır. Muhalefet partisi başkanı için kullandığı aşağılayıcı ifadeler taraftarlarınca alkışlansa da bu kötü örneğin, muhalif partililere her türlü insanlık dışı davranışı yapma şeklinde partililere yansıma ihtimali yüksektir. Nitekim Erdoğan’ın hakaretinden güç alan milletvekilleri de insani ilişkileri bir tarafa bırakarak muhaliflere benzer hakaretler yapmaktadır. Erdoğan’ın partililere yaptığı konuşmada kullandığı “kimseye acımayacaksınız, acırsanız acınacak hale gelirsiniz” sözü toplumsal barış için ciddi tehdit içeren bir cümledir.

Erdoğan’dan etkilenen yöneticiler de görevleriyle ilgili konularda kin ve nefret tohumlarını yaymaktadır. Adaletin temsilcisi olması gereken bir başsavcı Hüsnü Aldemir konuşmasında siyasilerin toplumu kin ve nefrete sevk ettikleri cemaat hakkında objektif davranması gerekirken ihsası rey anlamına gelen olumsuz görüş beyan etmekten kaçınmamıştır. Üstelik konuşmasında  grup mensupları hakkında söylediği nefret sözleri arasında “.... tam bir Yahudi örgütü gibi”  diyerek başka bir dini topluluğa karşı nefret duyguları aşılamayı ihmal etmemiştir. Büyük elçi Hasan Yavuz’da Erdoğan’dan aldığı nefret söylemini uluslar arasına taşımış, Çad’da “.... hainlerden temizlenen okul imzaladığımız protokol gereği.Maarif vakfına geçti hainler Çad’da inlerine girdi”, “..hainleri ve haşhaşileri .... her yerde yok olacaksınız” diyerek devlet görevlilerinin görüşünü beğenmediği grupları yok etme gibi bir görev üstlendiğini açıkça ortaya koymuştur.

Kin ve nefret devlet yetkilileri ve büyükelçiler vasıtasıyla yurt dışına taşınmış, Amerika’da dönercilik yapan bir vatandaşımıza siyasilerin tahriklerinden etkilenen bir partili müşterilerinin gözü önünde hakaretler etmiş bunu videoya kaydedip sosyal medyada paylaşmıştır. Emek teknesine saldırmanın insanlık dışı bir davranış olduğu yönünde sosyal medyada tepkiler artınca partililerden yardım istemek zorunda kalmıştır.

BASIN SİYASİLERİN KİN VE NEFRETİNA ALET OLUYOR
80 li yıllarda ülkede tek başına söz sahibi olmak isteyenlerin kullandıkları en önemli araç gazete ve radyolardı. Bugünkülerde televizyon ve gazeteleri kullanarak toplumu birbirine düşman ediyor, ayrıştırarak ülkeyi istedikleri gibi sorumsuzca yönetmek istiyorlar.

İktidar partisinin güç gösterisi organı gibi davranan medya özellikle iktidar medyası halkı kin ve nefrete sürükleyecek manşetlerle, toplumsal huzuru bozmakta, toplumda telafisi mümkün olmayan ayrışmalara sebep olmaktadır.  Basındaki kin ve nefret dolu ifadeleri takip eden bir STK üstelik OHAL’den önce 4 ayda basında çıkan 2.500’e yakın nefret başlığı ve yazısı tespit etmiştir.  OHAL’le birlikte iktidar medyası çığırından çıkmış ve insanlık onuruyla bağdaşmayacak manşetlerle toplumda cadı avı başlatılmasına alet olmuştur.

Tüm basını güdümüne alan muhalif basını susturan iktidar partisi yaptığı insanlık dışı uygulamalar basın tarafından adeta teşvik görmektedir. Bu konuda başı çeken ise Yeni Akit Gazetesi olduğu tespiti yapılmıştır. Yeni Akit’te “o patronun damadı Yahudi”, “Altan ailesi PKK’ya hizmet ediyor”, CHP’li alçaktan Küstah açıklama”, gibi ağza alınmayacak ifadeler manşete taşınmaktadır.

EĞİTİMDE İNSANİ DEĞERLER YOK OLUYOR KİN VE NEFRET YAYILIYOR
Devleti yönetenlerin nefret dolu ifadeleri basın aracılığıyla topluma dalga dalga yayılıyor, bundan en çok etkilenen de eğitimciler oluyor. Parti başkanından aldığı talimat gereği, muhalifleri yok etmeye soyunmuş bir genel müdür. Tüm vatandaşlara eşit hizmet sunması gerektiğini unutuyor, sırf dünya görüşünden dolayı kurumu ya da işi elinden alınan eğitimcilerin yeni iş kurmasını engellemek için askeri dönemlere özgü güvenlik soruşturmasını devreye sokuyor. İstediğinin eğitim kurumu açmasına izin verirken görüşünü beğenmediklerinin kurum açmasını engelliyor.

Branşında başarılı eğitimciler dünya görüşünden dolayı işyeri elinden alınıyor, işini kaybediyor. Çalışmak istediği bir kurumda işe başlayacakken, devletin SGK kayıtlarını istihbarata bağlaması sonucu işyeri uyarılıyor veya hiç suça bulaşmamış öğretmen polisçe gözaltına alınarak çalışması ayakta kalması engelleniyor. Cadı avı kapsamında yaşama hakkı meslektaşları veya devlet görevlileri tarafından yok ediliyor.

Okul müdürleri adaletle okul yönetmekten vazgeçiyor, okullarında öğretmenleri dünya görüşüne göre fişleyerek art niyetli siyasilerin kin ve nefret içeren sürgünlerine alet oluyor. Öğretmenler öğrencilere olumlu davranış kazandırma görevlerini unutup nefret ettikleri düşünceleri yok etmeye soyunuyor. Bir öğretmen tüm insani değerleri bir kenara bırakarak babası cemaatten bir küçücük bir ilkokul öğrencisini tahtaya kaldırıp diğer öğrenciler önünde hakaretle teşhir ediyor ona tükürmelerini istiyor.

Şiddet yöneticiden öğretmene ondan öğrenciye doğru yayılıyor, Ödemiş’te 2 öğrenci okul müdürünü silahla vurarak öldürüyor. Okullarda öğrenci çeteleri kuruluyor, medyanın tahriklerinden etkilenen öğrenciler, dünya görüşünü beğenmediklerini okuldan atmanın yollarını deniyor. Bazı okul yöneticileri işlerini daha kolay yürütmek için okuldaki öğrencilerden kendine koruma grupları (çete) kuruyor.

80 ÖNCESİ GERİLLAYA KARŞI KONTRGERİLLA ŞİMDİ GENÇLİK HAREKETLERİNE KARŞI SADAT YA DA ÖZEL GÜVENLİK
80’li yıllarda başlangıçta olayları önlemeye dönük olarak öğrenciler arasına yerleştirilmiş istihbarat elemanları, bir süre sonra ülkede kargaşa çıkarıp ülke yönetimine hâkim olmak isteyenlerin aracı haline gelmişti. Mevcut iktidar yönetimi bırakmamak için halka karşı her çeşit şiddet kullanmadan çekinmeyecek kadar iktidar hırsı içinde, ordu ve polisin kendilerine her koşulda destek vereceğinden emin değiller. Olası bir seçim mağlubiyetinde şiddet kullanarak iktidarda kalabilmek için devlet imkânlarıyla kendilerine tam bağımlı gruplar kuruyorlar. Bunun için de eğitim çağındaki gençler ve işe ihtiyacı olan genç işsizlerden oluşan hazır kıta olarak kullanabilecekleri gruplar yetiştiriyorlar.

Bugüne kadar gençlik üzerinde çok etkili olamadılar, olası bir kargaşada gençleri öne sürmek için, bir yandan sadat ve sivil güvenlik birimlerinde maaşla kendilerine bağladıkları genç kadrolara savaş eğitimi veriyor, gerektiğinde şiddet kullanacak silahlı gruplar yetiştiriyorlar. Bir yandan da kısa süre içinde yaptıkları şiddeti sokak gösterileri yaparak destekleyecek, kendilerine bağımlı kalabalık genç gruplarını hazırlama peşindeler. Yaşanacak şiddet olaylarında halkın geniş katılımlı bir hareketi görüntüsü oluşturma amacıyla okullardaki gençler arasında çoğunluğu ele geçirme yarışı içindeler. Din öğretimi veren okullardaki gençlerin çok kolay tahrik edip sokağa dökebilecek kendilerine bağımlı gençler olacağını düşünüyorlar. Eğitim kaygılarından uzak bir şekilde İmam hatip okullarındaki öğrenci sayısını artırıp diğer okullarla denkleştirme gayreti içindeler.

Muhaliflere uyguladıkları ve bundan sonra uygulayacakları şiddete karşı bir başkaldırı olması halinde, devlet imkânlarıyla silahlandırdıkları bu grupları ve yaklaşık 2 milyona ulaşmış imam hatip öğrencilerini kullanıp bastırmayı düşünüyorlar. Halka ve güvenlik birimlerine karşı kurdukları gençlik ordusunu kullanmayı hedefliyorlar. Kendi kurguları darbede halkın tepkisi görüntüsü vererek yetiştirdikleri silahlı grupları askerlerin üzerine saldı, silahsız askerleri öldürmede kullanarak dendiler. Hazır OHAL de tüm yetkiyi ellerine almışken bu grupların yaptığı ve yapacağı tüm şiddet eylemlerini masum halk hareketi gibi gösteren ve cezai mesuliyetlerini kaldıran KHK da yayınladılar. Özellikle üniversite gençliğinin baskı ve şiddet karşısında toplu başkaldırısını önlemek, yaptıkları zulme boyun eğdirmek için üniversitelere partili rektör ataması yapıyor, güvenlik birimlerini de rektörlerin emrine veriyorlar.

Geçmişte olduğu gibi iktidar hırsıyla gençlerin kanı üzerinden varlıklarını sürdürme gayreti içindeler.  İlber Ortaylı iktidarın ülkeye faydalı şeyler üretmekten vazgeçtiğini tüm hesaplarını iktidarda kalmaya göre planladığını bu amaç için saf Anadolu insanını kışkırtıp onların mağduriyeti üzerinden iktidar devşirmeye soyunduğunu “sokaktaki çilekeş insanları kışkırtmak kolay, asıl olan uzun vadeli yüz ağartıcı sonuçlar üretmektir” sözleriyle anlatıyor.


 

Son güncelleme: 11:55 13.02.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı