• Turkhane Logo

"Bir dahaki sefere 'Stop Erdoğan' tabelasının yanına 'Sen de dur yalaka!' demek lazım"

"Son seferki aslında belki en düşük bütçeli olandı fakat en fazla o ses getirdi. Neden? Erdoğan ve ekibinin yaşadığı psikoloji ile alakalı bir durum bu."

20:13 09 Mart 2021 Salı
"Son seferki aslında belki en düşük bütçeli olandı fakat en fazla o ses getirdi. Neden? Erdoğan ve ekibinin yaşadığı psikoloji ile alakalı bir durum bu."


Türkiye’deki “Kim daha yalaka?” Yarışmasının sonuçları açıklandı mı? Hani şu dağa taşa yazdıkları “Love Erdoğan” absürtlüğünden söz ediyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilan-ı aşk etmek için devlet kesesinden bonkörlük yapıyorlar. Kayyımlı kayyımsız bütün belediyeler, vergilerle finanse edilen kurumlar durmadan el yükseltiyor. Kafanızı nereye çevirseniz aynı vıcık vıcık slogan karşınıza çıkıyor: Erdoğan’a aşığız. Sosyal medya hesaplarından yapsalar hadi neyse deyip geçilir. Yüzlerce bez pankart ve ışıklı pano kamu kaynaklarıyla mahalle aralarına kadar yayıldı. Bir dahaki sefere “Stop Erdoğan” tabelasının yanına “Sen de dur yalaka!” demek lazım.

O kadar ileri gidildi ki Kürtçe bile yazdılar. Hem de tarihi eser olduğu için reklam asmanın yasak olduğu Diyarbakır Kalesine. Devletluların önünde çocuğunuzu Kürtçe sevemezsiniz ama onlar “Em ji Erdoğan hez dikin” (Biz Erdoğan’ı seviyoruz) pankartı asabiliyor. Ahmedi Hani olup Mem u Zin gibi şaheser yazsanız yine de kayyımların giyotininden kurtulamazsınız. Adınıza yapılan heykeli parçalar, çocuk parkını bile yıkarlar. Ama iş yalakalığa gelince kalenin burçlarına Kürtçe afiş asarlar.


Sakın yanlış anlayıp ileri gitmeyin Kürtçe’yi sadece Erdoğan’ı sevmek için kullanabilirsiniz. Fatma Altınmakas olsanız, uğradığınız tecavüzü karakolda tercüman yokluğundan anlatamaz, korumasız dışarı çıktığınızda katledilirsiniz. İçişleri Bakanlığı 8 Mart münasebetiyle kadınlara büyük hizmetini açıkladı. Şiddete uğramış kadınsanız polis bir telefon kadar yakınınızda ancak Rusça veya Fransızca öğrenmeniz gerekiyor. Çünkü Kürtçe bilen personel yok var olan da korkusundan konuşamaz.

Neyse asıl konuya dönelim: Neden bu heyecan ve helecan? Ne oldu da “Erdoğan’ı en çok ben seviyorum” müsabakası başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, New York’taki pano hakkında soruşturma bile başlattı. Büyük ihtimalle bir tercüme şaheseri olarak “Türkiye’deki sessizleri” arayacaklar.

Advocates of Silenced Turkey (AST) adında bir sivil toplum kuruluşu, ABD’de Times Meydanı başta olmak üzere bazı panolarda “Stop Erdoğan” ilanları yayınlattı. Bu tür kuruluşlar hatta bireylerin farklı zamanlarda daha ağır ve ses getiren kampanyaları olmuştu. En hedefe varanlardan biri, 2019’da Erdoğan’ın kaldığı Willard Otelinin duvarına aksettirilen görüntülerdi. Türkiye’deki hak ihlallerinin anlatıldığı yansılarda “Dünyada en çok gazeteciyi hapseden adam burada kalıyor” ve “Erdoğan burada uyuyor, 864 bebek onun hapishanelerinde” ifadeleri yer almıştı. Yine otelin etrafında ve görüşmeler yaptığı mekanların yakınında aynı temalı kamyonlar dolaştırılmıştı. Hatta bir defasında yüzlerce kişi de şahsi aracına benzer afişler yapıştırarak kamyonlarla beraber New York sokaklarını arşınlamıştı.

Son seferki aslında belki en düşük bütçeli olandı fakat en fazla o ses getirdi. Neden? Erdoğan ve ekibinin yaşadığı psikoloji ile alakalı bir durum bu. Trump, ABD başkanıyken protestoları çok kafaya takmıyorlardı. “İçerde adamımız var hallederiz” havasındaydılar. Hatta Beyaz Saray’ın önünde protestocuları bizzat korumalara dövdürecek kadar ileri gitmişti Erdoğan. Şimdi başkan koltuğunda Joe Biden oturuyor ve Erdoğan’la bırakın kanka olmayı nezaket görüşmesi için bile ağırdan alıyor. S-400 ve Halkbank meselelerinde gelecek büyük yaptırımların, kişisel bölümleri de olur endişesi had safhada.

Erdoğan, Biden ve dolayısıyla Batı Bloku ile ilişkileri tamir etmek için gizli açık pek çok adım atıyor. İnsan hakları eylem planı açıklamaktan tutun, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u aramaya varıncaya kadar zeytin dalları havada uçuşuyor. S-400’ler konusunda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın teminatları yetmedi, Saray Sözcüsü İbrahim Kalın da benzer sözler verdi.

Biden’e en önemli hediye ise Borsa İstanbul Genel Müdürü Hakan Atilla’nın istifası. Atilla, New York’taki birinci Halkbank davasında mahkum olan genel müdür yardımcısıydı. Tahliye olduktan sonra Türkiye’ye gelişinde Damat Bakan Berat Albayrak tarafından kahraman gibi karşılanmıştı. Erdoğan’la canlı yayında telefon görüşmesi, Borsa’nın başına atanması hep bir mesajdı. Beyaz Saray’daki dayıya güvenerek ABD sistemine nanik yapıp bunu iç piyasada pazarlıyorlardı. Şimdi adamı istifa ettirdiler.

Haber, Twitter’da 3 gün önce dolaşmaya başlayınca yalanlayanlar çıktı. Öyle ya Cumhurbaşkanı’nın “O bizim evladımızdır, onu sahiplenmeyeceğiz de kimi sahipleneceğiz” dediği birine kim “git” çekebilir? Gerekirse dönemin Genel Müdürü Süleyman Arslan’ı paketleyip Beyaz Saray’ın bahçesine bile bırakırlar dediğim için trollerden bir sürü küfür işittim. Oysa inanmayanlar dönsün duruşma tutanaklarını okusun. Türkiye’nin parasını ödediği avukatlar açıkça “Atilla suçsuz bu haltı Genel Müdür Arslan işledi” demediler mi? Senaryomu şöyle revize edebilirim: Arslan’ın Reza Zarrap gibi itirafçı olmasından korkarlar. O yüzden ABD’ye gitmesini engellemeye çalışırlar. Onun yerine “Bak biz yargılıyoruz” deyip Türkiye’de içeri atabilirler. Böylece suçluyu yargılıyoruz der hem de kaçmasına mani olurlar. ABD bunu ne kadar yer orası meçhul.

Erdoğan’ın stop düğmesini Biden biliyor galiba. Yoksa bu kadar panik boşuna değil.

Bülent Korucu / KaranlıktakiAydınlık

Son güncelleme: 20:13 09.03.2021
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı