• Turkhane Logo

"AKP 28 Şubat'ın teslim aldığı kesimlerin partisi"

"28 Şubat bin yıl sürecek dediklerinde çok kızardık. Şimdi bunu AKP sürdürüyor."

12:12 28 Mayıs 2017 Pazar
"28 Şubat bin yıl sürecek dediklerinde çok kızardık. Şimdi bunu AKP sürdürüyor."

İslami camianın önemli entelektüel isimlerinden biri olan 28 Şubat mağduru Berrin Sönmez, AKP’nin 28 Şubat tarafından teslim alınmış kadrolar tarafından kurulan bir parti olduğunu belirterek, “28 Şubat bin yıl sürecek dediklerinde çok kızardık. Şimdi bunu AKP sürdürüyor. Dindar kesim kötülüklere yavaş yavaş alıştırıldı” dedi. 

İslami camianın entelektüellerinden biri olan, feminist kadın hareketinin içinde yer alan, 28 Şubat mağdurlarından Berrin Sönmez, AKP iktidarının politikalarını değerlendirdi. 28 Şubat sürecinde Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde akademisyen iken işten atılan isimlerden biri olan Sönmez, o günden bugüne zulmün devam ettiği ve sadece zulmedenlerin kimliğinin değiştiğini şu sözlerle dile getirdi:

‘AKP 28 ŞUBATIN TESLİM ALDIĞI KESİMLERİN PARTİSİ’

“O günden bugüne değişen tek şey devlet adına zulmedenlerin kimliğinden başka bir şey değil. Bizim ülkemizde daima halk devletten kötek yiyor. Devlet bir torna- tesviye tezgahı gibi. İnsanları, dini, etnik grupları kendi istedikleri biçime sokacak biçimde sürekli bu tezgaha alıyorlar. 28 Şubat sürecinde dindar kesim dönüştürüldü. Aslında AKP, 28 Şubat sürecinin dönüştürdüğü, mutedil hale getirdiği bir dindar kesimin partisi. Mutedil hale gelerek gömlek değiştirerek iktidar olabildiler. Devletin teslim aldığı kesimlerin oluşturduğu bir parti. Şimdi de devletin teslim aldığı bu kesim devlete vefa borcunu öder gibi, devlet ideolojisini resmileştirdi, tek devlet, tek bayrak ve rabia sloganlarıyla. 28 Şubat’ın sürecini brifinglerle hatırlıyoruz. Yargıçlar, akademisyenler, silahlı kuvvetler tarafından sürekli brife edilirlerdi. O brifinglerde aldıkları bilgilerle karar verirlerdi. Böyle bir yapıda iktidar olan AKP, o brifinglerde, atılan ‘tek bayrak, tek devlet, tek dil, tek devlet’ sloganını resmileştirdi, tüzüğüne aldı. Burada değişen hiç bir şey yok kimlikten başka. 28 Şubat süreci bunların uzun ömürlü olanını getirdi. 

‘28 ŞUBAT AKP İLE SÜRÜYOR’

28 Şubat bin yıl sürer dedikleri zaman çok kızmıştık, sürmedi sürmeyecek, bakın bitiyor dediğimiz zaman kendimizi güçlü hissediyorduk. Şimdi ben büyük bir hayal kırıklığı içindeyim çünkü o günün mazlumu olan insanlar o günün fikirlerini tekrar iktidara taşıdı. 28 Şubat devam ediyor, devlette devamlılık dedikleri şey bu olsa gerek. Devlet her siyasi partinin kılığına girerek kendisini sürdürüyor. Şu anda yapılan şey eski devlet reflekslerinden başka bir şey değil. Buna ‘Yeşil Kemalizm’ diyorum.”

‘DİNDAR KESİM YAVAŞ YAVAŞ KÖTÜLÜĞE ALIŞTIRILDI’

Normalde “merhamet ve vicdan ölçüsü” güçlü olması gereken dindar ve mütedeyyin insanların yapılan bunca haksızlığa alıştırıldığını belirten ve bunun için “yavaş yavaş ısıtılan suya alıştırılan” kurbağa örneği veren Sönmez, “Dindar kesim şu anda ısıtılan suda bir kazanın içinde. Aslında tepkiler var ama çok açık karşı koyuşlarla bunu ifade edemiyorlar” dedi ve bunun gerekçelerini şöyle açıkladı:

‘KORKULAR DİRİ TUTULUYOR’

“Bir kere camiaya gönülden bir bağlılık, maddi bağlılık var ama her şeyden öte korku var. AKP iktidardan düşerse her şey eskisi gibi olacak, başörtüsü yasağı geri gelecek endişesi var. Bu endişe inançlı insanların kendilerinin başkalarına zarar vermesine engel olamıyor. Buna gönülden buğzetmekle yetiniyor. Gönülden buğzetmek yeterli değil. Bu açık bir tepkiye dönüşebilir ama bu korku daima pekiştiriliyor ve yeniden üretiliyor. Her seçim sürecinde yeni korkularla halk bağlı tutuluyor iktidara.”

‘ÜLKE BU BÜYÜKLÜKTE BİR TASFİYE GÖRMEDİ’

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylemlerine de dikkat çeken ve Ramazan ayında bu insanların açlığının anımsanması gerektiğini belirten Sönmez, böyle bir vicdanın olduğunu söyledi. Açlık grevi ile orucun kıyaslanamayacağına işaret eden Sönmez, açlık grevinin caiz olmadığı yönündeki söylemlere ilişkin de şunları dile getirdi:

“Bu ülke tasfiyelere alışıktır ama bu büyüklükte bir tasfiyeye tanıklık etmemiştik. İnsanlara hukuken hakkını bırakmadığınızda onlara tek çare olarak bedenleri kullanmayı bıraktıysanız kusur sizde. Dinen caiz olmayan şey insanları mecbur bırakmaktır. Açlık grevleri mecburiyetten başvurulan son çaredir. Oruç manevi olarak insanlara çok şey katıyor. Nefsimizi terbiye ediyoruz. Yiyip içmekten, fitre fesat dedikodudan nefsimizi alıkoymaya çalışıyoruz bu ibadetle. Şimdi açlık grevleri ile ramazan oruçlarını kıyaslamak doğru değil oma onlarda bedenlerini terbiye ederek hak arama yolunu seçmiş insanlar. Bizde nefsimizi ortaya koyarak Allah’ın rızasını kazanmış insan olmaya çalışıyoruz. Ramazan orucu aynı zamanda aç kalan insanları duyumsamaktır. Dindar kesim merhameti güçlü insanlar. Bu insanların bu eylemi derinden hissettiğine inanıyorum.” 

Son güncelleme: 12:12 28.05.2017
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı