• Turkhane Logo

"Yayılmacı ülkeler, kara kutularla Ortadoğu'da suları ısıtıyor"

"Yayılmacı ülkeler vekalet savaşlarını istihbaratçı aktörleri eliyle yürütüyorlar. "

19:12 13 Ocak 2020 Pazartesi
"Yayılmacı ülkeler vekalet savaşlarını istihbaratçı aktörleri eliyle yürütüyorlar. "


İsmail S. Gülümser/Aktif Haber

Dünyanın geri kalmış birçok ülkesinde olduğu gibi İslam dünyasında da iç karışıklıkların arka planında yayılmacı ülkelerin verdikleri vekâlet savaşları var. Vekâlet savaşlarından yıllarca zarar görmüş ülkeler biraz kendilerine geldikleri zaman bu kez başka ülkelerdeki vekâlet savaşlarının tarafı oluyorlar. NATO Sovyet paktı ülkelerinin yayılmacı politikalarından etkilenen ülkelerin korunması amacıyla kuruldu ve ülkelerdeki iç karışıklıklar uluslararası mutabakatla oluşturulan caydırıcı güçle önlendi. Son yıllarda Ortadoğu başka bir vekâlet savaşlarının alanı haline geliyor. Rusya’nın istihbarat devleti olma özelliğinden esinlenen bazı ülke yönetimleri kendi istihbarat devletlerini kurup hem ülkelerinde hem de bölgede kirli projelerini hayata geçirmeye çalışıyor, ölümler ve iç karışıklıklarla bölgede en büyük güç olmak için adı konulmamış savaş veriyorlar.

Yayılmacı ülkeler vekalet savaşlarını istihbaratçı aktörleri eliyle yürütüyorlar. İstihbarat kökenli askerlerin karar mekanizmalarında etkili olduğu ülkelerde kaynakların önemli bir bölümü devlet eliyle suç işleyen silahlı örgütlerin oluşturulması ve bunlar aracılığı ile ülke içinde ve dışında farklı silahlı eylemlerin yürütülmesinde kullanılıyor.

ŞİA YAYILMACILIĞINDA SİLAHLI ÖRGÜTLENMELERİ SÜLEYMANİ YÖNETMİŞ

Son günlerde ölümüyle dünya gündeminde ilk sıraya yerleşen Kasım Süleymani’nin İran’da askeri kariyeri 1979 devrim muhafızlarına katıldıktan sonra başlıyor. 1998 de İran’ın yayılmacılığının silahlı ayağını oluşturan kitle imha silahlarını da kullanabilecek şekilde donatılmış Küdüs gücü komutanı olarak görevlendiriliyor. Kudüs gücü İran’ın özellikle yurt dışındaki operasyonlarını yürütmek üzere kurulmuş özel bir örgüt ve emirleri en yüksek dini makamdan alacak onun adına yetkileri kullanacak şekilde tasarlanmış. Hizbullah tugayları, Mehdi ordusu, Bedir grubu, Hasdi Şabi, gibi silahlı örgütler Kudüs gücünün etki alanında, bu gruplar Süleymani koordinesinde çalışıyor.

Süleymani, Kudüs gücünü sadece askeri bir birlik olmaktan çıkarıyor, İran’ın Şii anlayışının diğer ülkelere taşınmasına ülkelerdeki küçük Şii grupların örgütlenmesi için silah dâhil her türlü desteğin verilmesine göre yeniden yapılandırıyor. Devletin tüm imkânlarını kullanma kapasitesine sahip İran’ın bölgedeki projelerini hayata geçirecek şekilde çevre ülkelerde birçok gizli çalışma yürütüyor, terör faaliyetlerini tetikleyerek ülkeler üzerinde siyasi baskı kurmaya çalışıyor. Terör faaliyetlerini o ülkelerde seçtiği taşeronlarla, onlara askeri ve mali destek verip danışmanlık yaparak yürüten, silahlı eylemlerle ülkelerin iç işlerine karışan bu örgüt 2011 de Suudi Arabistan Washington Büyükelçisine yapılan suikast girişiminden sonra ABD tarafından terör listesine alınıyor.

Arap baharı olarak bilinen orta doğuda halkın yönetimlere başkaldırı sürecinde Kudüs gücü o ülkelerdeki yönetim zafiyetini İran’ın nüfuzunun yayılmasında bir fırsat olarak kullanıyor. Irak ve Suriye’de Şii gruplara silah gönderiyor ve askeri konularda danışmanlık yapıyor. Süleymani İran’ın tüm bu gizli faaliyetlerini ve bölgedeki siyasi ve askeri hamlelerini elindeki güç ve yöneticilerin tam desteği ile sürdürüyor. Süleymani’nin Şii ideolojisine bağlılığı ve bu ideoloji için çevre ülkelerde yaptığı sinsi faaliyetler onu İran halkı arasında milli bir kahramana dönüştürüyor.

2008 de ABD li bir generalle görüşmek için gönderdiği mesajda kendini Irak-Lübnan-Gazze-Afganistan’daki İran politikalarını yöneten kişi olarak tanıtıyor. O, Yemen Libya gibi ülkeler dâhil Şiilerin yaşadığı tüm bölgelerdeki operasyonlarının sorumluluğunu İran adına üstleniyor. 2009 da onun yönettiği Kudüs gücünün adı Tahran’daki protestoları bastırılmak için işkence-dayak-tecavüz suçlarına  karışıyor. 2012 de Hindistan’da görevli İsrailli diplomatın karısı onların araca yerleştirdikleri söylenen bomba ile yaralanıyor.

2014 te Hamas lideri ile Süleymani’nin Türkiye’de bir görüşme gerçekleştirdiği, İran’ın Hamas’a askeri ve mali yardım sözü verdiği öğreniliyor. Aynı yıl Irak’taki Sünni yönetime karşı Kürt güçlerini organize etmek için bizzat gidip görüntü veriyor. 2015’te Hizbullah genel sekreteriyle Beyrut’ta, Rusya Savunma bakanı ve Putin’le Moskova’da görüşüyor, Halep’in geri alınması için binlerce Şii militanı bölgeye gönderip Esed’e destek veriyor. Katar hükümetinden kendi kontrolündeki terör guruplarından rehineleri kurtarma karşılığında 80 milyon dolar alıyor.

2016 da bölgeye Şii militanları sevk ederek, İran destekli Şii grupların Musul’u alması operasyonunu bizzat yürütüyor. 2019 da Suriye’de İran destekli gruplara ABD ye karşı savaşa hazır olun talimatı veriyor. ABD Bağdat büyükelçiliğinin basılması olayında Hadi Şabi taraftarlarını örgütlüyor ve bina girişi yakılıyor. 2019 yılında Trump Kudüs gücünü yabancı terör örgütleri listesine alıyor. “İran’ın sadece teröre destek veren bir ülke olmadığını aynı zamanda aktif olarak terörizmi devlet işi olarak görüp finanse ettiğini” açıklıyor. ABD dışışleri bakanı Pompeo, Kudüs gücünün de bağlı olduğu devrim muhafızları ordusu hakkında “ “Devrim muhafızları ordusu kendisini meşru askeri bir organizasyon gibi gösteriyor ancak tüm dünyada terör kampanyalarını organize ediyor, planlıyor ve destekliyor” diyerek yasadışı eylemlere işaret ediyor.

Süleymani, İran’ın yurt dışı operasyonlarını yöneten Kudüs gücü lideri “İran’ın orta doğudaki gölgesi, orta doğuyu parmağında çeviren adamı” olarak anılıyor. 2020 nin ilk günlerinde ABD Süleymani’nin Büyükelçiliklerine yönelik saldırı planladığı için Hadi Şabi liderlerinden biriyle birlikte füze saldırısı sonucu öldürüldüğünü açıklıyor. İran’ın bölgedeki yayılmacı ve silahlı politikalarının mimarı yapılan bir operasyonla hayatını kaybediyor.   

ESKİ AKINCILARLA BAŞLAYAN TÜRKİYE YAYILMACILIĞININ AYGITLARI

İran yayılmacılığında rol alan Süleymani’nin tüm hayatı biliniyor, ancak Erdoğan’ın sır küpüm dediği Türkiye’nin yurt içi ve dışındaki tüm kirli işlerinin koordinesindeki isim olan Hakan Fidan’ın ordudaki görevi öncesi yani çocukluğuna ait pek bilgi bulunmuyor. 15 yıl istihbarat astsubaylığından sonra NATO görevi sırasında askerlere eğitim veren bir üniversiteden siyaset bilimi alanında lisans diploması alıyor,  Bilkent’te “Dış politikada istihbaratın yeri..” konulu master çalışması yapıyor. BM vb uluslararası kuruluşlarda araştırmacı olarak çalışıyor. AKP nin gelmesinden sonra önce TİKA başkanlığına, 2007 den sonra Başbakanlık müsteşar yardımcılığına getiriliyor, bu dönemde Davutoğlu ile beraber dışişlerinden habersiz özel uçakla Ortadoğu ülkelerine özellikle Katar’a birçok kez giriş çıkış yaptığı belirleniyor, 2011 de MİT müsteşarlığına getiriliyor.

2012 yılında iç karışıklıklarda kullanılmak üzere gizlice Suriye gönderilen MİT tırları davasında yargılanmaktan Erdoğan’ın ona özel mevzuat düzenlemesiyle kurtarılıyor. The İntercept sitesi Süleymani’nin Davutoğlu ile eski dostluğu olduğunu, İran’ın dışişlerindeki rolünü ona istihbarattaki rolünü Fidan’a benzettiğini anlatılıyor.

Adem Yavuz Aslan’ın yazdığına göre; son günlerde cemaati suçlamak için kullanılan dosyalardan biri olan selam tevhit davası ile İran’ın Türkiye’ye yönelik de gizli çalışma yaptığı ortaya çıkmıştı. Türkiye’de Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi birçok ölümlü olaya adı karışmış Hizbullah örgütü İran’ın Kudüs gücü tarafından organize ediliyordu. Örgütü koordine eden iran’lı Mir Vekili ile AKP milletvekili Faruk Koca ve Hakan Fidan’ın görüştüğü polis kayıtlarına girmişti.

İran meclis başkanı ile Erdoğan’ın Dolmabahçe görüşmesine Fidan ve Mir vekili’nin katılacağı telefon kayıtlarıyla belirleniyor. Örgütü koordine eden Vekili 2013’te ülkemize giriş yapıyor, Davutoğlu Fidan’la ve Erdoğan’la görüşüp MİT’e ait bir uçakla Türkiye’den ayrılıyor, bu yüzden ülkeden çıkış kaydı bulunamıyor. Bu görüşmeyi Erdoğan bir gün sonraki mitinglerde “İran’dan gelen bir dost dedi ki Suriye’de 150 bin insan öldü” sözleriyle teyit ediyor.

Erdoğan ve ekibinin Zarrab’la birlikte uluslararası anlaşmaları delerek yaptığı İran parasının aklanması işinin de aynı istihbarat elemanı Mirvekili aracılığıyla yürütüldüğü ortaya çıkıyor. İran istihbaratından isimlerin Türkiye’de 5. kol faaliyeti yaptığı belirleniyor, Fidan ismi “Emin” kod adıyla örgüt elemanları arasında konuşulduğu söyleniyor. Dosyadaki dinleme kayıtlarına göre Selam tevhit davası zanlılarının Emin/Metin dedikleri Fidan’dan bakanlar kurulunda görüşülen konular hakkında bilgi aldıkları, onunla aynı ders halkasında oldukları anlaşılıyor.

Devlet görevlileriyle irtibata geçmeye çalışan örgüt elemanlarından emniyetin tespit ettiği belgelerde ilişki kurulmuş görevlilere ait listeler bulundu bir notta yakın arkadaşlarının metin diye hitap ettiği Fidan hakkında “Almanya’daki NATO askeri üniversitesi mezunu, İstihbarat dalında İngilizce tezi var, Genelkurmayda bilgisayar bölümünde çalışıyor, İ. Ünal aracılığı ile irtibat kurulabilir” yazıyordu. 17 Aralıktan sonra dosya kapatıldığı için 4 grup halinde çalışma yapan İran merkezli örgüt soruşturması delilleri kullanılamadı.

Erdoğan’ın orta doğudaki hayallerini sürdürme görevi verdiği Fidan istihbarı birikimini devletin ilgili birimlerinin bilgisi dışında onun adına kullanmaya başlıyor, bunlardan ilk açığa çıkanlardan biri OSLO görüşmeleri.  2009 da PKK ile yapılan müzakerelerde Fidan İmralı’da Öcalan’la görüşüp krizi çözmek üzere başbakan tarafından özel görevlendirildiğini açıklıyor.  Açığa çıkan bu gizli görüşme için savcılığa ifadeye çağrılan Fidan, Erdoğan tarafından özel bir mevzuat düzenlemesiyle korunup kurtarılıyor.   

Bundan sonra “sır küpü” Erdoğan’ın tüm gizli operasyonlarının bir numaralı ismi oluyor.  Esad’ı suçladıkları 52 kişinin öldüğü kanlı Reyhanlı saldırılarının onların kontrolündeki El nursa tarafından yapıldığı arka planda savaş çıkarmak isteyen MİT in olduğu ortaya çıkıyor ancak o bunun hesabını vermiyor.

Adana ve Hatay’da yakalanan MİT tırlarında Suriye’deki cihatçı gruplara gönderilen askeri malzemeler ortaya çıktı, sır küpü bölgedeki cihatçı grupları silahlandırıp Suriye’de iç karışıklık çıkararak ülke yönetimini zaafa uğratmaya çalışıyordu. Fidan’ın Suriye’de nasıl savaş çıkarılabileceğine ilişkin konuşmaları telefon kayıtlarıyla da tespit edilmişti.

Davutoğlu’nun da katıldığı dışişlerindeki bir toplantıda Fidan “Gerekirse oraya 4 adam gönderip 8 füze atarak savaş gerekçe oluşturabileceğinden” bahsediyordu. Kayıtlara göre Fidan ekibi bölgeye 2 bin tır dolusu mühimmat göndermişti. Hatta Fidan konuşma arasında Süleyman Şah türbesine saldırı düzenleyip suçu Suriye’nin üzerine atabileceklerini anlatıyordu.

Erdoğan Suriye’yi fethetmeye niyet etmiş bahane uydurmak için Fidan’ı ve dışişlerini görevlendirmişti, Suriye’ye tankların girişi için çareler aranıyordu, iç karışıklık çıkarılan ülkenin kısa sürede fethedileceği ve Şam Emevi camiinde Cuma namazı kılınacağı konuşuluyordu.

FİDAN, HUKUK TANIMAZ ACIMASIZ BİR DİN DEVRİMİNİ YÜRÜTÜYOR

MİT başta sabah grubu olmak üzere büyük basın kuruluşlarının tamamen Erdoğan ve yakın çevresine geçmesi işini koordine etti. 15 Temmuzdan çok önce cemaate ait, gazete, banka, eğitim kurumlarını gasp edip yasadışı yolla listeler aldı ve cemaat mensubu asker-polis-hukukçuların da aralarında olduğu tüm devlet görevlilerini fişledi. Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili tüm uluslararası anlaşmaları ihlal ederek yasadışı yollarla Bylock listelerini aldı, cemaat mensuplarını indirdikleri telefon uygulamasıyla suçlayacak malzeme üretti.

15 Temmuz’da Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarıyla kendi emirlerindeki personele kumpas kurmak üzere anlaşma yaptı ve senaryo bir darbe ile Erdoğan’ın tek başına ülke yönetimini ele geçirme işini kurguladı. SADAT milislerini kullanarak köprüye toplanmış halk dâhil kendi emirleriyle köprüye götürdükleri askeri öğrencilerden bazılarını öldürülmesini planladılar, mahkemelere talimat verdi kalan öğrencileri müebbet hapisle cezalandırdılar. Demokrasiyi ve hukuk düzenini ortadan kaldırıp toplumu güdülecek sürüler olarak gören vatandaşlarına karşı acımasız bir dini devrim yürütüyorlar.

Fidan darbe ve sonrasında yapılacaklarla ilgili faaliyetlerin tümünün planlamasında yer aldı. Şaibeli ölümlü olaylarının hemen hepsinde darbe öncesi iki gün saatlerce görüşme yapan Fidan ve Aksakallı ikilisinin rolü açığa çıkıyor. Köprüye giden vatandaşların Fidan’ın organize ettiği partililer ve SADAT milislerinden oluştuğu, askeri öğrencilerin götürülmesini ise kuvvet komutanı Abidin Ünal’ın koordine ettiği anlaşıldı.

Deniz kuvvetlerinde gemilerin kuvvet komutanı Bülent Bostanoğlu ve Veysel Kösele’nin talimatıyla denize açıldığı, Önceden fişlemiş bazı subaylara darbe suçunu yıkmak için hazırlanmış listelere göre çekilen sıkıyönetim direktifleri talimatını Başkan yardımcısı Yaşar Güler’in verdiği,  Genelkurmay başkanı Akar’ın “darbeciler seni liderimizle görüştürelim dediler” sözünün yalan olduğu, darbe lideri olmakla suçlanan Akın Öztürk’ü Akıncı üssüne Abidin Ünal’ın rica edip göndererek ona tuzak kurduğu ortaya çıkıyor

Kısacası verilen vaatlere tav olan ya da Erdoğan’ın gücü karşısında her şeye boyun eğen ordu üst kademesinin Fidan’la ve Ergenekon ekibiyle anlaşıp kendi emri altındakileri hatta mesai arkadaşlarını harekete geçirdikten sonra tuzağa düşürdükleri onları darbeye karışmakla suçlayıp Erdoğan’ın yapacağı din devriminin parçası oldukları ortaya çıkıyor.  Mahkeme kayıtlarında görülen birçok delile yayın yasağı getirilerek konuşulması araştırılması önlenip ölümlerdeki rollerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar.   

Fidan, OHAL döneminde Anayasa dâhil tüm kanuni metinler üzerinde Erdoğan’ın yönetimi ele geçirme hedefleri doğrultusunda kalıcı düzenlemeler yapmak suretiyle demokratik nizamı ortadan kaldırmada görev yaptı. Devletin tüm kurul komisyon ve denetim mekanizmaları tek başına Erdoğan’ın kontrolüne verilerek diktatörlük kurulmasını planladı.

Suça bulaşmış demokrasi karşıtı Ergenekon ekibi gibi askeri gruplarla anlaşarak NATO cu subaylarında aralarında olduğu ne kadar demokrasi yanlısı asker polis ve hukukçu varsa devletten temizleyip ülkeyi keyfi yönetime açık hale getirmede aktif rol aldı.

MİT ve cumhurbaşkanlığı külliyesinde örtülü ödenekten yüksek maaş ve makamla satın aldıkları akademisyen ve uzmanları gece gündüz çalıştırıyor kısa sürede kimse uyanmadan istedikleri mevzuatı değiştiriyorlar. Aşamalı düzenlemelerle ülkeyi tek kişiye teslim edip adeta Baas rejimi kurarken yolsuzlukla ele geçirdikleri basını aracılığıyla işledikleri tüm suçları saklayıp, masum insanları suçlayacak malzemelerle toplumu uyutuyorlar.

Devletin görevi vatandaşa hizmettir anlayışını kaldırıyor, devleti kutsal gösterip vatandaşın tüm haklarını elinden alacak devlet kaynaklarını kendi üzerlerine geçirecek düzenlemeler yapıyorlar. Muhalif tüm basın organlarını kapatıp gazeteci ve aydınları tutuklatarak internetten-basın organlarına kadar halkın öğrenme kaynaklarını istihbarat birimlerinin hizmetine veriyor propagandalarla uyutup kurguları gerçek gibi gösteriyorlar.  Yapılanların farkında olan hukukçu-asker-polis-gazeteci-bilim adamı ve aydınlara karşı acımasız bir savaş başlatıp ülkeyi dışa kapalı bir doğu bloğu ülkesine dönüştürüyorlar.

Yurt içi ve dışında operasyonel elemanları vasıtasıyla adam kaçırma, aylarca işkenceden geçirip itiraf adı altında iftira metinleri hazırlatma, kadın çoluk çocuk demeden yüz binlerce masum insanın sırf dünya görüşünden dolayı tutuklatma, aylarca dava dosyası bile hazırlatmadan bekletme, davaları sürüncemede bırakıp insanları hayatından bezdirme ve zorla istedikleri belgeleri imzalatma gibi hukuk nizamıyla örtüşmeyen faaliyetleri MİT aracılığı ile yürütüyorlar.

Darbe sonrası OHALin sunduğu fırsatları kendi art niyetleri için kullandılar, bu dönemde ordu-emniyet-adalet sistemi adeta lağvedildi. Yerine kendilerini hukuk normlarına bağlı hissetmeyen her zaman vatandaşa hizmet yerine Erdoğan ve ekibine hizmete mecbur hisseden kanun nizam tanımayan emir kullarıyla devletin tüm kritik birimleri dolduruldu. Okullar üniversiteler ve eğitim siteminde yanlışa itiraz edebilecek sesler kesildi, kurumlar Erdoğan’a methiye düzmeye göre yeniden düzenlendi.

Ahmet Nesin, Fidan yönetiminde MİT in SADAT tan sonra yeni “Ensar ordusu” kurduğunu yazdı, yeni polislerin bile vatandaşa hizmete göre değil muhaliflerden intikam almaya göre yetiştirildiğinin videoları yayınlandı. Şehirlerin güvenlik sorunlarını çözmek bahanesi arkasına saklanarak kolluk güçleri yanında muhtemelen Osmanlı ocakları gibi askeri eğitimden geçmiş muhaliflere karşı her türlü şiddeti uygulayıp gözdağı verecek ülkücü ve akıncı gruplardan eli silahlı gençleri sahaya sürecekler. TÜRGEV kolluk güçleri, Ensar ordusu, vb adlarla piyasaya çıkacak gruplarla din devrimini bir daha geri dönmemek üzere tamamlamaya, ülkeyi 1936 Hitler Almanya’sına benzetmeye çalışıyorlar.

Radikalizmle beslenen Erdoğan yönetiminde MİT, Fidan döneminde ülkede muhalifler için soykırım aracına dönüştü. Devlet aygıtı; yaşam hakkı, çalışma hakkı, seyahat hürriyeti, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi gibi tüm demokratik normları ortadan kaldıran hak ve özgürlükleri yok edip diktatörlük kurmanın aracına dönüştürüldü. Mahkemelerin verecekleri kararlara doğrudan müdahale edecek yollar geliştirdi, onları MİT ten gelen mesajlara göre karar vermeye zorladılar.

FİDAN YURT DIŞINDA BİRÇOK SAVAŞ SUÇUNA ARACILIK EDİYOR

Özellikle 15 Temmuz’dan sonra orduda NATO cu generallerin adı darbeye karıştırılıp tasfiye edildikten sonra Fidan ülkenin bölgedeki stratejilerinin mimarı olmaya başladı. Arap baharından sonra İslam ülkelerinde oluşan zafiyet Türkiye’nin bölgede yayılmacı politikalarını uygulayıp liderlik iddiasına doğru evrildi. Yapılan toplantılarda ülkenin radikal gruplara desteğini inkâr eden Fidan’ı kendi ses kayıtları yalanlıyordu.

Takiyye anlayışıyla saklanarak yürütülen din devrimine rağmen tüm dünya Türkiye’yi yönetenlerin içeride ve dışarıda kirli projelerini gördü. Başta Suriye olmak üzere Mısır ve Libya üzerinde gizli emellerinin olduğunu bunun için çalışma yapıldığını öğrendi. Türkiye’nin Amerika ile yaptığı gizli görüşmelerin Fidan aracılığı ile İran’a ulaştırıldığı konusunda ABD li yetkililerde ciddi kaygılar oluştu. Türkiye’yi yönetenlerin Suriye’de uluslararası anlaşmalara aykırı davranışları giderek arttı barışın sağlanması gibi bir niyetin olmadığı oynadıkları savaş oyunlarının arka planı açığa çıktı.

Suriye’ye Fidan koordinesinde uçaklar ve polis öncülüğündeki otobüslerle radikal savaşçıların taşındığını bölgedeki muhalif milletvekilleri açıkladı. ABD tarafından terör listesine alından El Nursa gibi gruplara eleman ve mühimmat desteği verildi. Erdoğan’la ortak çalışma yürüten Obama son döneminde Erdoğan’ın Suriye, İsrail ve basın özgürlüğü gibi konulardaki tutumundan rahatsızlığını açıkça dile getirdi.

Fehmi Koru köşesinde sırdan ve düz bir bakış açısıyla geliştirilen politikalarla çözüm bekleyen çok taraflı sorunları içinden çıkılmayacak hale getirebilirsiniz diyerek Suriye politikalarındaki yanlışlara Osmanlı’dan ve Fidan’ın yaptıklarından örnek vererek anlatıyor.

Osmanlı Vilayeti Şam bölgesindeki isyanlara küçük grupların başkaldırdığı kolay çözülecek problemler olarak görmüş,  askeri ve dini tedbirlerle çözmeye kalkmış. Alınan yüzeysel tedbirler huzursuzluğu artırmış, Hicaz-Suriye-Ürdün-Lübnan’ın da aralarında olduğu büyük bir coğrafyanın kaybedilmesine yol açmış.

Fidan’ın da düz bakışla 4 füze ile kolayca çözeceğini düşündüğü Şam Emevi camiinde Cuma namazı hayali 4 milyona yakın insanın göç etmesine ve bölgede sorunların kangrene dönüşmesine yol açtı. Kendi elimizle uluslararası gücün mücadele alanı haline getirdiğimiz güney sınırımızda kontrolü tamamen kaybettik. Esad’a geri adım attıramadığımız gibi sınır güvenliği için girdiğimiz bölgeleri Suriye Rus destekli askerlerle geri almaya başladı, bölgede TSK Rus askerlerinin yardımına muhtaç hale geldi. İdlib Suriye denetimine geçerken yaklaşık 500 binlik yeni göç dalgası da Türkiye sınırına dayandı. Bölgede güç dengesindeki yerini kaybetmek istemeyen bazı ülkeler her an sıkışmış durumdaki Kürt nüfusu destekleyip ve ülkemizden bir parça ile Kürt devleti kurulmasına ön ayak olabilir hale geldi.

Güya Sünni nüfusu Esad zulmünden korumak için bölgeyi silahla doldurduk, onları koruyamadığımız gibi sefil perişan evlerini terk edip Türkiye’ye göç etmek zorunda bıraktık, yanlış politikalarla Esad’ın Sünnileri sürmesine hizmet ettik. Bölgede donattığımız silahlı radikal gruplar yeni sorunlara gebe, sınırımızdaki bu silahlı grupları dağıtmak oldukça zor. İran-Irak-Suriye onları istemiyor, dünya terör örgütü olarak görüyor, bölgeden göndermek için attığımız yeni adımları dünya izliyor. Libya’ya yasadışı yollarla gönderilen paralı askerleri meşrulaştırmak için geçirdikleri tezkere ellerinde patlıyor. Türk askeri değil başka unsurları göndereceklerini Türk askerinin sadece harekât merkezinin olacağını açıklayarak devlet eliyle yeni silahlı grupları bölgeye sevk edeceklerini deklare ediyorlar.

LİBYA İLE ARTAN KİRLİ İŞLERİNİZ SAVAŞ SUÇLARINIZ ÖNÜNÜZE KONABİLİR

Paralı askerlerini o bölgeye yönlendirip eğitip donattıkları savaşçıları Türkiye’den uzaklaştırmak için 1.500 dolar gibi yüksek ücret ve 6 ay savaş karşılığında Türk vatandaşlığı vaat ettikleri duyuldu, geçen ay içinde çok sayıda milise kimlik ve pasaport verildiğinin belgelenmesi o bölgeye önceden asker gönderdiklerin delili. Çölaşan Babacan döneminde Libya’da savaşan gruplara bankacılık sitemi kullanılmadan uçaklarla 300 milyon dolara gönderildiğini açıkladı. Babacan da parçalar halinde gönderilen paranın faiziyle geri alındığını iddia etti. SADAT ın internet sitesinde şirketin Libya’da silahlı kuvvetlerin ihtiyaçlarını tespit edip danışmanlık eğitim ve donatım hizmeti sunmak üzere Libya’da olduğu duyurulmuştu. Rus diplomatlar uzun süreden beri Özgür Suriye ordusu denilen gruba ait militanların Libya’da olduğunu açıkladı. Bu olaylar ülkenin uzun süreden beri o bölgedeki savaşlara taraf olduğunu açığa çıkardı.

Din devrimi gerçekleştiren Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye ve Şia din anlayışının hâkimiyetindeki İran gibi ülkeler, uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde dünyanın birçok bölgesindeki silahlı çatışmalara taraf oluyor, ya cihatçı gruplar ya da lojistik destekle ülkelerin iç işlerine karışıyorlar. Orta doğuda birçok bölgede savaşlar sürüyor ve sular ısınıyor bütün olaylarda özellikle bu iki ülkenin destekleyip vekâlet savaşları yürüttüğü gruplarla karşılaşılıyor.     

İslam ülkelerinin çoğu yaşananların ve Osmanlı hayalleriyle yatıp kalkan Erdoğan’ın hedeflerinin farkında ve Türkiye’yle ilişkilerini minimum düzeye çektiler. Dostumuz Mısır’da destekledikleri muhalif gruplar yüzünden mevcut yönetim Türkiye’yle ilişkilerini kesti. Suriye’yi karıştırdılar, şimdi de düz bir mantıkla benzer bir hatayı Libya’da da yapmaya başladılar. Kendilerini abi olarak görüp Tunus, Cezayir ve Libya’dan yapacakları manevralar için destek bekliyorlardı ancak öyle olmadı. Tunus ve Cezayir teklifleri reddetti,  Erdoğan’ın bölgede askeri amaçlı faaliyetlerine izin vermeyeceklerini açıkladılar.

Tunus Türkiye’nin Libya’ya göndermek istediği silahlara el koyduğunu açıkladı. Libya’da kontrolü ele geçirmek üzere olan Hafter grubu Türk hükümetinin Libya’daki faaliyetlerini yasadışı ilan etti ve Türkiye’ye ait ne varsa onunla savaşma kararı aldı. Yeni savaşçı göndermekte zorlandıkları için projelerini değiştirdi, gönderdikleri cihatçılarla Sarraç güçlerini eğiteceklerini açıkladılar. Çevremizdeki İslam ülkelerine tepeden bakan anlayışlarıyla ülke dost kazanacağına düşman çevresini genişlemeye başladı.

Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarına ortak olma hedefiyle önce uluslararası bölgede sondaj başlatılması ardından Libya’ya asker gönderileceğinin açıklanması Yunanistan-İsrail ve Kıbrıs   Türkiye’nin yayılmacılı politikalarına karşı ortak tavır birliği oluşturmasına neden oldu. Benzer tepki Avrupa birliğinden geldi, Türkiye’nin asker göndermesi ile bölgenin daha karmaşık hale geldiğini açıkladı, çatışmaya dâhil olan ülkeleri uyarma kararı aldılar. Dış müdahalelerin krizi büyüttüğünü aktadırlar. Libya’dan Salame ülkede yeterince silah paralı asker olduğunu paralı asker ve silah tüccarlarına ihtiyaçlarının olmadığını yabancı güçlere “ülkeden elinizi çekin” açıklamasıyla anlattı. Ülke rantlarını paylaştıkları Katar’lılar dışında tüm ülkelerle sağlıklı ilişkilerini kaybettiler.

MİT’in yeni binasının açılışında konuşan Erdoğan Fidan yönetiminde kurumun “Libya’da üzerine düşen görevi yaptığını” söyleyerek, meclisten tezkere geçmeden çok önce savaşan gruplara eleman ve lojistik destek verdiklerini açıkladı. “Doğu Akdeniz’de oluşan ittifaklar geleceğimizi tehdit ediyor, coğrafyamızda bölgesel güçlerin yanında elimiz kolumuz bağlı duramayız, MİT i devlete ait tüm kaynaklara ve verilere kolayca ulaşacak şekilde donattık, yurt içinde ve dışında operasyon kabiliyetini artırdık. Sınır ötesi harekâtları Fidan’la koordine ettik, kimsenin yardımı olmadan tüm dünyada operasyon yapacak hale getirdik. Siber alanın kontrolünü MİT e teslim edip her şeyi kontrol eder hale getirdik” diyerek her bölgede operasyon planladıklarını açıkça anlatıyor.

Erdoğan’ın MİT le demokrasi taleplerini etkisizleştirip cemaati bitirdiğine yaptığı din devriminin başarılı olduğuna, onunla yeni uluslararası kirli işlere girebileceğine inandığı görülüyor. Ancak dünya yaşananları izliyor ve yapılan her şeyi kayıt altına alıyor, fetih anlayışıyla verilen mesajların ileride çok baş ağrıtacağı ortada. “Bölgeye askerimiz içinden olmayan muharip gruplar gönderceğiz” sözü ile gönderilmek istenen cihatçılara karşı tüm dünya tetikte. Herkesle kavgalı bölgede izole olmuş bir ülkenin Libya’da sonucu yıkım olacak bir savaşa açıktan taraf olması, ileride iktidarın orada ve diğer bölgelerdeki cihatçıların savaş suçlarına ortak olması anlamına geliyor. ABD de Erdoğan ve ailesinin mal varlıklarının araştırılması gündemde iken, darbe dâhil hemen her yerde hukuksuzlukları ve cinayetleri dünya gündemine taşınmışken atılan yanlış adımlar zincirleme reaksiyonlar gibi tüm kirli işlerinizin önünüze konacağı bir süreci tetikleyebilir.

Son güncelleme: 19:12 13.01.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı