• Turkhane Logo

"AKP'nin kapattığını sandığı, ABD'de yeniden ortaya saçılan 17-25 Aralık yolsuzlukları"

"ABD'de yapılan yargılamalar Türkiye'yi nasıl etkiler"

13:55 08 Ocak 2019 Salı
"ABD'de yapılan yargılamalar Türkiye'yi nasıl etkiler"

İsmail S. Gülümser/Aktif Haber

AKP iktidarı 17-25 Aralık’ta; toplumunun çalıyorlar ama çalışıyorlar yönündeki telkinlerle yatıştırıp susturdu ortaya saçılan telefon kayıtlarıyla açıkça tescillenmiş kamuoyu önünde cereyan eden yolsuzlukları soruşturup suçluları adalete teslim edeceği yerde, meclis çoğunluğunu ve baskı rejimiyle ele geçirdiği yetkiyi kullanarak tüm dosyaları kapatmayı tercih etti.

Yolsuzluğa adı karışmış kendi bakanları istifasında;


“Her şeyi Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde yaptık Başbakanın da istifa etmesi lazım” derken Erdoğan kendi ve aile bireylerine ait televizyonlarda kamuoyuna yayılmış ses kayıtlarının soruşturulmasını isteyip aklanmayı seçeceği yerde, bu dava dosyasını kendi iktidarlarına karşı bir darbe girişimi olduğunu iddia etti ve soruşturmayı yürütenlere karşı savaş açmayı yasadışı yöntemler kullanarak hukuku yok etmeyi seçti.

İlk etapta Efkan Ala’yla İstanbul Emniyet Müdürünü değiştirdi ve mahkeme kararıyla Bilal Erdoğan’ın bulunduğu eve polislerin gitmesini ölendi, savcı polisten yardım alamayınca arama konusunda Jandarmadan yardım almak istedi, ancak engelleneceği endişesiyle yazıyı göndermedi. Ala devletin mahkemesinin verdiği kararı uygulatmamak için eve özel tim görevlendirdi ve mafya örgütü lideri gibi gelen polis ya da jandarma her kim olursa vurun talimatı verdiği ortaya çıktı. 3 bakan çocuğu ve Halk Bank Genel Müdürünün evinde yapılan aramalarda yolsuzluk delilleri savcı tarafından da yerinde tespit edildi. Ancak Erdoğan’ın evinde arama yapılamadığı için oğlu Bilal Erdoğan’ın da adının karıştığı yolsuzlukların kameralar önünde açıkça görüntülenmesi önlendi.

Erdoğan yolsuzluklarının yerinde tespitini engellemekle kalmadı, ardından HSYK nın yapısını değiştirerek davayı takip eden hâkim ve savcıları o davadan aldı, İstanbul Emniyet Müdürünü değiştirdi yerine kendi belirledikleri hâkim-savcı ve emniyet müdürü görevlendirdi. Yeni İstanbul Emniyet Müdürünü kullanarak davayı takip eden dosyaların geçmişini bilen polislerin elinden dosyaları aldı. Dosyaları kapatmak için adalet ve güvenlik birimlerini dağıtmaya ve bazılarını tutuklamaya başladı.

Ancak açılmış bir dosyanın bir gün mutlaka karşısına çıkacağı endişesini üzerinden atamadı, normal hukuk düzeni içinde dosyalardan kurtuluşunun mümkün olmadığını, hukuk sistemini ortadan kaldırmadan dosyaları kapatamayacağının farkındaydı.

Yargılanmaktan kurtulmak için hukuk düzenini yok edeceği bir plana ihtiyaç vardı, Ergenekon davasında suçlanmış askerlerle anlaşarak ordu içinde kendinden rahatsız askerleri MİT’in organize ettiği bir başkaldırı girişimine katılmaya ikna etti. İktidarın kontrolü altındaki bir planın oyuncağı olan gerçekten darbe yaptığını sanan birkaç subayla, Ergenekon ekibinin planladığı ölümlü olaylarla darbe görüntüsü oluşturup yönetime el koydu.

Darbeden sonra yaptığı ilk iş Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası kuruluşlara bir süreliğine ülkede hukuk düzenine uymayacağını bildirmek oldu. OHAL ilan edip 7 kez uzatarak Anayasal düzeni yok eden onlarca düzenleme yaptı. Yolsuzlukları soruşturan tüm polis, hâkim ve savcılar dâhil ileride suçlarını soruşturabilecek tüm güvenlik birimlerinden 41.000 kişiyi, yargıdan 4 binden fazla hâkim ve savcıyı meslekten ihraç etti. 705 hâkim-savcı, 78 Yargıtay üyesi, 26 Danıştay üyesi, 2 Anayasa mahkemesi üyesi, 51 Mülki idare amir, 62 si general 7 bin asker, 5 bin emniyet görevlisini tutuklayarak kendilerine boyun eğmeyen tüm adalet ve güvenlik sistemini dağıttı.    

Yolsuzlukları hakkında mahkemelerde hesap verme yerine, yargılanmaktan kaçmak için darbe planladı OHAL rejimi altında Anayasaya aykırı birçok kalcı düzenleme yaparak ülkede demokrasiyi kaldırıp yerine tüm hukuk ve güvenlik sistemini dağıtmayı, diktatörlük kurmayı tercih etti.

17 ARALIK DOSYASI ve TESPİT EDİLEN YOLSUZLUKLAR

Can Dündar Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde 17 Aralık operasyonlarını şu ifadelerle anlatıyordu:

Soruşturma İran’lı bir iş adamı olan Rıza Sarraf’ın Rusya gümrüğünde para yakalatması ve bunu Türk emniyetine bildirmesiyle başlıyor. Şüpheli bir para hareketinin olduğu görülünce konu İstanbul Emniyetine aktarılıyor. Ardından Sarraf’ın Kapalı çarşıdaki döviz şirketi üzerinden kayıt dışı para ve altın ihracatı yaptığı ihbarı alınıyor. Polisin araştırmasında aynı bulgulara ulaşınca mahkeme kararıyla teknik takip başlıyor.  2012 yılında mahkemeden 3 aylık dinleme izni alınıyor, sonra ilişkiler ağı ortaya çıktıkça genişletiliyor. Sarraf’ın kuryeler aracılığıyla para getirilip götürdüğü, bu arada bakanlara çocukları aracılığıyla paralar verildiği tespit ediliyor.

Sarraf dinlenirken birçok kişi de dinlemeye takılıyor onunla ortak faaliyet yürüten Halk Bankası Genel Müdürünün telefonunu dinlerken bankadan sahte belgelerle paraların nasıl çıkarıldığını yolsuzluğun nasıl yürütüldüğünü hem ülkenin hem devlet bankasının nasıl soyulduğunu öğreniyorlar.

Sarraf, İran ambargosu sebebiyle gönderemediği parayı transfer etmek için çare ararken, bakan ve iktidar yetkilileri de İran’a gönderilecek para üzerinden kendi keslerin doldurmayı hedefledikler için iki tarafın yolu kesişiyor. TÜPRAŞ ve BOTAŞ ın İran’a olan borcu karşılığı gıda ve ilaç göndermek suretiyle hem ihracatçı hem de vergi ile ülke kazanacakken Sarraf’tan alacakları rüşvet yüzünden vergisi olmayan altın ihraç etmiş gibi göstererek sahte işlemle ülkeye de tarıma da zarar veriyorlar.

Bu kadar büyük miktarda göstermelik altın ihracatının da kuşku uyandıracağı endişesiyle gerçekte olmayan gıda ilaç vb malzeme ihracatına dönüyor parayı Halk banktan yine sahte belgelerle çıkarıyorlar.  Para büyük olunca gıda ihracatıyla daha fazla para çıkışı yapmak için, 5 bin tonluk gemilerle 150 bin ton gıda ihraç edilmiş gibi gösteriyorlar.  İran ambargoyu delip doğalgaz parasını alırken, Devlet bankasının kullanıldığı bu yolsuzlukta para aklamak için İran’ın aracılara ayırdığı %10 luk fark devletin kesesine gideceğine Bakanlara ve Süleyman Aslan’a rüşvet olarak veriliyor. Ülkenin itibar kaybına yol açacak bu işlemle iktidar Bakanları ve Genel Müdürü kesesini dolduruyor.

İçişleri Bakanı ve oğlu; İran vatandaşı Sarraf’ın banka hareketlerinin ABD tarafından takip edilmesini önlemek için onun TC vatandaşı olmasını ve koruma verilmesini sağlayarak rüşvet ilişkisi kuruyorlar. İstisnai yoldan Sarraf’ın akrabalarının Türk vatandaşlığına geçmesi karşılığında her birey için 1 milyon dolar toplam 5 milyon dolar alıyor, ardından Çin bankaları için Sarraf’a referans mektubu yazıyor. Bakanın İran’lı birine devletin koruma polisini tahsis etmesi karşılığında 1,5 milyon dolar aldığı görülüyor. Sarraf’ın ricası üzerine Bakan bir şirketin yönetimini ele geçirmesine aracılık ediyor, şirketin yönetim toplantısına devlet temsilcisi olarak onun istediği birinin gönderilmesini sağlıyor.  Yapılan işlemler için Bakanın oğluna toplamda 20 milyon dolar ödeme yapıldığı tespit ediliyor. Sarraf Bakandan yasadışı işlerini MASAK a bildiren Emniyet müdürünü meslekten ihraç edilmesini istiyor Bakanla bu iş için 3 milyon dolar karşılığında anlaşma yapıyor. Aramalar sırasında bakanın oğlunun evinden çok sayıda para kasaları ve paralar çıkıyor.   

Ekonomi bakanı ve oğlu; aldığı 28 ayrı rüşvet karşılığı Sarraf’ın suç işlemesini kolaylaştıran örgüte liderlik yapıyor Halk bankası üzerinden sahte evrakla Altın kaçakçılığı ve gıda ihracatı yapılmış gibi belge hazırlanmasını koordine ediyor. Paraların altın ihracatı gibi gösterilerek çıkarılmasında bankanın alacağı komisyonunun düşürerek devlet bankasını 150 milyon dolar zarara uğratılmasında rol alıyor. Gana’dan gelen 1,5 ton altın hakkında idari işlem yapılmasını engelleyip Dubai’ye gönderilmesini için bürokratlara talimatlar verip, yolsuzluğa alet ediyor.

Sarraf’ın ele geçen notlarından Ekonomi bakanına İran parasını altın ihracatı gibi gösterip göndermeden %5, sahte evrakla gıda ihracatı işinden %4, toplamda 32 milyon avro, 6,7 milyon dolar, 3,4 milyon lira, 300 bin İsviçre frangı ödeme yapıldığı lüks saat ve mücevherlerin rüşvet olarak verildiği tarih saat ve getiren kurye bilgileriyle tespit ediliyor. Aynı listede Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan’a verilen rüşvetlerin de belgelendiği belirtiliyor.

Sarraf Ekonomi Bakanıyla konuşurken telefonda beyefendiye de bir şeyler yapalım diyor, o da çevresine yapmayı öneriyor, bunun üzerine devletin kasasına girmesi gereken paradan Erdoğan’ın vakfına TÜRGEV 500 bin dolar gönderiliyor.

Şehircilik bakanı ve oğlu hakkında, TOKİ ve inşaat sektöründeki imar yolsuzlukları tespit ediliyor. Fiziki takiplerde müteahhitlerin devletten ucuza aldıkları arazileri bakanlığın imara açtığı ve emsal değeri yükselterek arazilerden yüksek paralar kazanmalarını sağladıkları, TOKİ leri yapan firmaların usulsüzlüklerine göz yumdukları, belediyelerin onaylamadığı imar planlarını onayladıkları, Kültür varlıkları komisyonuna baskı yapıp oradaki dosyaları değiştirdikleri, doğal sit alanları-yeşil alanlar-turizm alanlarını konut yapılmak üzere imara açtıkları, alanların imardaki konumunu değiştirip ranta dönüştürdükleri, bir vakıf arazisinin imar planı değiştirerek Ağaoğlu için imara açtıkları gibi onlarca yolsuzluk belgeleniyor.    

AB den sorumlu bakanın da; Sarraf’ın babasının Avrupa ülkelerinden vize ve oturum alması için çalışma yaptığı, bunun karşılığında Nisan-Ağustos-Ekim ayında üç eşit taksit halinde 1,5 milyon dolar rüşvet aldığı, paraların birinin ayakkabı kutusu içinde Sarraf’ın şöförü tarafından bakanın motorsikletli bir kuryesine, birinin takım elbise içinde birinin de çikolata kutusu içinde teslim edildiği belirleniyor.

Sarraf bakanlarla irtibattan sonra başbakanla irtibat için zemin hazırlıyor. AB den sorumlu bakana kendisini başbakana ulaştırması için rüşvet verdiğini anlatıyor. İstisnai yoldan vatandaşlığa geçeceklerde bakanlar kurulu kararı gerekiyor. Erdoğan’ın bilgisi olmadan İç işleri bakanın bakanlar kurulunda karar aldırmasını düşünmek imkânsız. Başbakanın bilgisi olmadan Halk bankın sahte evrakla Merkez bankasında para çıkarması mümkün değil yani rüşvet çarkı tamamen onun bilgisi dâhilinde çalışıyor. İran’a ambargo delinerek kaçak yoldan para sokuluyor. Erdoğan’ın sarraf için kullandığı hayırsever iş adamı tabirinin de dönen çarktan haberi olduğunu, TÜRGEV e bağış yanında aktardığı başka kaynakların da olduğu ortaya çıkıyor.

Paraların nereden çıktığı nasıl geldiği takip ediliyor, 25 Ekim’de İçişleri Bakanının oğlunun kuryesi takip edildiğini fark edince takip hakkında Bakana da bilgi ulaştırabilecekleri düşünülerek yaklaşık 13 aydan beri sürdürülen takibe son verilip operasyon hazırlığına başlanıyor.

17 ARALIK OPERASYONU NASIL YAPILDI

Bakan’a bilgi vermesi halinde kapatılacağından kuşku duyulduğu için dosya İstanbul Emniyet Müdürüne bile bilgi verilmeden, UYAP a girilmeden 13 ay gizlilik içinde sürdürülüyor. Soruşturmanın iktidar tarafından öğrenilmesinden sonra görevli şube müdürlerinin görevden alınarak dosyanın kapatılacağı duyumları alınıyor, bunun üzerine savcı operasyon başlatma kararı veriyor.

Polisler İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın şaşkın bakışları altında 17 Aralık sabahı saat 05.30 da aralarında bazı bakan çocuklarının da bulunduğu Türkiye’nin en büyük yolsuzluk operasyonlarından biri başlamadan dakikalar önce olayı özetleyip onayını alıyorlar.

Çapkın, olayı öğrendikten sonra oğlu da tutuklanacaklar arasında olan İçişler Bakanı oğlunu arıyor ve paraların nereden geldiğine dair taktikler veriyor, bu konuşmalar da kayda alınıyor. Bir üst düzey siyasi davayı yürüten hâkim ve savcıları bitirin talimatı veriyor. Hamdi Topçu ve Sadullah Ergin aracılığıyla başsavcı aranıyor ancak o dosya çok dolu bir şey yapamayız cevabı veriliyor.

Polis davayı yürüten savcının talimatıyla 17 Aralık 2017 sabahı erken saatlerde şüphelilerden İçişleri-Ekonomi-Şehircilik bakanlarının oğullarıyla Ali Ağaoğlu Halk bank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ve Rıza Sarraf’ın da bulunduğu 89 kişinin ev ve işyerlerinde arama yapıyor. Ele geçirilen paralara ve belge niteliğindeki eşyaya el konulurken 62 zanlı gözaltına alınıyor. Ele geçirilen belge ve paralardan bakan çocuklarının rüşvete aracılık ettiği zanlıların “rüşvet görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama, altın kaçakçılığı yapma ve fuhşa aracılık etme” ile suçlandığı bildiriliyor. 24 zanlı tutuklanıyor 38 i de adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.

Operasyon sırasında bakan çocuklarının, Halk Bank Genel Müdürünün evlerinden kutular dolusu paralar ve para sayma makineleri çıkıyor ve hepsi basının önünde tespit ediliyor. Başlangıçta bu paraları polislerin koyduğu iddia edilerek dava sulandırılmak isteniyor, Süleyman Aslan paranın kendine ait olmadığını İmam hatip yaptırmak üzere verildiğini iddia ediyor, ancak daha sonra tüm paraların sahiplerine iade edilmesiyle bu savunmaların gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkıyor.

Erdoğan panikliyor, bakanlar yanında kendi evlerine de baskın yapılabileceğini düşünerek oğlu Bilal Erdoğan’ı arıyor. 25 Aralık dosyasından dolayı takipte olan oğlunun telefonu da dinlemelere takılıyor.  Başbakan oğluna telefonda evde ne kadar para olduğunu soruyor çok büyük miktarlarda paranın olduğu kayıtlara giriyor. Oğluna onunla Şehrazat konutlarından daire almalarını ve borçlarını ödemelerini paraları sıfırlamaları söylüyor. Sonra paraların sıfırlanıp sıfırlanmadığını sormak için tekrar arıyor tüm bu konuşmalar da takibe takılıyor.

Soruşturmayı yürüten polisler ülkenin en güçlülerine savaş açtıklarını birkaç saat içinde görevden alınacaklarını bilmelerine rağmen 17 Aralık 2013 sabahı operasyonları gerçekleştirdiler.  Bakan çocuklarının gözaltına alınması bakanlar hakkında yüce divan için fezleke hazırlanacağının duyurulmasından sonra büyük panik yaşayan Erdoğan ve ekibi olaylara el koydu bunu kendilerine karşı yapılmış bir darbe olarak değerlendirdi ve doğrudan hukuki işlemlere müdahale ederek, savcılığa aktarılması gereken belgelerin aktarılmasını engellemeye çalıştılar.

17 ARALIK SORUŞTURMALARA MÜDAHELE İÇİN KİRLİ OYUNLAR BAŞLADI

Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala gece Valiyi arayıp operasyonu yürütenlerin görevden alınmasını istedi, müdahalede geç kaldıkları için suçlananların birbirleriyle yaptıkları konuşmalar da kayıt altına alındı. Dosyaya yeni kanıtlar eklendi, 18 Aralık sabahı bakanlarla ilgili fezlekeye esas olan onları yüce divana götürecek tarihi yolsuzluğun belgelerinin olduğu 309 sayfalık rapor savcılığa ulaştı.  Soruşturmanın gizlilikle yürütülmesi sayesinde iktidar dosya savcılığı ulaşıncaya olaya müdahale edemedi ancak bu aşamadan sonra operasyonu yapanları görevden alarak hukuki süreci durdurmaya çalıştı.

Önce İstanbul Emniyet müdürü Hüseyin Çapkın görevden alınıyor yerine Aksaray valisi Selami Altınok getiriliyor o soruşturmayı yürüten şube müdürlerini görevden alıyor ve İstanbul emniyetinde soruşturmanın engellenmesi yönünde çalışma başlıyor. Operasyonları yürüten şube müdürleri hakkında yakalama kararı çıkarılıyor.

Birkaç gün sonra Erdoğan’ın talebi üzerine yolsuzluğa adı karışmış 3 bakan istifa ediyor, Şehircilik bakanı istifa ederken kendi alanındaki tüm işlerin Başbakanın talimatıyla yürütüldüğünü Başbakanın da istifa etmesi gerektiğini açıklıyor. Kabine değişiyor 4 bakana yeni kabinede görev verilmiyor ancak ceza almamaları için tüm iktidar seferber oluyor.    

 4 gün içinde gözaltındakilerin ifadelerinin de eklenmesiyle 504 sayfaya ulaşan savcılık fezlekesini yeni göreve gelen emniyetçiler imzalamak istemiyor, hatta gizlice dosyaları bina dışına çıkarıp daha önce parafladıkları sayfayı yok ederek belgede tahrifat yapıyorlar.  Yeni görevliler imzalamadığı için bir süre dosya savcılığa gönderilemiyor, zanlılar adliyede dosya olmadan bekletiliyor. Ancak yeni emniyetçilerin imzalamadıkları yönünde bir tutanak eklenerek belgeler adliyeye gönderilebiliyor. İmzadan kaçınanlar yaptıklarının yanlış olduğunu anlayınca dosyayı götüren polisleri yoldan geri çevirmek istiyor görevliler dönmeyince dosyalar imzasız olarak savcılığa iletiliyor.

Dosyayı durduramayınca önce iki yeni savcı atayarak yavaşlatmayı deniyorlar. Selami Altınok ekibi delillere müdahale etmeye, savcının hazırladığı soruları sormamaya, zanlıları ifade alınmasını engellemeye, bazı tapeleri çıkarmaya başlıyor. Bunun üzerine başsavcı emniyete giderek delilleri karartmamaları konusunda görevlileri uyarıyor.

İktidarın tüm gücüyle adaleti engelleme girişimleri karşısında hukuk ve güvenlikten mahrum edilen ve çaresizlik içinde kalan bazı görevliler olayların vahametini gösteren aralarında başbakanın oğluna evdeki paraları sıfırlama talimatının da yer aldığı birkaç dinleme kaydını internette yayınlayarak, soruşturmanın üstünün örtülmesini engellemeye çalışıyor.

İktidar bunu kendine yapılmış bir darbe olarak kabul edip tüm emniyeti dağıtıyor. 18 Aralık’ta İstanbul’da 5 şube müdürünü 19 Aralık’ta İstanbul emniyet müdürünü, 6 Ocak’ta Ankara’da 350 polisi, 8 Ocak’ta 15 ilin Emniyet müdürünü, 22 Ocak’ta Ankara emniyetinde 470 amir ve memuru ve bu dönemde 6 bin emniyet mensubunun görev yerini değiştiriyor, birçok emniyet görevlisini önce yerini değiştiriyor sonra açığa alıyor.    

İlerleyen dönemde soruşturmanın savcısı görevden alınıp önce Afyon’a gönderiliyor, 16 Ocakta da gerekçe göstermeden açığa alınıyor. Soruşturmaya verilen yeni savcı dosyanın kapatılması için elinden geleni yapıyor. Eldeki delillerle dava açılması gerekenler hakkında hiçbir işlem yapmıyor.

Yaşanan hukuksuzluk karşısında iktidar partisinden İdris Naim Şahin, Erdal Kalkan, Hasan Hami Yıldırım, Haluk Özdalga, İdris Bal, Muhammet Çetin, Ahmet Öksüzkaya ve Ertuğrul Günay gibi bazı milletvekilleri hukuksuzluğun parçası olmak istemedikleri için istifa ediyor.

AKP milletvekili Haluk Özdalga partisinin komplo diyerek yolsuzluk iddialarının üstünü örtmesini, yönetmelikle hukukun işleyişini engellemeye çalışmasını doğru bulmadığını anlatıyor. AKP milletvekili eski bakan Ertuğrul Günay yaşananları bir yargı krizinden çok yargıya doğrudan müdahale olarak gördüğünü, demokratik rejimlerde bunun bağdaşmadığını, bir rejim krizi endişesi taşıdığını belirtiyor.    

17 Aralık için Meclis’te bir Soruşturma Komisyonu kurulmasına rağmen, dosya muhalefet milletvekillerine verilmiyor. “Gizlilik kararı” denilerek fezlekeler mecliste okunmuyor, komisyon çalışmaları hakkında basında yayın yasağı getiriliyor. Milletvekillerin yüce divana gönderilmesi AKP nin meclis çoğunluğu kullanılarak engelleniyor ve suçları sabit bakanlar mahkeme edilmeden aklanıyor. Sadece meclis oylamasındaki rakamlar bile milletvekillerinin meclisten de aklanmadığın göstermeye yetiyor. Çünkü Erdoğan’ın parti disiplini baskısıyla tüm AKP lileri aleyhte oy vermeye zorlamasına rağmen ekonomi bakanı 242/264, içişleri bakanı 241/258, AB bakanı 245/255, Şehircilik bakanı 219/288 oyla yüce divandan kurtarılıyor. Ardından meclis çoğunluğu kullanılarak telefon dinlemeleriyle ortaya çıkan yolsuzluk belgelerinin temizlenmesi için tapelerin imha edilmesi kararı veriliyor.

Süleyman Aslan 56 gün sonra Sarraf ve bakan çocuklarının aralarında olduğu diğer tutuklu sanıklar da 70 gün sonra (28 Şubatta) farklı bahanelerle serbest bırakılıyor. 11 ay sonra 17 Ekim 2014 te ve dava hakkında “usulüne uygun delil toplanmadığı suç unsurların oluşmadığı, herhangi bir örgüte rastlanmadığı” belirtilerek hiçbir işlem yapılmadan takipsizlik kararı veriliyor ve dosyalar kapatılıyor. Bununla da kalınmıyor Sarraf’a Erdoğan’ın da katıldığı bir toplantıda adeta yolsuzlukları destekler mahiyette ödül veriliyor. Sarraf’ın “ülkenin cari açığını kapattığı” iddia edilerek yolsuzluklara kılıf uyduruluyor.

Soruşturmayı yürüten savcı, yolsuzluğa adı karışmış iktidar sahiplerinin dava dosyasını elinden alarak kapatmaya çalışsa da içeriklerin her yere yayıldığı bu kadar büyük bir suçu demokratik normları ortadan kaldırsalar bile asla örtemeyeceklerini bunların bir gün mutlaka karşılarına çıkacağını anlatıyor.  Elde edilen bulgulara ve Şehircilik bakanının da açıktan itirafına göre tüm olayların Başbakanın bilgisi ve iradesiyle gerçekleştiğini, iddianamede ileri aşamalarda mutlaka bir şekilde konun başbakana dayanabileceği yönünde tahminlerinin olduğunu anlatıyor. Başbakan da asıl hedef benim diyerek bunu açıkça itiraf ediyor.

25 ARALIK YOLSUZLUK DOSYASI

İş adamı Cengiz Aktürk’ün hafriyatlarla ilgili dosya Mali şubeye gelmiş savcılıktan alınan izinle yapılan dinlemeler sonucu dosya kamu nüfuzunu kullanarak haksız çıkar sağlayan bir örgütü ortaya çıkarmıştı. Örgüt üyelerinin konuşmaları sırasında Erdoğan ve oğlunun tanınmış iş adamları ve bürokratlarla yaptığı konuşmalar kayıtlara girmiş örgütün en üst bağlantıları ortaya çıkarılmıştı. Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan’ın örgütün 2 numaralı ismi olduğu belirlenmiş ve dosya 15 Aralık’ta bir fezleke halinde savcılığa teslim edilmişti.

Dosya içeriğine baktığınızda çok ciddi delillere dayalı suçlamaların olduğunu görüyorsunuz. Suç işlemek amacıyla kurulan örgütle, rüşvet, sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma, suçtan elde edilen mal varlığını aklamayla ilgili çok sayıda belge bulunuyor. Yasin El Kadı-Bilal Erdoğan-Latif Topbaş-Orhan Cemal Kalyoncu-Ömer Faruk Kalyoncu-Hasan Doğan-Fatih Saraç-Ömer Sertbaş-Abdullah Tivnikli-Usame Kutub-Avni Çelik-Muaz Kadıoğlu-Cengiz Aktürk-Mehmet Cengiz’in de aralarında bulunduğu 52 şüphelin yer aldığı dosyada suç örgütünün Erdoğan’ın talimatıyla hareket ettiği belirtiliyor.   

Örgütün hiyerarşik yapısı, kamu kurumlarının nasıl suça alet edildiği belirlenmiş, gerektiğinde nasıl yasaların değiştirildiğine yer verilmiş, bazı yolsuzluklar için Başbakanın talimatıyla Bakanlar Kurulu Kararı alındığı tespit edilmiş.  Polisin birbiriyle ilişki içinde 5 grup tespit ettiği, birinde Yasin El Kadı, bir diğerinde Latif Topbaş, üçüncüsünde Bilal Erdoğan, dördüncüsünde Binali Yıldırım, beşinci grubun başında ise Orhan Cemal Kalyoncu olduğu belirlenmiş.

Polis raporunda, bakanlar işadamları dâhil tüm ekibin Başbakanın talimatıyla hareket ettiğini bazen isim vererek bazen sıfatları kullanılarak belirtiliyor. Örgüt elemanlarının kendi aralarında Erdoğan’ın ismini zikretmekten kaçındıklarını kod ismiyle “abi, arkadaşın babası (Bilal Erdoğan’ın)” gibi isimler kullanıldığı tespit ediliyor.

Örgüt faaliyetleri için Cengiz Aktürk adına Bosphorus 360 isimli bir şirket kurulduğunu, gizli ortaklarının Yasin El Kadı, Üsame Kutup, Abdülkerim Çay ve Bilal Erdoğan olduğunu, orta doğulu yatırımcılara yatırım yapacakları projeleri ayarladıkları, istedikleri fiyata ve devlet arazileri üzerine istedikleri imarı çıkardıklarını maliyetlerle istedikleri gibi oynadıklarını belirliyorlar.

Tüm işlemlerin Başbakanlıkta bir grubun bilgisi dâhilinde yürütüldüğünü, Bilal Erdoğan’ın sağladığı yasal ya da yasa dışı menfaatler karşılığında şirketin gizli ortağı konumunda pay aldığı, Etiler polis okulu arazisinde olduğu gibi birçok işlemde kimin ne kadar pay alacağına kadar önceden belirlendiğini, bu işlemeler için başbakanlıkta bir yetkilinin örgüt faaliyetlerinin hayata geçirilmesinde görev yaptığını, Bilal Erdoğan’ın körfez sermayesini de yanına alarak kamudaki kaynak ve imkânlarını maddi menfaat elde etmek için kullandığını tespit ediyorlar.

BM nin terörle bağlantılı kişiler listesinde olan Yasin el Kadı’nın Türkiye’ye giriş yasağı bulunduğu dönemde dahi özel koruma görevlileriyle ülkeye sokulduğunu, Latif Topbaş’ın ortaklık ilişkisi içinde çok sık buluşup gizli görüşmeler yaptığını tespit ediyorlar.

Başbakanlık özel kalem müdürü Hasan Doğan’ın örgütün her faaliyetinde yer aldığını, suça konu işlemleri bazen bizzat koordine ettiğini, Erdoğan’ın yürütülenlerden ve kazançtan haberdar olduğunu, olayların onun talimatı doğrultusunda yürütüldüğünü tespit ediyorlar.

Telefonda isim zikretmemeye kod adı kullanmaya özen gösterdikleri, Üsame Kutup’un girilecek ihale için Bilal Erdoğan’ı kastederek “Arkadaşın babası nasıl istiyorsa öyle olacak” dediğini her olayın Erdoğan kontrolünde gerçekleştiği yönünde yüzlerce delil yakaladıkları görülüyor.

25 Aralık dosyasında 2 numaralı şüpheli Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan olsa da 1 numara olarak isimlendirilen yolsuzluk faaliyetlerini sevk ve kontrol edenin Tayyip Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Bin sayfalık fezlekede onun adı 250 kez geçiyor ve ismi zikredilmeyen yerlerde “devletin üst kademesi” deniyor, örgüt üyeleri kendi aralarında onu “büyüğümüz, patron, reis, beyefendi” olarak isimlendirdiği belirtiliyor.

25 ARALIK OPERASYONU NASIL DURDURULDU

17 Aralık operasyonları yapıldıktan sonra engelleniyor, 25 Aralık operasyonları ise yapılma fırsatı bile olmadan engelleniyor. 17 Aralık operasyonundan sonra yeni göreve gelen emniyetçiler savcılıkta hazırlık aşamasında olan bu ikinci dosyanın varlığından haberdar oluyor. Gözaltına alınacaklar listesini görünce içeriğini amirlerini bildiriyor, dosyadan haberdar olan Başbakan Adalet Bakanını İstanbul’a göndererek olaya müdahale ediyor.

Savcı engelleneceğini anlayınca 25 Aralık sabahı İstanbul emniyetinden iki amiri çağırıp eldeki fezlekeye göre Başbakan’ın oğlunun da aralarında bulunduğu 41 zanlı hakkında mahkemeden yakalama, gözaltı ve mal varlıklarına el konulması kararı çıkartıyor. Polise kimi hangi saatte nasıl alacaklarını bildirip derhal operasyona başlayın talimatı veriyor. Ancak 17 Aralık operasyonlarından sonra göreve gelen Emniyet Müdürü Selami Altınok gerekçeyi ve delilleri yetersizliği bulduğunu söyleyip savcının gözaltı ve arama talimatını reddediyor. Yeni atanan içişleri bakanı Efkan Ala, Bilal Erdoğan’ın evinin çevresine özel tim yerleştirerek gözaltına alma işlemini engelliyor hatta yaklaşan olursa vurun emri veriyor ve böylece operasyon yapılamıyor.

Adalet Bakanlığının müdahalesiyle, gözaltı işlemleri yapılamadığı gibi ertesi sabah dosya savcıdan alınıyor “baskınlar iptal edildi” bilgisi veriliyor. Savcı adliye önünde bir basın bildirisi dağıtarak soruşturma yapmasının engellendiğini duyuruyor. İktidar alelacele Adli Kolluk Kuvvetleri Yönetmeliğini değiştiriyor. HSYK soruşturmayı üst birime bildirme mecburiyeti getiren yeni yönetmeliğinin davaların önünü tıkayacağını Anayasaya aykırı olduğunu açıklayan bir bildiri yayınlıyor.

İktidar adalet mekanizmasıyla istediği gibi oynamasına engel gördüğü HSYK nın yapısını değiştiren Adalet bakanına hâkim ve savcıların atanması ve teftişinde geniş yetkiler veren bir yasa çıkartıyor, yargı bağımsızlığını yok ederek yargıyı iktidara bağımlı hale getiriyor. HSYK başkan vekili Anayasaya aykırı yargı bağımsızlığını yok eden bu yasa hakkında bir rapor yayınlıyor.  AKP HSYK yapısını değiştirip 15 üyenin 12 sini alarak yargıyı kendine bağımlı hale getiriyor.

Bundan sonra yargı sistemi adeta darmadağın ediliyor. 16 Ocak’ta 19 Hâkim ve savcının yeri değiştiriliyor. HSYK müfettişi yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcıların meslekten ihracını teklif ediyor ve iktidar yolsuzluklardan sıyrılmak için adalet mekanizmasını birbirine düşürüyor.

Bununla da kalınmıyor Erdoğan talimatıyla konuyu yayınlayanlardan biri olan cemaate ilişkili televizyonlar uydu yayınından çıkarılıyor, cemaatle irtibatlı gazetelere kayyım atayarak yöneticilerini tutuklayarak konuyu cemaatle savaş gibi gösterip kurtulmaya çalışıyor.

Erdoğan olaya doğrudan müdahale ettiği, operasyonun onun talimatıyla durdurulduğu, resmi evrak haline gelmiş soruşturma dosyasının sümenaltı edildiği, soruşturmayı yürüten savcılar polislerin sürüldüğü, hepsinin haklarında soruşturma açıldığı, dinleme kayıtlarının ellerinden alındığı, dosya hakkında yayın yasağı getirilerek yazılması ve araştırılması engellendiği hukuk dışı birçok yöntem kullanılıyor.  Erdoğan asıl hedef benim bu bana karşı bir darbe teşebbüsüdür diyerek yaptıklarını savunsa da hukuktan kaçarak olayı örtbas etmeye çalıştığı açığa çıkıyor.

2 Eylül 2014 te Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu 96 kişiyi ilgilendiren bu soruşturma hakkında da “örgüt kurmaktan” soruşturmaya gerek olmadığı belirtilerek takipsizlik kararı veriliyor. Üstelik sonuç raporunda davayı takip eden savcı ve polisler “ Türkiye cumhuriyetini ortadan kaldırmaya teşebbüsle” suçlanıyor.

Her iki dava savcıları önce uzaklaştırılıyor sonra meslekten ihraç ediliyor. Haklarında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma, cebir ve şiddet kullanarak TC hükümetini ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla dava açılıyor ve yakalama emri çıkarılıyor.

YOLSUZLUKLAR MİT RAPORUYLA İKTİDARA BİLDİRİLMİŞ

Erdoğan’ın habersiz yapıldığını iddia edip kendine darbe olarak değerlendirdiği yolsuzluklar hakkında MİT’in operasyondan 7 ay önce 18. Nisan 2013 tarihinde Başbakanlığı bilgilendirdiği ortaya çıkıyor. Bu yazıda yolsuzluk ilişkileri hakkında ilginç detaylara yer verilmiş.

“Kapalı çarşıda döviz ticareti yapan İran asıllı TC vatandaşı Rıza Sarraf’ın Ekonomi ve içişleri bakanıyla yakın ilişkisi olduğu, ambargo sebebiyle bankacılık sistemi üzerinden para gönderemeyen İran’daki 6 bankaya aracılık yaptığı, Dubai’de ortağı olduğu bir şirket ile İran’dan aktarılan paraları Türkiye ve Çin’e gönderdiği, Ambargoyu Çin’de bir banka Türkiye’de Halk bank ile görüşerek delmeye çalıştığı, Gana’dan Dubai’ye 1,5 ton altın taşırken İstanbul’da alıkonulan uçak için Ekonomi bakanıyla görüştüklerini birlikte umreye gittiklerini” anlatıyor.

Sarraf’ın kardeşine TC vatandaşlığı verilmesi için içişleri bakanıyla görüştüğü, bakanın oğluna 2 yıl boyunca danışmanlık karşılığı 15.000 dolar vereceği tespit edildikten sonra bu ilişkiler ortaya çıkarsa hükümet aleyhine kullanılabilir deniliyor.  Ambargoya rağmen İran’lı şahısların para transferlerinin Türkiye üzerinden yapılmasının mahzurları anlatılıyor.

ABDDE YAPILAN YARGILAMALAR TÜRKİYEYİ NASIL ETKİLER

Uluslararası mutabakatla alınmış bir kararı “İran ambargosunu” delerek yapılmış bir yolsuzluk olunca konu Türkiye’de hukuk dışı yollarla kapatılsa bile durdurulamıyor bu kez Sarraf ve Hakan Atilla ABD ye girişlerinde ülkeyi zarara uğratmaktan tutuklanıyor ve davalar orada devam ediyor. Erdoğan ve ekibinin tüm kirli çamaşırları uluslar arası mahkemelerde dava konusu oluyor. Sarraf ABD deki davada 17 Aralıktan sonra da hapisten çıkmak için Türkiye’deki yetkililere rüşvet verdiğini itiraf ediyor.

ABD de suçunu itiraf edenlere ceza indirimi uygulanıyor, Rıza Sarraf bundan yararlanmak için yaptığı tüm yolsuzlukları itiraf ediyor. Hakan Atilla olaylarda aktif rolü olmasa bile, ABD yi zarara uğratan Bankanın Genel Müdür Yardımcısı olarak suçlanıp anlaşmaya zorlanıyor. Bütün bunlarla Türkiye’de saklanmış yolsuzluklar ABD mahkemelerinde ortaya saçılıyor. Soruşturmaları yürüten ekipte yer alan bir polis süreçle ilgili tüm bildiklerini ABD de anlatıyor.

Türkiye’de bir kamu Bankası olan Halk Bankasına iktidarın rüşvet ilişkileri yüzünden milyarlarca dolarlık cezalar verilmesi bekleniyor. Bu cezaların Başbakandan başlayarak suça alet olmuş tüm Bakanları ve iktidarı etkileyeceğini Türkiye’ye yeni yaptırımların geleceğinden endişe ediliyor.

ABD deki davada Bharara, İran’a para transferini koordine eden Sarraf’ın kurduğu şirketler aracılığı ile en az 11 milyar dolar kazandığını, bunun bir bölümünü ilişki içinde olduğu siyasiler rüşvet olarak verdiğini verilen rüşvetin 150 milyon doları geçtiğini belgeleriyle anlatıyor.

Hukukçular ABD de Sarraf’ın itiraflarıyla ortaya çıkan rüşvet belgelerinden sonra 17-25 Aralık dosyalarının yeniden açılması gerektiğine inanıyor. İleride ABD nin elindeki belgeleri Türkiye’ye göndermesi halinde bu davaların yeniden başlayacağını, bunun için hakkında dava açılan savcılar gazeteciler ya da herhangi bir kişinin mahkemeye başvurmasının yeterli olduğunu anlatıyor.

Meclis yolsuzlukları araştırma komisyonu eski üyesi Erdal Aksünger kapatılan dosyanın yeniden açılması gerektiğini, bu dosyanın er ya da geç Türkiye’nin önüne konulacağını, yeni belgeler ışığında dosyanın yeniden açılması komisyonun yeniden kurulması gerektiğini aktarıyor.

CHP milletvekili İlhan Cihaner ABD deki Sarraf ve İran’daki Babek Zencani soruşturmalarının da dikkate alınarak takipsizlik kararının kaldırılması gerektiğini ifade ederek yeni delil ve yeni suç niteliğinin doğduğunu belirterek savcılığa başvuruyor.

Eski başsavcı Ali Özgündüz 17-25 Aralık hakkında bir kitap yazarak, ABD de yapılan itiraflarla davaya yeni delillerin eklendiğini yargılamaların yeniden yapılması gerektiğini anlatıyor.   

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş Sarraf davasında çalınan paranın 200 milyar dolar olduğunu, bunun 80 milyar dolarının yerine ulaştırıldığını 120 milyar doların ortadan uçtuğunu, ABD nin bu kara para peşine düştüğünü, Türkiye kapatsa bile bu davanın uluslar arası sistemde kapanmayacağını, Sarraf ile paranın ipucunu yakaladıklarını aktarıyor.

Muhalefet 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının unutturulmasını engellemek için 17-25 tarihlerini yolsuzlukla mücadele haftası olmasını, yeniden meclis araştırması yapılmasını, bu tarihlerde camilerde yolsuzluk ve rüşvet konularının işlenmesini teklif ediyor ancak iktidar çoğunluyla şimdilik hepsi kapatılıyor.    

Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonun bugün kapansa bile yeniden açılacağı konusunda genel bir mutabakat var. Adli kolluk yönetmeliğini değiştirerek, savcı-hâkim-polisleri sürüp ihraç ettikten sonra tutuklayarak, bağımsız yargıyı tamamen ortadan kaldırarak;

Paraları sıfırlama, evde milyonlarca dolar para bulunması, yatak odasında 7 çelik kasa, emniyet müdürünün sürülmesi karşılığında alınan 400 bin dolar, İran parasını altın ihracatıyla döndürmek için alınan 150 milyondan fazla rüşvet, takım elbise-ayakkabı ve çikolata kutularıyla verildiği belgelenen 1,5 milyon dolar rüşvetler,    700 bin lira değerindeki saat, başbakanın evinde 1 trilyon civarında para olması, MASAK ın tespit etiği 87 milyar kara para trafiği, TİB kayıtlarıyla belgelenen rüşvet görüntüleri-ses kayıtları, 29 kalasör yolsuzluk dosyaları, bakanların karıştığı yolsuzluklar,  terör destekçisi Yasin el Kadı’ya illegal yollarla kazanç kapıları açılması gibi yüzlerce deliller belirlenmiş yolsuzluklar bugün kapatılsa bile yarın mutlaka açılacaktır.

 

Son güncelleme: 13:55 08.01.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı