• Turkhane Logo

"AKP 465 milyarlık harcamayı denetimden kaçırarak yolsuzluk yapmada kullandı"

"İktidar, İhale Kanunun ruhuna aykırı düzenlemelerle kamu ihalelerini yolsuzluk aracına dönüştürmüştür."

19:36 19 Ocak 2019 Cumartesi
"İktidar, İhale Kanunun ruhuna aykırı düzenlemelerle kamu ihalelerini yolsuzluk aracına dönüştürmüştür."




İsmail S. Gülümser/Aktif Haber


Basına yansıyan bilgilere göre kanunda her ihaleye özgü 186 kez değişiklik yapılarak ihaleler kamu denetimi dışına çıkarılmış ve kamu alımlarını kendi belirledikleri kişiler arasında paylaşmanın yolları bulunmuştur.

Kamu İhale Kurumu(KİK) istatistiklerine göre iktidar partisi

2003 ten 2018 in ilk yarısına kadar yaptığı 1.452 milyarlık mal ve hizmet alımının;

-987 milyarlık kısmını açık ihale yöntemiyle,

-465 milyarlık kısmını ise istediğini davet etme, doğrudan alım yapma, pazarlık usulüyle alım yapma gibi istisnai yollarla gerçekleştirmiştir.

Yani iktidara başladığı günden bu yana 465 milyarlık kamu kaynağını denetimden uzak bir yöntemle harcamıştır.

Kamu harcamalarında istisnai yollarla yapılan harcama oranı her geçen yıl artmış;

-2015 de, 37 milyar iken,

-2016 da 58 milyara,

-2017 yılında ise 90 milyara çıkmış (232 milyarlık alımın %39 u),

Bir yıl içinde bu kadar büyük rakam kimsenin hesap soramayacağı örtülü yollar ve gizli pazarlıklarla harcanmıştır.

Rant elde etmeye dönük iktisadi büyüklük iktidar döneminde çok hızlı yükselmiş ve GSYİH nin %10’una yakın bir kısmı iktidarın paylaşılabileceği tarzda kullanılmış, kamunun parası devlet denetiminden kaçırılarak harcanmıştır.

KAMU İHALE KURUMU 2017 İZLEME RAPORUNDA YOLSUZLUK

İktidarın önce kamu ihale kurumuyla oynadı ve kurumun yolsuzlukla mücadele misyonunu ortadan kaldırdı, ardından Sayıştay’ı devre dışı bırakacak adımlar attı, açık şeffaf ihale sayısı 2005 de 100 bin iken 2016 da bu sayı 65 bine kadar düştü pazarlıkla kapalı kapılar ardında yapılan ihale sayısı 60 binlere oranı %47 lere ulaştı.

KİK 2017 raporuna göre (tablo 1.3 ve 1.7) devletin mal ve hizmet alımı için;

-12 bin devlet biriminde yapılan 89 bin civarındaki kamu alımından 25 bini,

-210 milyarlık harcamanın 141 milyarlık kısmı herkese açık ihale yöntemiyle yapılmışken,

-3 milyarlık kısmı doğrudan alım yoluyla,

-19 milyarlık kısmı istisnai yoldan,

-23 milyarlık kısmı el altından duyurdukları istekliler arasında,

-45 milyarlık kısmı pazarlık usulüyle yapılmış, kamu harcamalarının,

-90 milyarlık bölümü yani yaklaşık % 39 luk kısmı ülkeyi yönetenler tarafından denetimden kaçırılmış, ihaleyi yapan birim ya da üst yöneticilerin kurduğu ilişkiler ağıyla kaynaklar kendi yakınlarına aktarılmıştır.

2017 yılında Devlet (tablo 1. 14);

-1 milyarlık danışmanlık

-30 milyarlık mal,

-48 milyarlık hizmet alımı yapmış,

-130 milyarlık yapım işine para harcamıştır.

Bunların %33 lük bölümünün kontrolden uzak keyfi yöntemlerle yapılmış olması ürkütücüdür.

İhalelerin pazarlık usulüyle yapılmasını kolaylaştırmak için eşik değer belirlenmiş ancak ilgili devlet birimleri eşik değeri aşmanın yolunu bulmuştur. 2017 yılında (tablo 1.17) yapılan;

-89 bin işlemden

-79 bini eşik değerin altında belirlenmiş ve bu yolla

-56 milyarlık keyfi yöntemlerle harcama yapılmıştır.

Kamu İhale kurumu başkanı meclis bütçe görüşmelerinde kamu alımlarının ancak % 4 ünün kendi kontrollerine olduğunu geri kalan harcamada denetim yetkilerinin kaldırıldığını aktarmıştır.

SAYIŞTAY RAPORLARINDA YOLSUZLUK

Denetimde çok başlılığı önlemek bahanesiyle birimlerdeki teftiş kurulları kaldırılıp, kamu kesiminin harcamalarını meclis adına denetleme yetkisi Sayıştay’a veriliyor. Ancak iktidar partisi Sayıştay raporlarında yolsuzlukları ortaya çıkınca bunları saklamanın yollarını arıyorlar. Türkiye tarihinde ilk kez 2011 yılında Kamu kesiminin harcamalarını meclis adına denetleme görevi olan Sayıştay denetçilerinin 132 kamu kurumu hakkında hazırladığı rapor teknik gerekçeler ileri sürülerek parlamentoya sunulmuyor. Raporların meclisten kaçırılması için Sayıştay’ın yolsuzluk ve usulsüzlükleri tespitinden kısa bir süre sonra 4 Temmuz’da torba kanuna “Sayıştay’ın kamu kurumlarının takdir yetkisini sınırlandıracak rapor düzenleyemeyeceği, yapılan işin gerekliliğini, ekonomikliğini, verimliliğini denetleyemeyeceğini” belirten bir madde ekleniyor. Sayıştay’ın denetleme yetkisi daraltılarak kamu kurumlarındaki yolsuzluk raporları saklanıyor, yani iktidar meclis çoğunluğunu kirli işlerini temizlemede kullanarak  kamu kurumlarında açığa çıkan yolsuzlukların meclis tarafından bilinmesi engelleniyor.

Sayıştay yetkileri sınırlandırılmasına rağmen uzmanların hazırladığı raporlarda, kamu yönetiminde en çok zararın ihalelerde yapılan yolsuzluklarla ortaya çıktığına, AKP döneminde Kamu Etik Kuruluna başvuru sayısının çarpıcı şekilde arttığına, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında dile getirilen;

-İhaleye fesat karıştırma,

-İhale karşılığı bağış adı altında destek alma,

-İhale şartnamesinin adrese teslim hazırlanması için kamu görevlilerine rüşvet verme,

-İhaleye katılım ve kazanma kriterlerini özellikle muğlak tutma,

-İhale sürecine müdahale etme

(Erdoğan’ın İstanbul’da kupon arazilerin kendine sormadan sattığı için yöneticileri tehdit ettiği gibi),

-İhale belgelerinin birçok başvurucudan kaçırıp istediklerine el altından ulaştırma,

-İdarece isteklilerin kendi arasında gizli anlaşma yapmasını sağlayarak rant elde etme,

-Değerlendirmelerde yanlı davranma,

-Esnek takdir yetkilerini çıkar amaçlı kullanma,

-Kamu kaynaklarından yüksek bedelli hediye alıp verme,

-Büyük şahsi giderlerini kurum bütçelerinden karşılama gibi çok sayıda yolsuzluk yapıldığına yer veriliyor.    

İhale yasası iktidarın yolsuzluklara imkân verecek şekilde olabildiğince esnetildiği için Sayıştay raporlarında ihaleleri açan devlet birimlerine verilen yetkiden dolayı saklanamayan yolsuzluklar sıklıkla gündeme getiriliyor.

-İhale yasası yerlileri koruma refleksine göre hazırlandığından uluslararası rekabete açık olmadığı,

-Ancak çok ileri teknoloji gerektiren işlerin yabancılar tarafından yapılabildiği,

-Bu yüzden yapılan hizmetlere maliyetinin çok üstünde bedeller ödenerek birilerinin zengin edildiği gibi eleştirilere yer veriliyor.

İhale yasası bugünkü haliyle iktidara dolambaçlı yollar kullanarak birçok konuda takdir yetkisi tanıyor yolsuzluklar kolaylaştırdığı için kamu ihaleleri siyasetin kendini finanse etme aracı haline geliyor.

İKTİDAR PARTİSİ YOLSUZLUK İÇİN İHALE OYUNUNDA SÜREKLİ KURALLARI DEĞİŞTİRİYOR

Mustafa Kahveci Kamu ihale kurumu ve yasası; saydamlık, hesap verilebilirlik, rekabetin ve kamuoyu denetiminin sağlanmasını, açık ihale sistemiyle kaynakların daha etkin kullanılması, uluslararası uygulamalar ve sözleşmelere uyarak dünya ticaretinden karşılıkla pay alınması esaslarına göre hazırlanmıştır. Ancak AKP iktidarı daha kanun yürürlüğe girmeden istisnai alım yöntemlerinde değişikliklerle, kanun kapsamı sürekli daraltılarak, KİK yetkileri azaltılıp istisnai alım oranları sürekli artırılarak, kanun amacından saptırılmış pazarlık usulüyle yapılan işlemler artırılarak devlet hizmetleri bir rant aktarım aracına dönüşmüştür.

İhale kanunda yapılan değişiklikler incelendiğinde iktidar partisinin ihale sisteminde oyunun kurallarıyla istediği gibi oynadığı, siyasiler-bürokratlar-sermaye gruplarıyla anlaşıp yasal ve etik kurulları devre dışı bırakacak boşluklar oluşturduğu sistemi kendi çevresine rant aktarmaya göre yeniden düzenlediği ortaya çıkmaktadır.

AKP döneminde devlet işlerini yapacak yeni gruplar ortaya çıkıyor, bunların ülke kaynaklarıyla semirmesi için ihale yasasında 250 kural değiştiriliyor ve bu gruplar büyütülerek dev kartellere dönüştürülüyor, maden-enerji-turizm-yol-köprü-baraj gibi bol paralı yatırımlarda sadece onların adı duyuluyor, AKP onlarla beslenirken onlar da AKP den besleniyor siyasetle ticareti birlikte yönetiyorlar.

YOLSUZLUK İÇİN YAPILAN KANUN DEĞİŞİKLİKLERİ

İktidarın en çok değiştirdiği madde istisnaları artıran 3. Madde olmuş sadece devletin güvenliğiyle “savunma-güvenlik-istihbarat” gibi işlemlerde kullanılması gereken istisnalara AKP döneminde her büyük işte yeni bir fıkra eklenerek onlarca kez değiştirilmiş ve maddenin fıkra sayısı 25’e kadar ulaşmıştır. Devletin yaptığı birçok hizmet ihale yasası kapsamı dışına çıkarılarak, buna bağlı kapsam maddesi değiştirilerek kanun kapsamı her geçen gün daraltılmış, birçok işlem kamu ihale kurumunun denetiminden kaçırılmıştır.

Bir düzenlemede, “Devletin güvenliği, temel menfaatleri, özel güvenlik tedbirleri ve gizlilik içinde yürütülmesi gereken faaliyetler” gibi muğlâk ifadelerle her bakanlığa ihale kanunu kapsamı dışında iş yapma fırsatı sunulmuştur.

Sadece doğal afetlerle sınırlı olan bazı istisna maddeleri Fatih eğitim projesinden Marmaray’a ondan meclise ait tarihi köşklere, demiryollarına, hızlı trenlere, 3. Köprüye, BOTAŞ’a hatta dağıtılacak kömürlere, devlet malzeme ofisinin alımlarına kadar birçok konuyu kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

İstisnalar kapsamında sadece 2017 yılında 25 bin işlem ve 20 milyarlık harcama yapılmış bunların 10 milyarlık bölümünü KİT ler ve BİT ler gerçekleştirilmiş keyfi harcama usulü en çok bu birimlerce kullanılmıştır.

Özellikle istisna kapsamındaki 3. Maddenin (g) fıkrasıyla sadece 2017 yılında  (KİK raporu tablo 1.11) 22 bin işlem gerçekleştirilmiş, bu fıkra ile belediyeler kamu iktisadi teşekküllerin birçok işlemi ihaleye gerek duymadan yapabildiğinden yolsuzluklar için en çok kullanılan yönteme dönüşmüştür.

Ecem Sarıçayır 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını değerlendirdiği “kamu ihaleleri şeffaf değil” başlıklı yazısında; Şeffaflık derneği başkanı Oya Özarslan’ın AKP döneminde İhale kanunun 160 maddesinin değiştirilerek Kamuya ait işlerin %45 inin Kamu ihale kurumu kontrolü dışında bırakıldığını, istisnaları içeren 3. madde her ihalede genişletilerek devasa boyutlara ulaştığını ve ihale mevzuatından kurtulmanın yolunun bulunduğunu anlatıyor.

Mustafa Yaşar Demircioğlu İpek üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi dergisinde “pazarlıkla ihaleyi” anlattığı yazısında;

Yasanın 4. Maddesindeki hizmet alım ihalelerinden “imar uygulamaları” vb çıkarılarak bunlar danışmanlık hizmeti kapsamına alınıyor.  Bu yolla iktidar ön yeterliliğine göre istediğini eleyip istediğini davet edebiliyor. Davet ettikleri arasından ön yeterliliğine göre bazılarının teklif dosyalarını açmadan iade etme yetkisi kazanıyor.

Yasanın 8. Maddesinde yapılan değişiklik ile 10 milyon TL nin altındaki işlerde idareye istediğini davet etme başvuranlar arasından istediğinin teklifini reddetme fırsatı verilerek keyfi uygulamanın önü açılıyor.

Yasanın 10. Maddesindeki, mesleki yeterlilik şartları azaltılarak idarecilerin keyfi takdir yetkileri artırılıyor, eski iş yapanları eleyecek şekilde tecrübeli firmaların yaptığı işlerle ilgili yeni kısıtlamalar getiriliyor.  İdareye eski yapılan işlerle ilgili değerlendirmede takdir yetkisi verilerek deneyimlileri eleyecek yollar geliştiriliyor.

Yasanın 21. Maddesindeki, pazarlık usulüyle alınacak hizmetlerle ilgili hükümler 8 kez değiştiriliyor, sadece doğal afet gibi olağandışı halle için kullanılması gereken istisnalar ve pazarlık usulü yol köprü yapımı gibi büyük projelere kadar genişletiliyor. Kamu ihalelerinin % 80 i ilan etmeden istediğini davet edip ihaleyi ona verme şekline dönüşürken ve en büyük yolsuzluklar bu tür ihale yöntemiyle yapılıyor. Pazarlıkla yapılan ihalelerin payı %10 lardan %30 lara kadar çıkıyor.

Yasanın 53. Maddesindeki, kamu ihale kurumunun itirazları inceleme yetkisi kaldırılarak, kurum işlevsiz hale getiriliyor ve ihalelerdeki usulsüzlüklerin takibi engelleniyor. İhale itirazlarında sadece eşitlik ilkesi açısında değerlendirme sınırı getirilip diğer yolsuzluklara itirazların önü kesiliyor. Şikâyet için yüksek bedeller istenerek şikâyet edebileceklere sınır getirilerek, ihale tutarına göre itiraz bedelleri yükseltilerek, itiraz için ödenen paralar hazineye aktarılarak, itiraz süreleri 10-15 günle sınırlandırılarak hukuksuzluklara itirazların önü kesiliyor ve sürekli yeni usul ve kurallarla yapılan ihale yolsuzluklarının öğrenilmesi engelleniyor.

2008 yılında yapılan değişiklikle serbest rekabet, tarafsızlık, ekonomik açıdan piyasa şartlarına en uygun en avantajlı ve gerçekçi bedellerin bulunmasından vazgeçiliyor. İhale yasası değişikliklerinde açık ilanla ihale usulü terk edilerek, devletin işlemlerinin çoğu davet edilenler arasında pazarlık usulüyle yapılır hale getirilerek, ihaleler belli kişi ve gruplar arasında devlet pastasının paylaşılmasına dönüştürülüyor.

2012 yılında Kanun’a eklenen bir cümle ile, ihalelerin belli kişiler arasında ve kapalı kapılar arkasında yapılmasına yönelik düzenleme yürürlüğe konuluyor. Bu düzenleme ile şeffaflık, açıklık, katılımcılık, rekabet ilkeleri kamu yararı aleyhine sonuç doğuracak şekilde değiştiriliyor.

İhale süreçlerine itirazı önleyecek düzenlemeler yapılarak hem devletin uğradığı zarar saklanıyor hem de hak aramanın önü tıkanarak ülkede adeta bir yolsuzluk ekonomisi kuruluyor.  Çoğu zaman kamu kaynakları kapalı kapılar arkasında, ihaleye katılıp katılmamaları, teklif verip vermemelerine bakmadan rekabet-şeffaflık-açıklık-katılımcılık ilkeleri göz ardı edilerek yalnızca idarece davet edilen 3 istekli arasında yapılıyor.

Açık ihale sistemi yolsuzluklar önünde en büyük engel, AKP bu zorunluluğu ortadan kaldırmak için her yolu deniyor, yandaşlara rahat ihale dağıtmak için 21. maddedeki pazarlık/davet usulünü sürekli kullandığı halde bunu yeterli görmüyor ve tüm devlet inşaatlarının pazarlık usulüyle yapılması için düzenleme yapıyor.

2018 yılında 11. Maddede yapılan son değişiklikle” yapım tekniği açısından özellik arz eden..”ler denilerek kamunun yaptıracağı inşaatların hepsinin pazarlık usulüyle yapılmasının yolu açılıyor.

Esra Çeviker Gürakar “kayırma ekonomisi” başlıklı kitabında; 1 milyon TL üzerinde olan 50 bin ihaleyi kazanan 13,500 firmandan 13 binden fazlasının AKP yandaşı olduğunu, 1.023 şirket bizzat AKP Milletvekilleri parti başkanları ya da belediye başkanlarına ait olduğunu belirledi. AKP kanuni boşluklardan yararlanmakla yetinmedi, bizzat yolsuzluk hedefi olan kanun yaparak kayırmacılık ve yolsuzluğu genel bir uygulamaya dönüştürdü. Yasayla yolsuzluk yaparak oluşturdukları rantı doğrudan siyasi bağlantıları olan firma ve kişilere aktardı.

Pazarlık usulüyle ihalelerde fiyatlar açık ihaleye göre en az %25 fazla oldu ve her yıl devlet milyarlarca lira zarara uğratıldı. Bu fark bir avuç AKP yandaşı tarafından bölüşüldüğü AB ilerleme raporunda bile yer aldı.

Sadece sağlık hizmetlerinin aksamaması için o birimlere sunulan istediği şekilde çerçeve anlaşması yapıp istediği kurumdan alım yapma yetkisi tüm devlet kurumlarını kapsayacak şekilde genişletilerek açık ihale yapmadan istekliler arasından seçme fırsatı sunuldu.

YOLSUZLUK NASIL YAPILIYOR

Kadir Sev; eskiden ihalelerde pul parası adıyla zarf içinde rüşvet dağıtım işini mafya babaları yönetirdi şimdi ihalelerin dağıtım işini siyasetçiler yönetiyor. İşin büyüklüğüne göre bazıları yerel yöneticiler tarafından bazıları ise direk Erdoğan başkanlığında kurulmuş rüşvet çarkı tarafından yönetiliyor. Yaptığı işlerden dolayı Erdoğan’a ödediği rüşveti halkın cebinden çıkaracağını söyleyen Mehmet Cengiz gibilerin küfür dolu ifadeleri basına yansıyor.

İhale sistemi katılanların kendi arasında yarışması mantığına göre düzenlenmiştir, hâlbuki Erdoğan yönetiminde ihaleler yarışma yerine katılımcıların kendi arasında anlaşması esasına dayandırılmıştır. Devlet işleri kapalı kapılar arkasında o kadar gizlilik içinde yürütülüyor ki yapılanların boyutunu harcanan parayı tarafların aldığı payı ortaklığa katılanlar dışında kimse bilmiyor.  Eğer 17-25 Aralık’ta ortaya dökülen ses kayıtları olmasa dönen dolapları kimsenin öğrenme şansı olmayacak. İhalede kimin ne fiyat vereceğinden kimin ne kazanacağına varıncaya kadar her şeyin önceden belirlendiği yasal kılıf hazırlamak için adeta göstermelik bir oyunun kurgulandığı, işleri iktidara bağlı idarecilerin belirlediği gruplar arasında paylaşıldığı bir sistem çalışıyor. Devlet birimlerinde görev yapanların koordinatörlüğünde işler yasalara göre yürütüldüğü imajı verilirken, anlaşmalara aykırı davranalar katılanlar ya da idare tarafından cezalandırıldığından konuya taraf olan geniş kesimler dönen kirli çarka ne itiraz edebiliyor ne de sistemden çıkabiliyor.

Siyasiler işi üstlenen firmaya tüm desteği verdiği gibi süreç içinde o firmanın işini kolaylaştıracak her türlü adımı atıyor. Şartnameye aykırı uygulamalar plan değişiklikleriyle kazanılan yeni ayrıcalıklar (Ağa oğlunun Siyasilere rüşvet vererek yaptığı inşaatlarda ilave katlarla binaları yükselterek milyonlarca dolar rant elde ettiği gibi) sınırını aşarak denetimden kaçırılarak siyasiler tarafından saklanıyor. Birçok birime imar planı değişikliği yapma yetkisi verilerek belediyelerden habersiz planlar değiştiriliyor ve elde edilen rantların takip edilmesi gözden kaçırılıyor.

Çiğdem Toker Cumhuriyette; Erdoğan’la ortaklık ilişkisi içinde olan şirketlerin ihalelerde kayrıldığını, Bayburt grubun Azerbeycan’da olmayan bir hava limanının (Dübendi hava limanı) yaptığı yönündeki sahte iş bitirme belgesiyle kısa sürede devletten 17 milyar dolarlık iş aldığını, onlarca seracılık yapan firma varken Rusya’ya 50 bin ton domates ihraç işinin, Gayrettepe Metro hattının, Rize havalimanının, 3. Hava limanın Bayburt gruba ve yandaş diğer ortaklara verildiğini anlatıyor.

AKP döneminde her gün bir yolsuzluk haberi çıkıyor özellikle kamu ihalelerinin hemen hepsinde büyük problemler var. Yolsuzluk kamu ihale kanunu delecek yollar bularak yapılıyor, 2017 verilerine göre devlet alımlarının yaklaşık 72 milyarlık bölümünü (%30 dan fazlasını) belediyeler yapıyor.

CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu AKP yolsuzluklarını anlattığı konuşmasında; iktidarın ihale şartnamesini önceden belirlediği kişilere göre hazırlayarak açık ihaleler dâhil her tür alımda yolsuzluk yaptığını aktarıyor. Kılıçdaroğlu’nun İstanbul ve Ankara Belediyelerinin otobüs alımında şartnameyi tek firmanın kazanacağı şeklinde hazırlayarak ihaleye fesat karıştırdığını ve karşılığında firmadan rüşvet aldığını açıklıyor. Belediye başkanları bunu reddediyor, ancak Almanya’da yürütülen soruşturmada Mercedes firmasının başkanlara verdiği rüşveti itiraf ettiği ortaya çıkıyor konu hakkında Türkiye’de zaman aşımı bahanesiyle soruşturma bile açılmıyor. İktidar döneminde yapılmış yolsuzlukları aklamak ve yeni yapılacak yolsuzlukları kolaylaştırmak için ihale kanunun defalarca değiştirildiğini aktarıyor.

İktidar partisi devletin her hizmetini yolsuzluk aracına dönüştürdüğü gibi özelleştirmelerin çoğunda yolsuzluk yapılarak kamu milyarlarca dolar zarara uğratılıyor. İhale yasasındaki değişiklik sebeplerinden bir de özelleştirme ihaleleri. İktidar partisi “nereden buldun” yasasını kaldırıyor, özelleştirme uygulamalarını yargı denetimi dışına çıkarıyor ve kamunun yıllarca biriktirdiği kaynakları kamu yararına kullanacağı yerde Petkim-Telkom gibi en karlı işletmeleri bir iki yıllık gelirleri karşılığında kendi çevresinde kurulmuş yeni kartellere satıyor.

-Satıldığı yıl kâr 14,2 milyar lira olan Tüpraş’ı  4,1 milyar dolara yani 5.5 milyar liraya,

-Satıldığı yıl net kârı 2,8 milyar olan Telecom’u 5 yılda  8,5 milyar liraya yani 3 yıllık kârı karşılığına,

-Sadece arazileri 3 milyar dolar değerindeki Petkim’in kamu hisselerini 2,7 milyar dolara satıyor.

-25 Aralık 2013 da Savcı 28 ayrı ihalede yolsuzlukla kamunun 100 milyar dolar zarara uğratıldığını açıklıyor

-KİK şikâyet üzerine 47 üniversitenin 690 ihalesini inceliyor her üç ihaleden birinde özellikle sağlıkla ilgili birimlerde yolsuzluk belirliyor, ancak YÖK soruşturulmasına izin vermiyor üstü örtülüyor.

-Doğrudan alımın üst limiti 58.555TL olarak belirleniyor, Başakşehir belediyesinde 415 alımın çoğunun bu limite göre ayarlanarak belediye imkânlarının doğrudan alım yöntemiyle partililerle bölüşüldüğü ortaya çıkıyor.

-CHP li Aykut Erdoğdu 3. Havalimanı ihalesinde yapılan yolsuzluğu 32 milyar TL olduğunu, AKP döneminde ihale yasası kapsamı dışına çıkarılarak yapılan yolsuzlukların 1 trilyon dolar olduğunu açıklıyor.

-PTT nin şubelerinin kamera değişimi yolsuzluğa Diyanet işleri eski başkanın Görmez’in oğlunun adı karışıyor.

-İBB den 250 milyonluk 7 ihaleyi Erdoğan’ın dünürü Albayraklar’ın aldığı, belediyenin 5 milyarlık ihaleyi adrese teslim usullerle kartellere dağıttığı, 637 ihaleden 11 milyar değerindeki 432 ihalenin doğrudan alım yoluyla yandaşlarla paylaşıldığı ortaya çıkıyor.

-AKP  çılgın proje diyerek duyurduğu köprü-yol-tünel-havalimanı-şehir hastanesi için yapılan tüm ihaleleri YAP işlet devret modeliyle yandaşlara dağıtılıyor, devlet garantili kredilerle yapılan projeler için firmaların cebinden beş kuruş çıkmazken verilen geçiş garantileri yüzünden devletin sadece köprü ve otoyollardan  22,6 milyar firmalara ödeme yapmak zorunda olduğu, işletme süresi boyunca hazinenin toplam zararının 50 milyar doları bulacağı anlatılıyor.

PAZARLIKLA YAPILAN İŞLERDE DEVLET NASIL ZARAR UĞRATILIYOR

Necati Doğru Halk bankası toplu konut idaresi, Deniz yolları, PTT vb devletin birçok kurumunda 30 yıl müfettişlik yapmış devlet denetleme kurulu üyesi Şenol Sarrafi’nin köprü maliyetlerini karşılaştırdığı raporunu değerlendirdiği yazısında Erdoğan döneminde köprü maliyetlerinin ne kadar fahiş fiyatlar ortaya çıktığını şu sözlerle anlatıyor.

-Süleyman Demirel döneminde yapılan kule yüksekliği 165 metre, uzunluğu 1.510 metre, iki kule arası açıklığı 1.074 metre olan 6 şeritli 1. Boğaz köprüsünün 22 milyon dolara ihale edildiğini ve 32 ayda tamamlandığı,

-Turgut Özal döneminde yapılan kule yüksekliği 102 metre uzunluğu 1.560 metre iki kule arası açıklığı 1.90 metre, 8 şeritli olan Fatih sultan Mehmet Köprüsünün 125 milyon dolara yapıldığı ve 30 ayda tamamlandığı,

-Tayyip Erdoğan döneminde yapılan kule yüksekliği 322 metre, uzunluğu 2.164 metre demir yolu ile birlikte 10 şeritli olan Yavuz Sultan Selim köprüsünün ise   3 milyar dolara ihale edildiğini belirliyor.

Ardından diğer köprülerden yaklaşık 3 kat büyüklüğe sahip bir köprü maliyetinin diğerlerinden teknik imkanların daha da genişlediği alternatiflerin çoğaldığı ve maliyetlerin giderek düştüğü bir dönemde 143 kat daha pahalıya mal olmasının tamamen ihale yöntemlerinden kaynaklandığını bu yolla devletin parasının kartel ortakları arasında pay edildiğini anlatıyor.  Eğer ihale yasalarıyla bu kadar oynanılmamış olsaydı ve ihaleler açık yöntemlerle yapılabilseydi Yavuz Sultan Mehmet köprüsüne harcanan parayla 143 boğaz köprüsünün daha yapılabileceğini aktarıyor.

Buna yapımcı firmalar verilen günlük hasılat garantilerini de eklerseniz maliyetler daha da katlanıyor. Mesela Osmangazi köprüsü için yapımcı firmanın 1 milyar dolar harcadığı ancak 19 yılda 9 milyar dolar hasılattan kazanç garantisi verildiği ortaya çıkıyor. Yavuz Sultan Mehmet Köprüsüne 3 milyar dolar harcayan firmaya ise 135 bin araç geçiş garantisi verilerek 1,2 milyar dolar almaya yani 1,8 milyar dolar zarara nasıl razı olduğu açıklanmıyor.

Oluşturulan karteller sayesinde ülkede dönen kirli paranın miktarı belli değildir, “M. Şevket Atalay’ın yolsuzluk dosyasında” anlattığına göre: sadece Osman Gazi köprüsünün anlaşmasında yapımcıya

-2035 e kadar 35 dolar +KDV ve 40.000 araç yani günlük 1,4 milyon aylık 511 milyon dolar geçiş garantisi verilmiştir. -Hâlbuki yapımcı köprü yapımı için kendi kesesinden 5 kuruş harcamamış 9 bankanın kredisi ile karşılanmıştır.

Yani devlet bankalarından verilen kredilerle yapılan bir köprüden dolayı 19 yıl ülke gelirlerinden yarım milyar dolar ödenecektir. Bunun anlamı devletin tüm köprü ve otoyollardan elde ettiği gelir 350 milyon dolar civarıdır bu gelirin tamamı ilgili firmaya ödendiği gibi üstüne 150 milyon dolar fazladan ödeme yapılacaktır. Bankalarla yapılan anlaşmanın detayları bilinmediği için bu kazancın ne kadarı bankalar ne kadarı firmaya kalacağını bugün öğrenme şansı yoktur.

KAMU İHALELERİ RANT AKTARIMINA DÖNÜŞÜYOR

Mustafa Kahveci kamu ihaleleriyle rant aktarımın nasıl yapıldığını anlattığı yazısında, kamu harcamalarında saydamlık ilkesi ahlaki bir öğüt değil ihale kanunun

“idareler ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenilirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ... kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür”

ifadeleriyle getirdiği bir zorunluluktur.

Bu hüküm gereği işi yapmak isteyecek tüm potansiyel firmaların ihaleden haberdar olması, mümkün olduğu kadar çok firma katılmasıyla rekabetin sağlanması kamunun kaliteli mal ve hizmetleri mümkün olduğunca ucuza alması şarttır. Türkiye’de 2005-207 döneminde kamu ihaleleri için yapılan bir değerlendirmede ihalelere katılımın artmasıyla rekabet arttığı ve fiyatların kamu yararına düştüğü tespit edilmiştir. Açık ihalelerde kırım oranı %20 lere ulaşmışken pazarlıkla yapılan ihalelerde kırım oranı %10 larda kalmıştır.

Kamu işlemleri açısından en karlı olanın ihalenin usulüne göre herkese duyurulduğu şeffaf açık ihale yöntemi ile yapılmasıdır ancak bu yolla yolsuzlukların önüne geçilebilir. İhalelerin usulüne göre duyurulmaması, eksik ve yanlış bilgi verilmesi, firmalardan birine göre özel ihale şartnamesi hazırlanması, açık ihale sisteminin terk edilmesi anlamına gelen idarenin davet ettiği kişiler arasında pazarlık yöntemiyle ya da doğrudan temin yoluyla KİK denetimi dışına çıkılması halinde yolsuzlukların önü açılır.   

Kamu alımlarının %30 luk bölümü yolsuzluğa açık yöntemler kullanılarak yapılmaktadır. Pazarlık usulünde idare ve katılan firmalar arasında gizli anlaşmalar yapılarak fiyat yükseltilmekte ortaya çıkan rant kamu görevlileri, siyasiler ve katılımcılar arasında bölüşülmektedir. Tarafların mevzuata takılmadan rekabetten uzak ihale yolunu seçmesinin en önemli sebebi ortaya çıkan ranttan herkesin yaralandığı kirli bir sistemin kurulmuş olmasıdır. Kartel oluşturan gruplar planının parçası olmayan kişi ve grupların ihaleye girmesini engelleyerek ortaya çıkan büyük geliri daha az kişiyle bölüşme ve yolsuzluklarını saklamayı hedeflemektedir.

AKP iktidarı döneminde kaynakları bölüşen eski siyasal iktisadi, bürokratik elitlerin bir bölümü tasfiye edilmiş yerine kendilerine güçlü bağlarla bağlanmış yeni gruplar kurulmuş ve kamu işlemlerinde şeffaflık yok edilerek alımlarda yeni rant bölüşüm mekanizması oluşmuş ve ihaleler rant kovalama aracına dönüşmüştür. Uluslararasında kendine yer arayan (katarlılar-İranlılar hatta ABD liler gibi) sermaye grupları da Türkiye de büyük ihalelere girmek için bu ilişkilere girmenin zorunlu olduğunu görmüş ve benzer ilişkilerle kolayca sonuca gitmeyi tercih etmiştir.

Kamu alımları KİK denetiminde tamamen çıkarılmış 2013 yılında meclisteki bütçe görüşmelerinde KİK başkanı kamu alımlarının büyük bölümünün kurumun gündemine gelmediğini, ancak %4 ünü denetleyebildiklerini ve %82 sinde açık usulsüzlük ortaya çıktığını açıklamıştır. 2003 yılından beri kamu alımları hızla artarken mevzuatta yapılan değişikliklerle harcamalar denetimden kaçırılmış, adete alımlar yolsuzluk ve rant aktarım aracına dönüşmüştür. Bu mekanizmanın parçası olan yargı ve güvenlik bürokrasi-iş dünyası birlikte çalıştıkları şimdilik olayların üstü örtülmektedir. Bu kirli çarkın saklanması zorlaştıkça Erdoğan otoriterliğini artırmakta devlet gücü kullanarak yapılanları saklamayı seçmektedir.

 

Son güncelleme: 19:36 19.01.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı