• Turkhane Logo

Darbe senaryosunda komutanların ve özel kuvvetlerin rolü

Özel kuvvetler darbenin neresinde? Terzi’nin üzerine Genelkurmay baskınını kim, nasıl yıktı? Fidan ve Aksakallı Genelkurmay baskınını nasıl planladı? O gece kara havacılık okulunda neler yaşandı? Darbe girişimi kime yaradı? İsmail S. Gülümser yazdı.

14:54 02 Ekim 2018 Salı
Darbe senaryosunda komutanların ve özel kuvvetlerin rolü
Özel kuvvetler darbenin neresinde? Terzi’nin üzerine Genelkurmay baskınını kim, nasıl yıktı? Fidan ve Aksakallı Genelkurmay baskınını nasıl planladı? O gece kara havacılık okulunda neler yaşandı? Darbe girişimi kime yaradı? İsmail S. Gülümser yazdı.

Birkaç haftadan beri sürdürdüğümüz darbe bir senaryo muydu? Konulu yazılarımızda bu güne kadar iktidarın darbenin araştırılmasından neden korktuğunu, darbenin arkasında Gülen’den çok Erdoğan’ın olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu aktarmış, darbenin Marmaris, Deniz ve hava kuvvetleri bölümünde topluma anlatılanlarla mahkemelerde ortaya çıkan gerçekler arasındaki çelişkilere temas etmiş, Fidan- Akar ve Akasakallı’nın Erdoğan’la birlikte orduya tuzak kurduğunu gösteren bazı veriler üzerinde durmuştuk.

Yazımızın bu bölümünde ise Adem Yavuz Aslan ve Ahmet Dönmez gibi gazetecilerin mahkeme ifadelerine dayanarak aktardıklarından hareketle Genelkurmay baskını, sıkıyönetim direktifleri, Kara Havacılık Okulunda yaşananlar ve komutanların darbe gecesi tutumlarının ne anlama geldiğini aktarmaya çalışacağız.

FİDAN VE AKSAKALLI GENELKURMAYI BASKININI NASIL PLANLADI


Darbeden çok önce başlayıp 14-15 Temmuz’da son iki gün uzun süreli görüşmelerle operasyonların nasıl yürütüleceğinin planlarını yapan Hakan Fidan ve Zekai Aksakallı ikilisinin, Genelkurmayın Özel Kuvvetlerde görevli askerler tarafından basılması işini de perde arkasında birlikte kurguladıkları anlaşılıyor. 

Genelkurmay başkanlığını basıp komutanları Akıncı üssüne götürdüğü söylenen ekibin tamamı Özel Kuvvetlerde görevli askerlerden oluşuyor. Kimse Aksakallı’nın komutasındaki bu askerlerin kim tarafından görevlendirildiğini sorgulamıyor. Hâlbuki mahkeme ifadeleri olayların baştan sona Aksakallı tarafından koordine edildiğini emrindeki askerleri bir tuzağın içine çektiğini gösteriyor.

O gün yaşananları incelediğinizde işlemlerin aşamalı olarak karar mekanizmalarına kolayca ulaşıp istediği düzenlemeyi yaptırabilen birileri tarafından adım adım hayata geçirildiğini görüyorsunuz.
Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Genelkurmayı basan ekibin komutanı olan Özel Kuvvetler Komutanlığında Albay Fırat Alakuş’a 11 Temmuz günü bir tatbikat görevi veriliyor. Bu emrin verildiği gün Özel Kuvvetler Komutanı ise Zekai Aksakallı. Yani Alakuş’un bu emri darbecilerden değil darbeden 4 gün önce Aksakallı’dan aldığı ortaya çıkıyor. Aksakallı aynı tarihte verdiği talimatlarla Alakuş’un da aralarında olduğu Albay Murat Korkmaz ve Yarbay Halit Kazancıyı tatbikat var diye görevlendirdiği halde daha sonra onları Genelkurmayı basan darbeciler olarak suçladığı görülüyor. Aynı tarihli bir diğer yazıyla görevlendirilen Albay Ümit Bak ise Terzi ve Halisdemir’in öldürüldüğü Etimesgut Özel Kuvvetlerdeki olaya adı karıştırılıyor.

Albay düzeyinde komutanların nasıl olup ta Fidan ve Aksakallı ikilisinin planladığı bu tuzağa düştüklerini ise o günün psikolojik ortamında aramak gerekiyor. Çünkü darbe öncesi son 5 ay içinde 3 kez ölümlü patlamalar oluyor. Askerler terör tırmanıyor büyük bir terör dalgası geliyor biz de o amaçla tatbikat yapıyoruz yönünde zihnen hazırlanıyor. 

Patlamalar PKK terörü olarak ilan edilse de, her üç olayın Ankara’da yaşanması hatta 29 kişinin öldüğü son patlamanın Genelkurmaya çok yakınında Merasim sokakta gerçekleşmesi askere mesaj amacı taşıdığını gösteriyor. Bir sonraki patlamanın Genelkurmayda olabileceği endişesi taşıyan askerler teröre karşı Genelkurmayda tatbikat emrini yadırgamıyor. O günlerde çok sayıda ölümlü olayla terör tırmanıyor kanaati oluşturduktan sonra patlamaların arkası kesiliyor.

AKP terör olaylarına askerlerin müdahalesine izin veren protokolü 2010 yılında kaldırdığı için bu tür olaylarda askerlere görev verilmiyor. Daha önce ölümlü terör olaylarıyla zihnen hazırlanmış olan Albay Alakuş’un ekibinin darbe gecesi terör tatbikatı bahanesiyle Genelkurmaya gönderilebilmesi için kaldırılan protokolünün yeniden yürürlüğe girmesi gerekiyor. Bu düzenlemeyi iktidar gücü arkasında olan biri dışında kimsenin hayata geçirme şansı yok.

İşte burada Hakan Fidan ve Erdoğan devreye giriyor ve onlar istediği düzenlemeyi yapma gücünü kullanarak, askerin terör olaylarına müdahalesine imkân veren protokol darbeden 2 gün önce 13 Temmuz’da yeniden hayata geçiriyor.

Fidan bu düzenlemeyle Albay Alakuş’un terör tatbikatı bahanesiyle Genelkurmaya gönderilmesi için ortam hazırlıyor. 15 Temmuz günü tatbikat var diyerek gönderilerek tuzağa düşürülen askerler emri verenlere tarafından Genelkurmayı basmakla suçlanıyor.

GENELKURMAYDAN ÇEKİLEN SIKIYÖNETİM DİREKTİFLERİNİN SIRRI

Bir önceki yazımızda Aksakallı’nın o gece yaklaşık 40 a yakın üst rütbelinin öldürülmesi emrini verdiği ve emrindeki bir kısım askerleri infaz timi gibi kullandığını anlatmıştık. Darbe gecesi Fidan ve Aksakallı’nın arkasında olduğu hem operasyonları yönetip hem de izleri silmek amacıyla planlandığı anlaşılan bir seri olay yaşanıyor.

Ahmet Dönmez “Darbede Aksakkallı’nin 48 Saati”ni anlattığı yazısında; onun iki gün boyunca birçok yere emirler yağdırdığı, yetkisini kullanarak emrindeki askerleri ölümlü olaylarda kullandıktan sonra komutanlardan basına açıklama istediği ve darbe görüntüsü oluşturmak için sabahtan itibaren başlayıp gece geç saatlere kadar birçok yere talimatlar verip olayları yönlendirdiği anlatıyor.

Farklı birimlerdeki darbe olayına adı karıştırılmış birçok komutan mahkemelerdeki ifadesinde, kendilerinin büyük bir terör olayı olacak diyerek amirlerince görev verildiğini anlatıyor. Aksakallı’nın birçok ölümlü olayda rolü olduğu bilinmesine rağmen kimseye hesap vermemesi gösteriyor ki,  darbenin harekât merkezi gibi sunulan özel kuvvetlerde yaşananların arka planında Fidan ve Aksakallı ekibi var.

O gün Genelkurmaydan çekildiği bildirilen sıkıyönetim direktifleriyle, darbenin emir komuta zinciri içinde Genelkurmay başkanı ve üst düzey komutanların bilgisi dâhilinde yapıldığı izlenimi veriliyor. Ancak darbe senaryosunu planlayanlar, sadece harekete geçmesini istedikleri birimlere gönderdikleri yazılarla bazı birimlerde görevli askerleri darbeye bulaştırıyor, istedikleri gibi azaltıp çoğaltabilecekleri kendi kontrollerinde bir hareket başlatıyorlar.

Yurtta sulh konseyi dedikleri başkanın kim olduğu nereden yönetildiği belli olmayan meçhul bir grubun üzerine yıkılan olayların çoğu, Genelkurmaydan çekildiği anlaşılan sıkıyönetim direktifleriyle yönlendiriliyor. Ancak bu direktifleri kimin nerede nasıl hazırladığını bugün öğrenme şansımız bulunmuyor.

Çünkü Genelkurmaydan gönderilen bu direktiflerin dağıtımını yaptığı iddia edilen Binbaşı Mehmet Akkurt artık hayatta değil. Saklanmasını istedikleri diğer olaylarda olduğu gibi Akkurt da güya Yaşar Güler paşayı götürmek isterken çıktığı iddia edilen çatışmada yaşamını yitiriyor. O gece Genelkurmayda infaz edilen tek kişi darbenin direktif sırlarını bilen Akkurt oluyor.

Hâlbuki Akkurt hayatta olsaydı sıkıyönetim direktiflerinde imzası olan Cemil Turan’ın Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler emri olduğu söylenen CD deki 5 adet sıkıyönetim direktifinin kim tarafından verildiğini öğrenme şansımız olurdu. Akyurt da senaryonun sıkıyönetim direktifleri sırrının saklanması için Aksakallı timi tarafından bir bahane ile infaz ediliyor.

AKSAKALLI GENELKURMAY BASKININI TERZİ’NİN ÜZERİNE NASIL YIKTI

Darbe günü akşam saatlerinde Aksakallı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığından alınıp yerine Semih Terzi’nin atandığını bildiren bir sıkıyönetim direktifi ulaşıyor. Bu direktifle eş zamanlı olarak Özel kuvvetlerden bir ekibin Genelkurmayı bastığı anlaşılıyor. Yani Terzi darbecilerce verildiği iddia edilen yeni görevi başına oturmadan, Aksakallı talimatıyla işlenen bir suç Terzi’nin üzerine atılıyor. Ancak Akkurt öldürüldüğünden direktifin kimin talimatıyla gönderildiğini, Terzi öldürüldüğü için olayda rolünün olup olmadığını bilme şansımız olmuyor. Senaryoyu hazırlayanlar kurgularına aykırı görüş bildirecekleri temizleyerek sırlarını saklama yolunu seçiyor.

15 Temmuz günü her olayın planlanmasında yer aldığı anlaşılan Fidan’ın ayrılmasından 1 dakika sonra Genelkurmay başkanlığı binasının tatbikat yapıyoruz diyerek kandırılan, Albay Alakuş komutasındaki 33 kişilik özel kuvvetler ekibince basıldığı söyleniyor. Gündüz saatlerinden itibaren darbe tehditlerini bilen Genelkurmay başkanı ve diğer komuta kademesinin hiçbir önlem alma gereği duymaması, şahsi güvenlikleri için bile önlem almadan gelecekleri beklemeleri olayların kendilerince planlandığı ihtimalini güçlendiriyor.

Ekipteki tüm askerler mahkeme ifadelerinde bizi tatbikat var diyerek gönderdiler demelerine rağmen Özel kuvvetlerde görevli az sayıda askerin devasa büyüklükteki iyi korunan Genelkurmay binasını ele geçirmeye cesaret edebileceğine ve miğferli kasklı çelik yelekli bir grup askerin hiçbir engelle karşılaşmadan ellerini kollarını sallaya sallaya binaya girip başkan ve komutanları alıp götürebileceklerine inanmamız isteniyor.

O gün Genelkurmay başkanı, Güler, Aksakallı ve Fidan’ın 3 saatten fazla darbe toplantısı yaptıkları halde bir emirle olayların gelişmesini önleyebilecekleri, “kimse kışlasından çıkmasın” talimatı vererek her şeyi durdurabilecekleri yerde, darbede rollerinin olmadığı yönünde delil oluşturacak, kendilerini bir ekibin aldığını ispata yarayacak kamera kaydını her şeyden çok istedikleri ortaya çıkıyor.

İçeriye tatbikat için giren askerlerin binaya girişini engelleyecek hiçbir önlem almadıkları gibi onlarla neredeyse eş zamanlı olarak ellerinde tespihli bir grup sivilin gösteri yapar gibi zikir çekerek binaya girişine de özellikle izin veriliyor. 

Askerler tatbikatta kendilerine verilen görevi yaptıkları inancıyla direk 2. kata çıkıyorlar, orada ilk Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’le karşılaşıyorlar, Güler kendilerine ne olduğunu soruyor, onlar da “tatbikat yapıyoruz efendim” diyerek cevap veriyorlar. Genelkurmay başkanıyla gündüz darbe ihtimali toplantısına katılmış bir komutan sanki hiçbir şey olmamış gibi “ya öyle mi” deyip odasına geçiyor.   Askerler Genelkurmay başkanını alırken de çok saygılı davranıyor hiçbir engelle karşılaşmıyorlar, olay o kadar tabii seyri içinde cereyan ediyor ki Genelkurmay başkanı kendini götürmeye gelen askerlerden şapkasını almalarını “şapkamı verin çocuklar”
diyerek isteyecek kadar kendini güvende hissediyor.

Eğer bir kalkışma olsa kendini koruma refleksiyle panik butonuna basması gereken Genelkurmay başkanı hiç telaşlanmıyor kendilerini götürmeye gelenlerle beraber binadan çıkıyor. Öğleden beri anormallik olduğu yönünde bilgiler ulaştığı halde başkan o kadar rahat ki, kendisi için hiçbir tedbir alma gereği duymuyor. Tatbikatta olduklarını görevlerinin terör riskine karşı başkanı alıp Akıncı üssüne götürmek olduğunu düşünen küçük bir grup başkanı alıp binadan çıkıyor.

Bütün bu olaylar 11 Temmuzdan beri Aksakallı tarafından yapılan planlamanın bir parçası olmasına rağmen yaşananların tamamı daha Ankara’ya gelip özel kuvvetlerde görevi devralmadan öldürülmüş birinin “Terzi’nin” üzerine atılarak planlayıcılar kendilerini saklıyor

Hâlbuki mahkeme ifadelerinde Terzi’nin uçakta gelirken yanındakilere, “TSK yönetime el koymuş bu müdahaleyi yapanlar bize de müdahale edebilir hazırlıklı olmalıyız” dediğini anlatıyor. Binbaşı Fatih Şahin, Astsubaylar Harun Topbaş ve Erhan Almaz’ın benzer ifadeleri Terzi’nin olaylardaki rolü konusunda şüpheleri güçlendiriyor. Mahkemede bu askerler Aksakallı’nın Terzi daha henüz Ankara’ya gelmeden hain olduğunu nereden bildiğini ve darbeye karıştığı belli olmadan onun hakkında neden öldürme emri verdiğini soruyor.

Terzi’nin Fidan ve Aksakallı ikilisi tarafında olayların içine özellikle çekildiğini gösteren birçok olay var bunlarda biri de 13 Temmuz günü yaşanıyor.  Ankara’da bulunan Nermin Terzi eşi Semih Terzi’nin telefonu üzerinden kendine garip bir mesajın gönderildiğini anlatıyor.  Mesajda, “Aksakallı’nın eşi Nursel hanımı ara annemin hasta olduğunu söyle ve benim Ankara’ya gelmemi iste, sonra da hemen bu mesajı sil ” 

Terzi’nin eşi mesaja bir anlam veremiyor, neden Ankara’ya gelme konusunda benden aracılık yapmamı sonra da normal bir talep içeren mesajın silinmesini istiyor diyerek tereddüt yaşıyor. Ama yine de Nursel hanımı arıyor ailesinin hatırını soruyor ancak izin konusunu hiç açmıyor.  Ardından o mesajı kimin attığını öğrenmek için eşini arıyor.  “Nursel hanımı aradım annemin hasta olduğunu söyledim” diyor. Eşi de “Nursel hanımı neden aradın annem hastamı diye” sorunca mesajın eşi tarafından gönderilmediğini anlıyor.

Telefonlara dışarıdan müdahale edip eşinden gelmiş gibi mesaj gönderebilecek güçte bir ekibin yani Fidan ve Aksakallı ekibinin Terzi’nin Ankara’ya getirtilip Genelkurmaydaki olayları onun üzerine yıkmak istedikler bu iş için 13 Temmuz öncesinden başlayarak plan yaptıkları bu planın izlerini yok etmek için de “bu mesajı sil” dedikleri ortaya çıkıyor.

KARA HAVACILIK OKULUNDA YAŞANALAR  

O gün gelen ihbarda Kara havacılık okulundan gelecek bir helikopterin MİT Müsteşarını alacağı söyleniyor. Bunu üzerine Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak olayı kontrol etmek üzere bir savcı ile birlikte okula gönderiliyor. Çolak hangarlara doğru giderken savcıyı yanına almıyor onu girişte bırakarak alanı kendisi dolaşıyor. O sırada apronda 3 tane helikopterin pilotları yanında uçuşa hazır halde beklediğini görüyor, ama hem savcıya hem Genelkurmaya burada hareketlilik yok diyerek bilgi verdiği söyleniyor.

Yani Çolak da MİT Müsteşarını almak üzere gideceği ihbar edilen helikopter pilotunu orada gördüğü halde hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Tüm bu davranışlar Genelkurmay başkanından başlayarak kuvvet komutanlarının olayların seyrini bildiğini ya planlamasında bizzat yer alıp direktifleri gönderdiklerini ya da haberdar olduklarını gösteriyor. Bazı komutanların direktif doğrultusunda yapılan işler için onları açıktan teşvik ettiği, bazılarının ise görmezden gelerek kendi emrindeki askerlerin suça bulaşması için gördüklerini özellikle sakladıkları anlaşılıyor.

Çolak ihbarda helikopterleri uçuracağı belirtilen pilotları orada görüyor,  askerleri uzaklaştırması gerekirken hiçbir şey yapmıyor, sorgulatma gereği bile duymuyor, ne yapıyorsunuz diye sorup geri dönüyor. Daha sonra bu helikopterlerin MİT ve Gölbaşında özel harekâtçılara açtıkları ateş sonucu 28 polis şehit olurken 276 polis de yaralanıyor.

Tedbiren bile olsa ihbarda adı geçenleri oradan uzaklaştırması halinde birçok ölümü engelleyebilecek bir komutan, olayları engellemediği gibi özellikle göz yumduğu, saklayarak işin çığırından çıkmasına sebep olduğu ortaya çıkıyor.

Çolak emrindeki askerlerden bazıları terör saldırısı var veya konvansiyonel olmayan tatbikat var bahanesiyle kışlalarından çıkarılıyor.  Bazı birliklerden içinde mühimmat olmayan, plastik top mermisi yüklü tanklar, kullanmayı bilmeyen askerlerle özellikle kontrollü bir kargaşa çıkarma üzere sokaklara salınıyor.  Ancak Kara kuvvetleri komutanının tüm bunların yaşanmasında sorumluluğunun ne olduğunu kimse sorgulamıyor.

KOMUTANLAR EMİRLERİNDEKİ ASKERLER YERİNE HALKI SOKAĞA DAVET EDER Mİ?

O gün tüm kuvvet komutanları gece 1’e kadar olayların gelişmesini izledi olaylara hiç müdahale etmedi ve ancak ölümler yaşandıktan sonra televizyonlara bağlanıp darbenin emir komuta zinciri içinde olmadığını bir cunta hareketi olduğunu söylemekle yetindiler. Emrinde yüz binlerce asker bulunan komutanlar ordunun sadece %1,5’un (yaklaşık sekiz bin civarı askerin) bir şekilde adının karıştırıldığı bir girişimi basit bir emirle sonlandırmaları mümkünken görevlerini yapmadı adeta kurgulanan olayların gerçekleşmesini beklediler.

Özel Kuvvetler komutanının görevi bu tür cuntalara karşı mücadele etmek olduğu halde Aksakkallı’da diğer komutanlar gibi kendi emrindeki askerleri darbeyi bastırmada kullanacağı yerde o onları darbe görüntüsü oluşturmada kullandıktan sonra halkı sokağa çıkmaya davet ederek sivil ölümlerin yaşanmasına ortam hazırladı.

Silahsız gariban 1.200 civarı Harp Okulu öğrencisini tatbikat denilerek otobüse doldurup götürdüler. Siyasiler ve komutanlar silahsız öğrencilerin kullanıldığı bir kalkışmayı hiç ölüm yaşanmadan silahlı askerlerle kolayca önleyebilecekken silahsız sivil vatandaşları sokağa davet edip ölümlere zemin hazırladılar. Komutanlarının emriyle köprüye götürülmüş öğrenciler bahane edilerek 16.000 harp okulu öğrencisini de okuldan attı birçoğuna müebbet hapis cezası verdiler.

Silahlı olduğu iddia edilen bir gruba karşı askerler sivil halkı sokağa davet edemez bu katliama davetiye çıkarmaktır, böyle bir kararı ancak bir kazanım elde etmek isteyen siyasetçiler verebilir. Ancak Fidan ve Aksakallı ekibi siyasilerin birlikte 249 kişinin ölmesi için ordunun bazı birimlerini harekete geçirdikten sonra halkı sokağa davet ettiği daha fazla ceset çıkmasını sağlayarak yapacakları zulümlere kılıf hazırladıkları görülüyor.

Mahkeme ifadelerinde bazı askerler 16 Temmuz günü Aksakallı’ın kendilerine işkence yaptığını belirtmelerinden anlaşılıyor ki Aksakallı’nın görevi darbeden sonra da devam etmiş. Bunlardan biri olan pilot Binbaşı Mehmet Sağlam Aksakallı’nın kendisini eşi ve kızlarının namusu ile tehdit ettiğini yaptığı yüz kızartıcı işkenceleri mahkemede anlatamayacağını söylüyor, Genelkurmay protokol subayı bir kadına da işkence yaptığı anlatılıyor
İşkence insanlık suçudur ve zaman aşımı yoktur. Bütün bunlarda sorumluluğu olan Aksakallı’yı kimse sorgulayamadı, olaylardaki rolüne ilişkin ne meclis komisyonuna ne mahkemelere ifade vermedi. Sadece kendisi için hazırlanmış özel celsede yazılı ifade ile yetindi. Ölümlerden sorumlu tutulması gereken biri ilk günden itibaren kahraman ilan edilip korundu bakalım bu oyun ne kadar sürdürecek.

15 Temmuz’la ilgili açıklanmamış pek çok soru var ve her geçen gün sorular artıyor ama hiçbiri cevaplanmıyor. Bu bir darbe değil bu derin devletin organize ettiği bir istihbarat operasyonu, operasyonun içinde MİT, asker, medya ve arka planda siyasiler var ancak ağır sansür ortamında şimdilik ortaya çıkmıyor.



 

Son güncelleme: 14:54 02.10.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı