• Turkhane Logo

Ahmet Dönmez: Cemaat gerçeğin kendisini bilmek istiyor

Gazeteci Ahmet Dönmez, Patreon hesabından yayımladığı bir yazısında, ‘cezaevlerini kana bulayacak bir isyan planı’ iddiasından bahsetmişti.

10:30 06 Aralık 2018 Perşembe
Ahmet Dönmez: Cemaat gerçeğin kendisini bilmek istiyor
Gazeteci Ahmet Dönmez, Patreon hesabından yayımladığı bir yazısında, ‘cezaevlerini kana bulayacak bir isyan planı’ iddiasından bahsetmişti.

Bu iddia Gülen Cemaati’ni neredeyse ikiye böldü, aynı zamanda 15 Temmuz darbesi, 17-25 Aralık operasyonları, AKP- Gülen Cemaati ilişkisini ve ihtilaf süreçlerini de gündeme taşıdı.

Ahmet Dönmez’le, cezaevlerinde isyan iddialarını, AKP ile ortaklık ve işbirliği sürecindeki yolsuzlukları, verilemeyen özeleştirileri, tartışmadan imtina edilenleri, kol kırılır yen içinde kalır zihniyetinin var olup olmadığını, tabuları konuştuk…

Dönmez, Gülen Cemaati içindeki son durumu şöyle tarif ediyor:


“İnsanlar “Acaba neye inanmalıyız” diye düşünüyor. Gülen’in gözünün içine bakıyor. Oradan bir açıklama bekliyor. Peki, ya Gülen hayatta olmasaydı ne olacaktı? Yegâne pusula olarak Gülen’i gören, ondan gelecek bir ifade ile yönünü tayin eden, bir açıklama gelmezse yalpalayan, hatta aklına mantığına uysa bile duyguları ile aksi yönde refleks geliştirebilen bir kitle var.

Gülen’in, şimdi de kafesin kapısını açarak iradeleri azat etmesi gerek. Bu kadar ağır bedeller ödendikten sonra ve zoraki de olsa dünyaya bu kadar açıldıktan sonra şimdi de yapılmazsa bu, hiç bir zaman yapılamaz. Ki bunun işaretlerini görüyorum.”

Ahmet Dönmez’e, yazısında “15 Temmuz cemaati suça bulaştırma operasyonuydu” ifadesini soruyoruz. Siyasilere yönelik seks kasetleri, sınav sorularının çalınması ve yolsuzlukları gizleme konusunda, bir suç ortaklığı yaptı mı? Konu neden açıklığa kavuşmuyor bir türlü? 

“Bu durum ganimet savaşına benziyor. Zamanında yanlışlar halının altına süpürüldü. Suç kategorisine sokulabilecek yanlışlar yapıldı. Aslında (başta) pırıl pırıl çocuklardı. Ama AKP ile işbirliği içinde güç zehirlenmesi yaşandı.”

Nasıl bir güç zehirlenmesi?

“Süreçler kötüye giderken ve burada artık bedel ödenmeye de başlandığında yanlışları bilip de susanlar artık konuşmaya başlar. Birçok şeyi bu zaman zarfında öğrendim. Bir gazeteci olarak bilmemenin ayıbı daha fazla. Ama bildikten sonra susmanın, yazmamanın ayıbı kat kat fazla. Bugün Gülen hareketinin şeytanlaşmasında kolaylaştırıcı işlev gören unsurların tamamı bahsettiğim yapılanmanın faaliyetleriyle ilgili…

Yüzüklerin Efendisi’ndeki yüzük metaforu gibi bu; yüzüğü atmanız gereken zamanda atmayıp, “şimdi de ben hükmedeyim” bencilliğine düşülmesi… O yüzüğü gereken zamanda atmadığınızda, bertaraf etme iddiasıyla geldiğiniz hastalıkları ortadan kaldırmayıp, onu çeşitlendiriyorsunuz. Daha önce ‘Kemalistçesi’, ‘Siyasal İslamcası’ varsa örneğin, ‘sizce’sini üretiyorsunuz. Güç sizi ele geçirmiş oluyor…”

Fetullah Gülen bir mülakatta, “(dönemin Genelkurmay Başkanı) Hulusi Akar’ın uzun zamandır bir darbe hazırlığı içerisinde olduğunu duyuyordum” demişti. Bu hazırlık bilinen bir şey idi ise, Cemaat bile bile mi bir komplo içine sürüklendi?

Dönmezin cevabı:

“Gülen’in söylediği o sözlerin açılımının yapılması gerekiyor. Cemaat içerisinde hiç de küçümsenmeyecek büyüklükte bir kesim cevap bekliyorsa, verilmesi gereken cevaplardan biri de kesinlikle bu. Hizmet hareketinin yönetimi ne tür tedbirler aldı ve neden ifşa edilmedi? Gülen her hafta düzenli olarak konuşan ve mesajlarını veren bir lider, bu mesajı rahatlıkla verebilirdi. Çok meşru bir sorudur ve cevap verilmediği her gün rahatsızlıklar artacaktır.”

Cezaevlerindeki isyan planı iddiasını, Gülen’in yaşadığı kampa çok yakın olan, oraya sıkça gidip gelen birinden duyduğunu söyleyen Ahmet Dönmez, iddiayı teyit etmek için Gülencilerin üst düzey isimlerine de sorduğunu ve bir anda herkesin bu haberi doğruladığını söylüyor.

Dönmez, söz konusu iddia üzerinde çalışmanın, Gülen Cemaati’nin bazı kesimlerini rahatsız ettiğini de dile getiriyor ve bu iddianın 15 Temmuz’u planlayanlarla bağlantılı olabileceğine dikkat çekiyor. Ve ekliyor:

“Sanki üzerlerinden örtü alınmış gibi tepki veriliyor. Gülen’in yanı başından ve yıllardır tanıdığı ve çok önemli görevleri verdiği birisinin hemen yan odadan böyle bir şeye yeltendiği iddiası, siz de takdir edersiniz ki, ilk anda çok sarkastik duruyor…”

Ahmet Dönmez, bu iddiadan önce 15 Temmuz darbe girişimini ele aldığı uzun bir yazı dizisine imza atmıştı web sitesinde. Devam ediyor:

“Özellikle 15 Temmuz yazı dizimden sonra insanlar benimle konuşmak konusunda çekimser davranıyorlardı. Görüşmek istediğim kişiler ‘ben seninle görüşmem’ diyor. Nedeni ise yazı dizimin içeride, belli yerlerde büyük rahatsızlık oluşturduğu… İçeride ne olursa olsun ‘dışarıya duyurmayalım’ diye, sizin yazmanızı istemedikleri için konuşmak istemeyenler var…”

Aynı kişi ya da kesimlerin 15 Temmuz’da sahne aldığını söylüyor:

“Cezaevlerinde isyan girişimi iddiası, hala bir iddia. Fakat cemaatin resmi sözcüsü olan vakıf, bunu üstü kapalı teyit ettiğine göre, bu iddianın gerçekliğini de kabul edebiliriz. Açıklamanın Gülen’in bilgisi dâhilinde yapıldığını biliyorum. Eğer bu böyle ise, hiç şüphem yok ki, 15 Temmuz’da da sahne aldılar. 15 Temmuz bana göre, Hitler’in Reichstag yangınının, 2016 versiyonudur. Ama cemaatten bağımsız gerçekleşmiş bir komplo değil.”

Açıklamalarında 15 Temmuz’u cemaat içinde bir gruba dayandıran ve Fetullah Gülen’i hep bir kenara koymaya çalışan Dönmez’e göre Gülen affedici olduğu için beraber yürüdüğü insanları kendisinden uzaklaştırmıyor. Ama bu affediciliğin şu anda Türkiye’de onbinlerce insanın tutukluluğu, işsizliği ve yoksulluğu ile sonuçlandığı gibi bir sonucu da ‘bu affediciliğin adil olmadığına’ dair bir kanaatle tamamlıyor. Şöyle konuşuyor:

“Adil olmadığını düşündüğüm için yazılarımı bu kadar rahat yazıyorum. Bunun risklerini ve komplikasyonlarını göze alarak yazıyorum… Hiçbir şekilde bunu ben de mantığıma oturtamadığımdan... Eşi müebbet mahkûmu olmuş insanlar ‘biz gerçekleri bilmek istiyoruz, lütfen yazmaya devam edin’ diyorlar artık. Burada mağduriyetlerin arkasına sığınılamayacak derecede mağdur kesimlerden destek olduğunu söylemek isterim. Bu şu demek: Kimse körü körüne bir bedel ödemek istemiyor artık. Gerçeğin kendisini bilmek istiyor. Bunun da bir dip dalgaya dönüştüğünü görüyorum.”

Gelelim 17-25 Aralık operasyonlarına. Dönmez, Cemaat medyasında otosansürün varlığının altını çiziyor:

“Yolsuzluk haberleri yapardım, basılmazdı. O yüzden 17 Aralık operasyonunda cemaat inandırıcılığını yitirmişti.”

Ve devam ediyor:

“Bizim toplumda mutlaka hayatı bir siyah beyaz ayrımında yaşıyoruz. Daima bir ‘savaş’ halindesiniz ve ‘yanlışları konuşarak karşı tarafa koz vermemelisiniz’ gibi sakat bir de bakış açısı var. 1994’ten itibaren AKP’li belediyelerin ya da Erdoğan’ın hiç yolsuzluğu yok muydu; yığınla vardı.

Yolsuzlukla ilgili haberleri girilmeyen ve bundan sürekli şikâyetçi olan bir muhabir pozisyonunda kaldım yıllarca. Dershanelerin kapatılmasından sonra, 17 Aralık operasyonları yapılırken de cemaatin tavrına insanlar inanmadı. ‘Senin yolsuzluk gibi bir derdin olsa biz bunu geçmişte görürdük’ dediler…”

Gazeteci Dönmeze göre, Cemaat ve AKP kavgasının arka planında paylaşılamayanın ne olduğu konusunda pek çok açıklama var, ama esas olan güç mücadelesi:

“Burada bir paradigmalar savaşı var. Tek bir açıklaması yok. Özetle söylemem gerekirse Gülen hareketi içerisinde gücü tadan ve devletin gayr-i meşru gücü ile zehirlenen grup, AKP ve birlikte hareket ettiği güçler tarafından elimine edileceğini anladığında, bunu kaybetmemek için bir güç mücadelesine girdi. Ancak bunu bir güç mücadelesi olarak yansıtmadı. En başta kendi tabanını manipüle etti. Devletin gücüyle zehirlenmiş bağımlı hale gelmiş bir grubun girdiği bir güç mücadelesi var.”

Gülen Hareketinin artık geleceği bireyselleşmesi gerektiğini söyleyen Dönmez, Gülen’in artık mensuplarının akıllarını özgür bırakması gerektiğini savunuyor:

“Gülen Hareketi artık kendi mensuplarının akıllarını özgür bırakmalı. Esir mi almıştı diyeceksiniz; bir nevi öyle. Bunun sebebi de Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik şartları gereği ‘gizil’ ve katı disipliner bir yapılanmaya gidilmesiydi. Eğer devlet yapısı ve sosyoloji, size gizlenmeyi dayatıyorsa, bu gizli yapılanma mutlak surette bir katı hiyerarşik disiplinle hareket etmeye zorlar sizi. Bu da mutlak itaati mecbur kılar.

Mutlak itaat hareketin olmazsa olmazlardan biriydi. Hatta mottolarından birisi “gassalın elindeki meyyit gibi olacaksın” idi. Bir ölü, yıkayıcısının elinde ne kadar irade sahibi ise, sen de bu hiyerarşi içerisinde o kadar irade sahibi olacaktın. Bu esir almak değil de nedir?”

Gülen Cemaati Kürt sorununda sertlik yanlısı oldu, diyalog ve barış sürecinde net bir duruş ortaya koymadı. Kollektif haklar ve yerel yönetimlerin güçlenmesi konularında fikir üretmedi. Zaman zaman polis ve asker içindeki gücüne güvenerek Sri Lanka modelini önerdiği bile oldy. Şimdi bu konuda da bir fikir ayrılığından bahsediliyor. Gerçekten öyle mi?

Ahmet Dönmez’in buna dair görüşleri şöyle:

“Özellikle hizmet hareketi tabanı, kitlesel kıyımın muhatabı olduğunda, yakın tarih sorgulamasına girişti. Devletin yakın tarihteki bütün izlemiş olduğu politikaları yeniden gözden geçirdi. Bir empati ihtiyacı duyuldu. Özellikle söylemek istediğim, her şeye rağmen bu yaşadığı zorlu süreç, cemaatin lehine sonuçlanabilir. Bir özeleştiri ve empati sayesinde…”

Ahmet Dönmez yazı ve iddialarıyla Gülen Cemaati’ni eleştiriyor ama her kesimi özeleştiriye davet ediyor:

“Türkiye’de özeleştiri yapması gerekmeyen tek bir kimse ve tek bir grup dahi yok. Hele şu son Ergenekon mütalaasını gördükten sonra, hastalığın ne kadar kronik olduğunu bir kere daha anladım. ‘Türkiye’de Ergenekon yoktur’ ya da ‘derin devlet yoktur’ diyen hiç kimse cemaate özeleştiri yap diyemez. Ama bence cemaat de bu fasit daire tuzağına düşmemeli. Artık küresel düşünüyor ve dünyada var olmak istiyorsa Türkiye’yi kendi haline bırakıp kendi kendisi ve kendi geleceği için bir muhasebe yapmalı.”
 

Son güncelleme: 10:30 06.12.2018
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı