• Turkhane Logo

TSK’daki tecrübe kaybı Doğu Akdeniz’de kayıp olarak dönüyor

Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Türkiye her geçen gün mevzi kaybediyor. Hamasi nutukların dışında Türkiye’nin deniz alanlarında yaşananların ve kayıpların analizi…

14:29 17 Ağustos 2020 Pazartesi
TSK’daki tecrübe kaybı Doğu Akdeniz’de kayıp olarak dönüyor
Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Türkiye her geçen gün mevzi kaybediyor. Hamasi nutukların dışında Türkiye’nin deniz alanlarında yaşananların ve kayıpların analizi…



Bold Medyadan Fatih Yurtseverin haberine göre Doğu Akdeniz’de Ne Oluyor?Erdoğan rejimi; Libya ile olan silah ticaretini örtmek ve yapılan faaliyetlere ilişkin kamuoyu desteğini almak için, Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşması imzaladı. Yapılan yoğun propaganda faaliyetleri sonucunda, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yaşadığı yalnızlığın bu anlaşma ile giderildiği, anlaşmanın geçerli olabilmesi için Ulusal Mutabakat Hükumetine silah yardımı yapılması gerektiği konusunda kamuoyu ikna edildi. Oluşturulan yoğun milliyetçi söylem nedeniyle de aksini iddia edebilecek insanların devlet düşmanı olarak etiketlenme ihtimali, aklı selim sahibi aydınları susturdu.

Ulusal Mutabakat Hükumeti ile yapılan anlaşma ve Erdoğan rejiminin Libya’daki faaliyetleri; daha önce Katar ile birlikte İhvan Hareketine verilen destek nedeniyle oluşan BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’dan müteşekkil Türkiye karşıtı koalisyonun, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail yakınlaşmasına neden oldu. Nihayetinde Doğu Akdeniz’de Türkiye için en kötü senaryo olan Mısır ve Yunanistan arasında MEB Sınırlandırma Anlaşması imzalandı. Mısır bu anlaşma ile Yunan adalarının da MEB’i olduğunu kabul etti. Fransa askeri olarak Yunanistan’ı destekleme kararı aldı, bölgeye fırkateyn ve amfibi hücum gemileri gönderdi, Güney Kıbrıs’a Garanti Anlaşmalarının hilafına Rafale savaş uçakları konuşlandırdı.


Erdoğan rejimi alışıla geldiği üzere, Mısır ve Yunanistan arasında yapılan anlaşmanın yok hükmünde olduğunu ilan ederek, daha önce Şansölye Merkel’in devreye girmesiyle iptal edilen sismik araştırma faaliyetinin tekrar yapılacağını duyurdu. İptal edilen NAVTEXT yeniden ilan edilerek sismik araştırma gemisi MTA Oruç Reis Antalya Limanı’ndan bölgeye intikal ettirildi. Ancak burada bir husus ustalıkla kamuoyunun dikkatinden gizlendi. NAVTEXT sahası anlaşma yapılan sahayı kapsamıyor. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan şey yapılan anlaşmayı tanımadığını, fiilen denizde yapılacak faaliyetler ile göstermekti. Şu an Oruç Reis’in sismik araştırma yaptığı saha, Türkiye’nin BM’ye deklare ettiği kıta sahanlığı sınırları içerisinde yer alıyor. Yunanistan’ın henüz bu alana yönelik fiili bir ilanı yok. Bu nedenle yapılan NAVTEXT ilanı iç kamuoyunun gazını almaya yönelik bir faaliyet. Türkiye’nin milli menfaatlerine hizmet etmiyor.

Türkiye ve Yunanistan arasında daha önce yaşanan krizler dikkatlice incelenirse, her iki ülkenin krizleri zaman zaman iç politikada yaşanan tıkanıklığı aşmak için kullandıkları görülecektir. Erdoğan rejimi şu anda ülke içerisinde bir sıkışmışlık hali yaşıyor. Halkın tekrar bir milli dava etrafında kenetlenmesi ve ekonomik krizi sorgulamaması gerekiyor. Anlaşıldığı kadarıyla da Erdoğan rejimini dışarıdan destekleyenler de Türkiye üzerinden çıkaracakları krizler ile bölgeyi yeniden dizayn etmeyi hedefliyor.

Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı fiili olarak AB’den istediği desteği alamaması, Fransa’ya alan açarken, Almanya’nın soruna müdahil olmasına, belki de kapalı kapılar arkasında Erdoğan rejime taviz vermesine neden oluyor. Amerika şimdilik sessiz bir şekilde olayları izlerken, krizin büyümesi durumunda ortamın sakinleşmesi için kendi kapısının çalınacağını biliyor. Bölgede yalnızlaşan Türkiye, kriz anında ABD’nin desteğine daha fazla ihtiyaç duyacak. Kriz ile eş zamanlı olarak Kongre’nin F-16 modernizasyonu için satılacak parçalara ambargo uygulanmasına karar vermesi de yakın vadede ABD’nin Türkiye’yi hem Suriye hem de Libya’da daha fazla taşeronluğa zorlayacağının işareti olarak değerlendirilebilir.

Koşullar böyle iken bir hususu daha akılda tutmakta fayda var. TSK’da ciddi bir tecrübe kaybı yaşandı. Özelikle de deniz kuvvetlerinde şu an gemi komutanı olan subayların bir kısmı, kriz anında doğru muhakeme yapabilmek için gerekli olan tecrübe ve bilgiye sahip değil. Mavi Vatan söylemleri altında bu husus gizlenmeye çalışılsa da gemi komutanları tarafından verilen yanlış kararlar krizin kontrolden çıkmasında neden olabiliyor. Daha önce verilen yanlış karar sonucunda, Fransız gemisinin atış kontrol radarı üzerinde bulunan kamera ile takip edilmesi Türkiye ve Fransa arasında kriz çıkmasına neden olmuştu.

Benzer bir hadise geçen hafta Kemalreis ve Limnos gemileri arasında yaşandı. Erdoğan rejimi olayı gizlemeye çalışsa da Yunan medyası her iki gemi arasında bir kaza yaşandığını ve gemilerin hasar aldığını duyurdu. İddiaya göre; Yunan gemilerine Oruç Reis gemisinin 6000 metre yakınına girmemeleri gerektiği konusunda emir verildi. Limnos gemisi Oruç Reis gemisinin sancak tarafından iskele tarafına geçmek için manevra yaptığı esnada, Kemalreis’in araya girmesi ile kaza meydana geldi. Kemalreis helikopter platformu sancak tarafından hasar aldı. Mili Savunma Bakanlığı iddialar üzerinde Kemalreis gemisine ait pruva-iskele taraftan çekilmiş görüntüleri kamuoyu ile paylaştı. Verilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Kemalreis refakat görevine devam etmiyor, Akdeniz Kalkanı harekâtına iştirak ediyor. Yapılan görev değişikliği iddiaları kuvvetlendiriyor.

Bu konuda bir diğer önemli gelişme de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları ile harekatın icra edildiği Donanma Komutanlığı karargahını ziyaret etmesi. Normal koşullar altında politik sonuçları olacak veya harekatın gelişimine göre siyasi direktife ihtiyaç duyulacak faaliyetler Deniz Kuvvetleri Harekât Merkezinden yönetiliyordu. Ancak son harekât, açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla Donanma Harekât Merkezi’nden yönetiliyor. Anlaşılan Hulusi Akar Kemalreis’in neden olduğu kazadan memnun değil, gerginliğin kontrolsüz tırmanmasını istemiyor, durumu kontrol altına almak için de bu ziyareti yapmış, görünüyor.

Sonuç olarak yapılan faaliyetler Erdoğan Rejimi ve destekçilerinin amaçlarına hizmet ediyor. Mavi Vatan efsanesi etrafında koparılan fırtına Türkiye’yi yalnızlaştırıyor ve her geçen gün irtifa kaybetmesine neden oluyor. Oluşturulan milliyetçi dalga ve hain ilan edilme korkusu da doğru soruların sorulamamasına neden olduğu için Erdoğan rejiminin söylemi şimdilik kitleleri uyutmaya devam ediyor.



KAYNAK: KaranlıktakiAydınlık

Son güncelleme: 14:29 17.08.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı