• Turkhane Logo

Durmuş Yılmaz: İktidar, Türkiye'yi 2001 krizine geri götürüyor, IMF'ye muhtaç hale getiriyor

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 2001’de imzaladığı, ağır koşullar içeren stand by anlaşması 2008’de sona eren Türkiye’de, iktidarın IMF ile yeni bir anlaşmaya gideceği iddiaları, iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmaları başlattı.

12:26 26 Eylül 2019 Perşembe
Durmuş Yılmaz: İktidar, Türkiye'yi 2001 krizine geri götürüyor, IMF'ye muhtaç hale getiriyor
Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 2001’de imzaladığı, ağır koşullar içeren stand by anlaşması 2008’de sona eren Türkiye’de, iktidarın IMF ile yeni bir anlaşmaya gideceği iddiaları, iktidar ile muhalefet arasında sert tartışmaları başlattı.





Ahvalden Zülfikar Doğanın haberine göre IMF kuruluş anlaşmasının 4. Maddesi kapsamında, her yıl yapılan rutin incelemeler için 12 Eylül’den bu yana Türkiye’de olan IMF heyetinin, muhalefet partileri CHP ve İYİ Parti’den isimlerle görüşmesi, hükümetin ve AKP’nin tepkisine neden oldu. 


Ankara’nın merkezindeki Hilton otelinde, gündüz gerçekleşen ve medyanın da takip edip görüntülediği buluşmanın, iktidar sözcüleri tarafından “esrarengiz gizli görüşme” olarak nitelendirilmesi, muhalefetin alay konusu oldu. Hazine ve Maliye Bakanlığı IMF’yi şeffaf olmamakla suçlarken, AKP sözcüsü Ömer Çelik muhalefetin IMF heyetiyle gizlice görüştüğünü öne sürdü. İktidara yakın Sabah Gazetesi ise eski Hazine Müsteşarı ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak ile İYİ Parti Milletvekili ve eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ı “IMF ile gizli görüşmede ne konuştuklarını” açıklamaya çağıran manşetlerle çıktı. 

IMF ile imzalanan 2001 anlaşması sürecinde, Hazine Müsteşarı olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, 2002’de AKP iktidara geldikten sonra, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile de bir süre çalıştı. Durmuş Yılmaz ise 2006 yılında Babacan tarafından Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilerek 2011’e kadar bu görevi sürdürdü. 

Dolayısıyla IMF’nin Ankara’da görüştüğü muhalefet partilerine mensup her iki isim de, gerek AKP iktidarı öncesinde gerekse AKP iktidarında ekonomi yönetiminin tepe noktalarında görev yapan, Türkiye-IMF ilişkilerine yakından vakıf olan ekonomideki gelişmeleri yakından bilen ve izleyen kişiler.

Durmuş Yılmaz, “gizli görüşme” iddialarının aksine, davetin IMF’den geldiğini dile getirerek, görüşmede neler konuşulduğunu Ahval’e anlattı.

Görüşmenin 30 dakika sürdüğünü söyleyen Yılmaz, IMF Avrupa Direktörü Poul Thomsen’in heyette yer almasının “olağan bir durum” olmadığını kaydetti. Yılmaz, hükümetin IMF ile bir anlaşma düşüncesinde olup olmadığı konusundaki görüşünü şöyle ifade etti; “Rutin 4. Madde konsültasyonunda IMF Türkiye masası şefi, IMF Türkiye temsilcisi, IMF uzmanları yer alır. Üst düzey yöneticilerin heyette olması olağan değildir. Böyle bir durum daha önemli bir müzakere olduğunu gösterir. O nedenle, Avrupa Direktörünün Ankara’ya gelmesi dikkat çekici. IMF heyetinin açıkladığı ön raporda, hükümete verdiği ödevlere bakıldığında da ciddi ve ağır şeyler isteniyor.”

Durmuş Yılmaz, IMF heyetinin üç soru sorduğunu belirterek; “Benden genel bir ekonomik değerlendirme yapmamı, faizler düşmesine rağmen TL’deki istikrarı neye bağladığımı, bir de şu andaki sorunlar ve gidişattan çıkış için neler yapılması gerektiği konusunda değerlendirmelerimi öğrenmek istediler. Biz soruları yanıtladık, onlar sadece not aldılar. Herhangi bir yorum ya da ifadede bulunmadılar” dedi.

Ahval’in “Siz sorulara hangi yanıtları verdiniz?” sorusuna Yılmaz şu karşılığı verdi;

“Birinci soruya karşılık dedim ki, bu ülke şu anda kamudan, yönetimden kaynaklanan birkaç sorunun sonucunu yaşıyor. Öncelikle yönetimde şeffaflığı kaybettik. İkincisi veri güvenilirliği yok. Ekonomik verilerin doğruluğu ve gerçekliğini bilmiyoruz, emin değiliz. Dolayısıyla değerlendirme yapmakta güçlük çekiyoruz. Üçüncüsü hesap verilebilirlik yok. Bir sürü yanlış yapılıyor ama iktidar, eylemlerinin sonuçlarını, sorumluluğunu üstlenmiyor. Hemen bir dış güçler bahanesi icat edip işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Yanlışlar kabullenilmeden yeni yanlışlara geçiliyor. Geçmişte Türkiye’yi krize götüren ortamın bir benzeri yaşanıyor. İktidar hızla Türkiye’yi 2001 krizine benzer bir sürece doğru geri götürüyor. 1991’de, 1994’te, 1999’da, 2001’de yapılan aynı yanlışlar bizi IMF kapısına muhtaç etti. Şimdi de aynısı yaşanıyor.”

Yılmaz, faizlerin art arda ve yüksek oranlarda düşürülmesine karşılık, TL’de ve dövizde nispeten istikrarlı bir tablonun görünmesi konusundaki ikinci soruya verdiği yanıtı, Ahval’e şu sözlerle aktardı;

“Evet, faiz düştü. Bunun ana nedeni, Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanının ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ teorisine gerçeklik kazandırmaya mecbur edilmesi. Ekim’de meclis açıldığında da AKP Grubunda Cumhurbaşkanından sürekli bunu dinleyeceğiz. Ama asıl neden, ekonomi büyümüyor. Çarklar durdu.  Türkiye ekonomisi, sanayii ithalat yapmıyor. Sanayide kapasite kullanımı yüzde 60’a indi. Sanayi üretim için gerekli ara malı, hammadde ithal etmiyor. İthalat olmayınca dövize talep geriliyor, döviz düşüyor. İthalat durunca, cari fazla veriliyor. Buna bakıp ekonomi dengeleniyor demek totolojidir! Elimizde belge yok ama bir de şöyle bir durum var; enerji KİT’leri yasal hakları doğrultusunda ithalat için döviz alıyorlar. Ancak ekonomi küçüldüğü, enerji ithalatı da azaldığı halde yine döviz alıyorlar.

Bu dövizi Merkez Bankası’na veriyorlar. Kamu bankaları ve enerji KİT’leri üzerinden Merkez Bankası bu dövizleri piyasaya sürüp, kurları baskılıyor. Swap piyasasında TL için kullanıyor. Buna rağmen dövize talep yüksek kalmaya devam ediyor. Hükümet enflasyon düştü diyor ama veri güvenilirliği yok. Hükümetin yaptığı gibi ben yarın enflasyonu hemen sıfırlarım. Çarkları durdurup, üretimi, ithalatı, talebi, tüketimi kısıp, cari fazla verdiririm. Enflasyonu da sıfıra düşürürüm. Arka kapı politikasıyla kamu bankaları ve enerji KİT’lerini devreye sokup, kuru da baskılarım. Peki, bu nereye kadar gider? Ekonomik durgunluk derinleşiyor. Türkiye ekonomisi şu anda tüketim ve talep üzerine oturuyor ama her ikisi de durmuş vaziyette.”

Eski Merkez Bankası Başkanı ve İYİ Parti Milletvekili Durmuş Yılmaz, IMF heyetine bu tablodan çıkış konusunda görüşlerini aktarırken, genişlemeci maliye politikalarının etkili olabileceğini ifade ettiğini, ücretlerin, dar gelirli geniş kesimlerin reel gelirlerinin artırılması gerektiğini söylediğini vurguladı. 

Yılmaz, bu çerçevede IMF heyetinin üçüncü sorusuna verdiği yanıtı Ahval’e açıklarken şunları söyledi:

“Türkiye’nin toplam borçlarının milli gelire oranı yüzde 32. Pek çok gelişmiş ülkede bu oran yüzde 100 ve üzerinde. Türkiye’nin durumundaki ülkelerin çoğunda daha yüksek. Maastrich kriterlerine göre de yüzde 60’a kadar marj var. Yani Türkiye’nin genişlemeci maliye politikaları için ciddi bir marjı var. Bunu uygulayabilir. Kamu çalışanlarına yüzde 4+4 yerine, çok daha yüksek maaş zammı verilebilir. Alt gelir grupları çok sıkıntıda. Asgari ücretli, emekli kesimler var olan tüm gelirlerini harcıyor. Harcamak zorunda. Bu geniş kesimlerin reel ücretleri artırılabilir. Çünkü bu kesimler zaten zor geçiniyor. Artan gelirini de harcayacak, tüketecek. İyi durumdaki orta ve üst gelir grupları ise ya borç ödüyor ya tasarruf ediyor. Yeni yatırıma, harcamaya gitmiyor.

Tüketimi, talebi, harcamaları artırmak için ücretli, maaşlı, dar gelirli kesimlerin gelirini, alım gücünü artırmak gerek. Hükümet, Merkez Bankası’nın kârından 38 milyar temettüyü, ihtiyat akçesi, kefen parasından 40 milyar TL’yi bütçeye aktardı.  Bu para belirttiğim geniş kesimlerin gelirini artırmak için kullanılabilirdi. Daha yüksek maaş zamlarıyla, harcamaları, tüketimi canlandırabilirdi. Oysa hükümet Merkez Bankası’ndan aktardığı 80 milyar lirayı, KÖİ (Kamu-Özel İşbirliği) projelerinin garantilerine, kendine yakın müteahhitlerin borç ödemelerine, batık kredilerine destek için kullandı. Müteahhitleri kurtarmaya çalıştılar. IMF heyetine de söyledik, KÖİ projelerinden bütçeye, hazineye gelen yük nedir, muhalefet olarak biz bilmiyoruz. Bütçenin hali ortada. Bu yüzden mi çalışanların zamları düşük tutuluyor? Veriler sağlıklı ve güvenilir değil. Biz bazı hesapları el yordamıyla yapıyoruz.”

Yılmaz, Ahval’in IMF ile yeni bir stand by anlaşması ihtimaline ilişkin sorusuna ise IMF’nin açıkladığı ön rapordaki uyarı ve taleplerin, bu konuda ciddi işaretler içerdiği karşılığını verdi. “IMF yaptığı açıkladığı raporda hükümete çok önemli ödevler vererek gitti” diyen Yılmaz şunları söyledi:

“Ön raporda çok kritik tespitler ve hükümetin hemen yapması istenen düzenlemeler var. Meselâ IMF, BDDK’nın bankalarla ilgili yaptığı stres testine güvenmediğini, batık kredilerin daha yüksek olduğunu düşündüğünü söylüyor. Bunun için de BDDK dışında, üçüncü kişilere bankalar için yeni bir stres testi yaptırılmasını şart koşuyor. Yani bir uluslararası kurum veya IMF’nin kendisi tarafından yapılacak bir yakın incelemeyle bankaların gerçek durumunu görmek istiyor. Bu ciddi bir uyarı. Yap-İşlet-Devret ve KÖİ projelerinin finansmanının bütçeye alınıp, şeffaf şekilde gerçek yükün açığa çıkması için yasa çıkartın diyorlar. Türkiye Varlık Fonu’nun kaynaklarının, yönetim ve denetiminin bütçeye alınmasını istiyor. Kısaca IMF, bütçe dışı, denetimsiz, keyfi harcamaya müsait fon ve kaynakların, denetime alınmasını, şeffaflaştırılmasını şart koşuyor.

Buna benzer daha pek çok uyarı, talep ve koşul var. Dikkat çekici olan, bu taleplerin büyük bölümü, IMF ile 2001’de yapılan stand by anlaşmasında şart koşulan, Türkiye’den yapması istenen düzenlemelerle örtüşüyor. Biz geçmişte yanlış politikalarla ekonomiyi krize soktuk. IMF’ye gittik, altı yıl ağır bir bedel ödedik. 2001 anlaşması imzalandığında o zaman herkes bizimle alay ediyordu. Alınan kredi (28 milyar dolar) ve faizi o kadar yüksekti ki, IMF, Türkiye’ye verdiği kredinin faiziyle, çalışanlarının maaşını ödüyordu. 2008’de anlaşma bittikten sonra, IMF darboğaza girdi. 750 kişiyi işten çıkarttı. Yeni fon yaratmak için üyelerden ilave katkı istedi.  Şimdi bu hükümet, geçmişte yapılan yanlışları yineliyor ve ülkeyi 2001’deki kriz ortamına geri götürüyor. Yeniden IMF kapısına muhtaç hale getiriyor.”   


Kaynak: Ahval

Son güncelleme: 12:26 26.09.2019
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı