• Turkhane Logo

ABD Dışişleri’nden Türkiye raporu: İşkence, kötü muamele, zorla kaçırılma…

ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunu açıkladı. Türkiye ile ilgili işkence, kötü muamele, zorla kaçırılma ve keyfi tutuklamalar konusundaki uyarılar dikkat çekti.

11:16 13 Mart 2020 Cuma
ABD Dışişleri’nden Türkiye raporu: İşkence, kötü muamele, zorla kaçırılma…
ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunu açıkladı. Türkiye ile ilgili işkence, kötü muamele, zorla kaçırılma ve keyfi tutuklamalar konusundaki uyarılar dikkat çekti.




Amerika Birleşik Devletleri, her yıl düzenli olarak yayımladığı insan hakları raporunda bu sene de Türkiye’deki ihlallere yer verdi. Türkiye’ye 72 sayfanın ayrıldığı raporda özgürlüklerin kısıtlanmasından, azınlık ve işçi haklarına kadar çok sayıda başlık yer aldı.


ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo tarafından sunulan raporun ilk kısmında Türkiye’nin siyasi ve idari yapısının yanı sıra 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar detaylandırıldı.



11 Mart tarihli rapor, Türkiye’deki “önemli” insan hakları ihlallerden bazılarını şöyle sıraladı: Yargısız infaz, gözaltında şüpheli ölümler, kaçırmalar, işkence, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar, ifade ve basın özgürlüğüne kısıtlamalar, sansür, toplanma özgürlüğüne kısıtlamalar, kadın ve eş cinsel bireylere yönelik şiddet ve azınlıklara yönelik baskılar.

Raporun Türkiye bölümünde “Bireyin Onuruna Saygı”, “İşkence ve İnsanlık Dışı Muamele”, “Keyfi Gözaltılar”, “Cezaevi Koşulları”, “Toplanma Özgürlüğü”, “İfade ve Basın Özgürlüğü”, “İnternet Özgürlüğü”, “Seçimler ve Siyasete Katılım” gibi başlıklar altında uygulamalar değerlendirildi.

İşte rapordan öne çıkan başlıklar:

15 TEMMUZ SONRASI TASFİYELER

2016 yılındaki darbe girişiminden beri, 45 bini polis ve askeri personel olmak üzere 130 bin devlet memuru görevlerinden atıldı, yargı mensuplarının 3’te biri görevlerinden alındı.
80 bin kişi gözaltına alındı ve tutuklandı, 1500 sivil toplum kuruluşu terörle ilgili suçlamalar nedeniyle temel olarak din adamı Fethullah Gülen hareketi ile bağlantılı oldukları iddiası ile kapatıldı.

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ CEZASIZ KALDI

Türkiye’de hükumet insan hakları ihlallerinin şüphelisi güvenlik güçleri ve devlet görevlilerini araştırma, soruşturma ve cezalandırma konusunda “sınırlı adımlar” attı. Bu kişilerin cezai sorumluluktan “dokunulmazlığı” konusu bir problem olarak hala devam ediyor.

MİT MENSUPLARI VE GÜVENLİK GÜÇLERİNE DOKUNULMAZLIK

Yasalarla Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensuplarının soruşturmalara karşı dokunulmazlığı garanti edildi ve terörle mücadelede bulunan güvenlik güçlerinin yargısız infazları ve insan hakları ihlalleri soruşturulmadı. Soruşturmalar izne bağlandı.

Ulusal ve uluslararası insan hakları kuruluşları özellikle gözaltındaki kişilere işkence ve insani olmayan muameleleri güvenilir kanıtlara dayanarak rapor etti; insan hakları kuruluşları bu ihlallere karşı yeterli adımlar atılmadığını bu kanıtlar eşliğinde iddia etti.

Türk hükumeti, bu ihlalleri gerçekleştiren kişileri disipline etmeye yönelik attığı adımları ve eğitimleri hakkında kamuoyuna bilgi sunmadı. Hatta bazı durumlarda devlet görevlileri ihlale maruz kalanlara dava açtı ve mahkemelerde onları tehdit etti.

ZORLA KAÇIRILMA VE KAYBOLMALAR

Türkiye’deki ulusal ve uluslararası insan hakları grupları ortadan kaybolmaları güvenilir kanıtlara dayanarak rapor etti.

HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu yılın ilk 7 ayında 28 ortadan kaybolma ve kaçırılma vakası tespit etti.

Şubat ayında kaçırılan Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen 6 kişiden 4’ü bir anda Ankara TEM Şube Müdürlüğünde Ağustos ayında ortaya çıktı.

16 Şubat’ta ortadan kaybolan Erkan Irmak, 21 Şubat’ta ortadan kaybolan Salim Zeybek, 13 Şubat’ta ortadan kaybolan Özgür Kaya, 13 Şubat’ta ortadan kaybolan Mikail Ugan Ağustos ayında bir anda Ankara TEM Şube Müdürlüğünde ortaya çıktı.

19 Şubat’ta ortadan kaybolan Mustafa Yılmaz, 7 Şubat’ta ortadan kaybolan Gökhan Türkmen Kasım ayında Ankara’da bir anda “bulundu”.

Görgü tanıkları, Şubat ayında 40 civarında sivil kıyafetli polisin Mustafa Yılmaz ve Gökhan Türkmen’i kaçırarak plakasız bir “panelvan” araçla götürüldüğünü ifade etti.

Hükumet zorla kaybedilmeleri engelleme, araştırma ve cezalandırma konusunda herhangi bir bilgi sunmadı.

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE

Türkiye’de yasalar işkence ve diğer zalimce, insani olmayan, veya aşağılayıcı muamele ve cezalandırmayı yasaklıyor ancak ulusal ve uluslararası insan hakları kuruluşları bazı polis yetkilileri, cezaevi görevlileri, askeri ve istihbarat yetkililerinin bu uygulamalara başvurduğunu rapor etti.

ESKİ DIŞİŞLERİ MENSUPLARINA İŞKENCE

Dışişleri Bakanlığından Gülen hareketi ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle 2016-2018 yılları arasında memurluktan atılan en az 100 kişi Mayı ayı sonlarında poliste gözaltında bulundukları sırada kötü muameleye maruz kaldığını ve işkence gördüğünü belirtti.

Ankara Barosu, işkenceye maruz kalanlarla yaptığı görüşmeleri de içeren bir rapor yayınladı.

İşkenceye maruz kalanların anlatımlarına göre, görevliler bu kişilerin gözlerini bağladı, diz çöktürdü, yerlerde sürükledi, kafalarına ve vücutlarına copla vurdu, konuşmamaları halinde copla tecavüz edilmekle tehdit etti.

BM İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE RAPORU

2018 yılı Şubat ayında BM’nin işkenceler konusundaki özel raportörü Nils Melzer, Türkiye’de polis gözetiminde işkence ve kötü muamele ile ilgili ciddi endişeleri bulunduğunu ifade etti.

Raportör Nils Melzer, Gülen hareketi ve PKK ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilere yönelik uygulanan acımasızca sorgu teknikleri ve baskıyla alınan ifadeler ve itiraflarla başkalarının suçlanması konusunda endişesini dile getir.

Rapor edilen ihlaller arasında kaba dayak, elektrik şoku, dondurucu suya ve uykusuzluğa maruz bırakma, tehdit, aşağılama ve cinsel saldırı da bulunuyor.

Özel raportör Nils Melzer, bu ihlaller konusunda gerekli soruşturmaların yapılmadığını ve sorumluların cezalandırılmadığını raporunda belirtti.

Bu kapsamda Şubat ayında Van’da 14 ve 17 yaşında 2 çocuğa yapılan ve Şanlıurfa’da 54 kişiye yapılan kötü muameleler ve işkenceler hatırlatıldı.

CEZA VE TUTUKEVİ ŞARTLARI

Türkiye’deki ceza ve tutukevleri aşırı dolu. Özellikle 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası bu durum daha da arttı. Bu durum tutuklulara ve hükümlülere sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz kalmasına neden oluyor.

Kasım ayı rakamlarına göre Türkiye’de 353 ceza ve tutukevi bulunuyor ve bunların kapasitesi 218 bin 950. Ancak bu ceza ve tutukevlerinde toplam 286 bin kişi tutuluyor.

Gözlemcilere göre bu cezaevlerinde 3 bin civarında kişi tek kişilik hücrelerde tutuluyor.

CEZAEVLERİNDE 780 ÇOCUK BULUNUYOR

İnsan Hakları Derneğinin Aralık ayı hesaplamalarına göre 6 yaşından küçük 780 çocuk anneleriyle birlikte cezaevlerinde tutuluyor.

Cezaevlerinde fiziksel şartlar ve görevlilerin davranışları nedeniyle ölümler konusunda hükumet bir açıklama yapmıyor. Ancak sadece İzmir’deki bir hapishanede 8 aylık dönemde 14 kişinin öldüğü bir yerel medya kuruluşu tarafından haberleştirildi.

İnsan hakları kuruluşları, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin yeterli derecede içme suyu, uygun ısıtma koşulları, havalandırma, ışıklandırma, yiyecek ve sağlık hizmetlerine ulaşamadığını rapor etti.

CEZAEVLERİNDE 457 KİŞİNİN CİDDİ HASTALIĞI BULUNUYOR

İnsan Hakları Derneği istatistiklerine göre Aralık ayı itibariyle cezaevlerinde 1334 hasta bulunuyor ve bunlardan 457’sinin durumları ciddi.

Doktorlar korktukları için işkence ile raporlara imza atamıyor. Bu yüzden işkenceye maruz kalanlar iddialarını kanıtlamakta zorlanıyorlar,

Savcılar, ciddi hastalıkları olan kişilerin sağlık raporlarını umursamadan; terörle mücadele yasalarından dolayı çok geniş yetkilere sahip oldukları için kişileri uzun süre tutuklu olarak tutabiliyor,

Bazı tutuklu ve hükümlüler keyfi şekilde aile üyeleri ve avukatları ile görüştürülmüyor. Hatta bir kişinin dini vecibelerini yerine getirmesinin engellendiğine ilişkin dahi rapor var,

Hükumet, Aralık ayında Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin (CPT) raporunun yayınlanmasını engelledi,

KEYFİ GÖZALTI VE TUTUKLAMA

2016 yılındaki darbe girişiminin ardından Gülen hareketi ve PKK ile bağlantılı olduğu iddia edilen yüz binlerce kişi gözaltına alınmaya, tutuklanmaya ve yargılanmaya devam ediyor.
Genelde bu uygulamalar tartışmalı deliller ve yasalarda belirtilen hukuki süreçler yerine getirilmeden yapılıyor.

540 BİN KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

15 Temmuz’un 3’üncü yıl dönümünde hükumet Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle 540 bin kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Bu konuda 150 bin gizli soruşturma açıldı. 70 bin kişi ile ilgili davalar devam ediyor.

DELİLLER TARTIŞMALI, YARGI TARAFLI

Ulusal ve uluslararası hukukçular ve insan hakları uzmanları davalarda savcılar tarafından sunulan kanıtların güvenirliğinin ve kalitesinin tartışmalı olduğunu belirtiyor, yargı sürecini eleştiriyor. Hukukçular ve insan hakları uzmanları yargı mensuplarının tarafsız olmadığını iddia ediyor, yargılanan kişiler delillere erişim sağlayamıyor.

YÜRÜTME YARGIYA MÜDAHALE EDİYOR

Mahkemeler bazı durumlarda yasayı eşit olmayan şekilde uyguluyor. İnsan hakları ve hukuk uzmanları, mahkeme ve savcı kararlarının çoğu zaman yürütmenin müdahalesi ile alındığını belirtiyor.

Hükumetin, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üzerinde güçlü bir etkisi var.

4 bin 500 civarında hakim ve savcı darbe girişimi sonrası meslekten ihraç edildi. Bunlardan 3 bin 500’ü yargılandı.

16 Nisan’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi üyesi Alparslan Altan’ın tutuklanmasının hukuksuz olduğuna hükmetti.

GİZLİ TANIKLAR

Birçok davada, hakimler gizli tanıklar ve delilleri kullandı. Bu delillere ve tanıklara savunma avukatlarının ulaşım ve çapraz sorgulama imkanı olmadı.

Cezaevlerinde Kasım ayı itibariyle terörle bağlantılı davalardan 41 bin tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunlardan 28 bini Gülen hareketi ile bağlantılı, 9-10 bini PKK ile bağlantılı.

Savcılar, terör ve ulusal güvenliğe tehdit tanımlarını geniş olarak kullanıyor, hukuki olarak tartışmalı delillerle gazetecilere, muhalif siyasilere, aktivistlere ve hükumete muhalif kişilere davalar açıyor. Bu geniş tanımlar ile kişilerin mal varlıklarına, iş yerlerine ve derneklerine el konuluyor.

YURT DIŞINDAKİ KİŞİLERE YÖNELİK “SİYASİ ÖÇ ALMALAR”

Türk hükumeti, dünya çapında Gülen hareketi mensuplarını yakalamak için girişimlerde bulunuyor.

Güvenilir raporlar, Türk hükumetinin diğer ülkelerle ikili ilişkilerini kullanarak Gülen hareketi ile ilgili bazı kişileri gerekli yasal prosedürler yerine getirilmeden yakalamak ve getirmek için baskı uyguladığını gösteriyor.
Ukrayna Güvenlik Birimi, Haziran ayında Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen 2 Türk vatandaşını tutukladı ve Türkiye’ye iade etti. Bu iki kişinin de yasal olarak çalışma ve oturma izinleri bulunmasına rağmen, Türkiye’ye sınır dışı edilmeden önce 5 günlük yasal itiraz haklarından mahrum bırakıldı.

INTERPOL’ÜN KIRMIZI BÜLTENLERİ “KULLANILIYOR”

Türk hükumetinin Uluslararası Polis Teşkilatı INTERPOL’ün “kırmızı bültenlerini” 2016 yılındaki darbe girişimi ve terörizmle ilgili oldukları iddiasıyla ülke dışındaki bazı kişileri hedef almak için kullandığına ilişkin güvenilir raporlar bulunuyor.

Türk hükumetinin Gülen hareketi mensuplarının pasaportlarının kaybolduğu ve çalındığını INTERPOL’e yanlışlıkla bildirdiğine ilişkin güvenilir raporlar bulunuyor. Bu da bu kişilerin tutuklanmasına ve seyahat edememesine sebep olabiliyor.

INTERPOL’E ‘ON BİNLERCE BAŞVURU’

Freedom House (Özgürlük Evi) raporuna göre, 2016 yılındaki darbe girişiminden beri Türkiye Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu iddiasıyla INTERPOL’e on binlerce başvuruda bulundu.
Ocak ayında Anadolu Ajansı, İstanbul Başsavcılığının NBA oyuncusu Enes Kanter hakkında INTERPOL’e kırmızı bülten talebinde bulunduğunu duyurdu. Enes Kanter’in pasaportu 2017 yılında cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla iptal edildi.

PASAPORTLAR “SİYASİ GEREKÇELERLE” YENİLENMİYOR

Türk hükumeti, başka ülkelerdeki Gülen hareketi ile ilgili olduğunu iddia ettiği kişilerin pasaportlarını siyasi gerekçelerle yenilemiyor. Geçici oturma izni ile bu ülkelerde bulunan bu insanlar pasaportları yenilenmediği için bulundukları ülkelerin dışına seyahat edemiyor.

Yargı süreçleri yavaş işliyor.

AİHM karaları hükumet tarafından nadiren uygulanıyor.

MİT’E DENETİMSİZ YETKİ

Milli İstihbarat Teşkilatına yasa ile kişilerin özel bilgilerini toplama yetkisi verildi. Ancak MİT’in bu konudaki ihlallerini kamuoyu ve gazetecilerin araştırma yetkisi sınırlı.

MİT’in denetlenmesi cumhurbaşkanının yetkisinde. MİT üzerindeki denetlemeler sınırlı. MİT istediği kurumdan herhangi bir uyarı yapmadan ve mahkemeden izin almadan bilgi toplayabiliyor. Yasa, cumhurbaşkanına MİT mensuplarının yargılanmasını engelleme yetkisi veriyor ve cumhurbaşkanı kuruma ve çalışanlarına dokunulmazlık sağlayabiliyor.

Güvenlik güçleri bir hakimin izni olmaksızın 48 saat boyunca dinleme yapabiliyor.

ŞÜPHELİLERİN AİLELERİNE BASKI UYGULANIYOR

Terörle mücadele yasaları kullanılarak hükumet, aranan kişilerin ailelerini hedef alıyor ve aranan kişiler üzerinde baskı uygulamaya çalışıyor. Darbe girişiminin ardından kamudan atılan memurların aile bireylerinin pasaportları iptal edildi. Hatta küçük çocuklara dahi pasaport verilmiyor.

HAPİSTEKİ GAZETECİLER VE MEDYAYA BASKI

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) raporlarına göre cezaevlerinde 47, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) raporlarına göre Türkiye’de 136 gazeteci hapiste.  Bunların büyük kısmının Gülen hareketi ve PKK ile bağlantılı oldukları iddia ediliyor.

2016 yılındaki darbe girişimi sonrası 200’den fazla basın kuruluşu kapatıldı.

2016’daki darbe girişimi sonrası 7 bin akademisyen üniversiteden uzaklaştırıldı. Ağustos ayı itibariyle 78 devlet üniversitesindeki 273 bölümde hiçbir akademik personel bulunmuyor.

SİYASİ BASKILAR VE TERÖR

Raporun Türkiye bölümünde, İstanbul’da yerel seçimin yenilenmesi kararı, Türkiye’nin Suriye’deki Barış Pınarı Harekatı, SETA’nın yabancı basın kuruluşlarında çalışan Türk gazetecilere yönelik tartışma yaratan raporu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde polisin kadınlara gazlı müdahalesi ve Osman Kavala davası da yer aldı.

Türkiye’nin PKK ve YPG’ye karşı Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği askeri operasyonlarda sivil can kaybı iddiaları, raporun “Bireyin Onuruna Saygı, Yaşam Hakkının Keyfi Olarak Elinden Alınması, Kanunsuz Şekilde ya da Siyasi Sebeple Bireyin Katli“ başlığı altında yer aldı.

Raporda Türkiye’nin güneydoğusunda terör örgütü PKK ile mücadeleyle bağlantılı sivil ölümlere yol açtığına ilişkin güvenilir iddiaların olduğu ancak bu sivil can kayıplarının önceki yıllara göre daha düşük düzeyde olduğu belirtildi. Terör örgütü PKK’nın da saldırılarında sivilleri hedef almayı sürdürdüğü kaydedildi. Uluslararası Kriz Grubu’na göre, 2019 yılının ilk 11 ayında Türkiye’nin doğu ve güneydoğu illerinde PKK bağlantılı çatışmalarda 26 sivil, 82 güvenlik gücü ve 343 PKK’lının öldüğü bilgisi yer aldı. Bu kapsamda, Ağustos ayında Hakkari’de Irak sınırında helikopterden açılan ateş sonucu 14 yaşındaki Vedat Ekinci’nin hayatını kaybettiği olaya yer verildi.

Türkiye’nin kendi sınırlarının dışında, Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı başlattığı Pençe Operasyonu sırasında 27 Haziran’da Iraklı 4 sivilin hayatını kaybettiği bilgisi de raporda yer aldı.

BARIŞ PINARI HAREKATI

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geçtiğimiz Ekim ayında Suriye’nin kuzeyinde başlattığı Barış Pınarı Harekatı’na raporda geniş yer verildi. Raporun bu bölümünde, “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü bölgedeki insan hakları aktivistleri ve medya kuruluşlarının, Türk askerlerinin ve Türkiye destekli silahlı grupların sivil can kayıplarına yol açtığı, Türkler’in kontrolune geçen bölgelerde yargısız infaz, yağma ve mülke el koyma vakalarının yaşandığı yönünde iddiaları aktardı” ifadeleri kullanıldı.

Türk hükumetinin bu iddiaları yalanladığı ancak iddialara ilişkin soruşturma açılması gerekliliğini kabul ettiği, hükumetin ordunun operasyon sırasında sivil can kayıplarından kaçınmak için yoğun çaba gösterdiğinin altını çizdiği belirtildi.

Barış Pınarı Harekatı’na ilişkin değerlendirme kapsamında, “Washington Post ve çeşitli insan hakları gruplarına göre, Türkiye destekli silahlı grup Ahrar El Şarkiya, 12 Ekim’de Gelecek Suriye Partisi’nin Genel Sekreteri Hevrin Khalaf’ın konvoyuna pusu kurarak Kürt siyasetçiyi ve şoförünü öldürdü” ifadeleri kullanıldı.

Raporda Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG bağlantılı yönetimin sağlık idaresinin Türkiye’nin operasyonu sırasında 218 sivilin öldüğü yönündeki iddiasına yer verildi. “Türk yetkililer de Suriye’deki YPG güçlerinin sorumlu olduğunu söyledikleri saldırılarda aralarında bir bebeğin de olduğu 18 sivilin hayatını kaybettiği, 150 kişinin de yaralandığını bildirdi” denildi.

 

Son güncelleme: 11:16 13.03.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı