• Turkhane Logo

"Demokrasi havariliğinden en acımasız 28 Şubatçılığa geçişin öyküsü"

"Bu dönemde demokrasi karşıtı 28 Şubatçılarla anlaşan Erdoğan ülkede örgütlü hareket edip yaptıklarına karşı çıkabilecek demokrasi yanlısı devlet kadrolarını temizledikten sonra tüm demokratik kurumları bir bir ortadan kaldırıyor. "

21:09 04 Mart 2020 Çarşamba
"Bu dönemde demokrasi karşıtı 28 Şubatçılarla anlaşan Erdoğan ülkede örgütlü hareket edip yaptıklarına karşı çıkabilecek demokrasi yanlısı devlet kadrolarını temizledikten sonra tüm demokratik kurumları bir bir ortadan kaldırıyor. "




İsmail S. Gülümser/Aktif Haber


O gün askerlerin adına post modern darbe dediği 28 Şubat 1997 de irticayla mücadele denilerek alınmış kararlar büyük çalkantılara sebep oldu. Ordu içindeki bir grup, iktidar ve bürokrasi üzerinde hegemonyasını kurdu, ülkede korku imparatorluğu oluşturdu, dönemin muktedir komutanları kendilerini hukukun üstünde gördü bazen yazılı bazen sözlü talimatlarla istediğinin elinden Anayasal hakları aldı, seçilmiş hükümeti değiştirdiler. Devlet birimlerinde dini eğilimi olan üst bürokratları telefon talimatlarıyla görevden aldırdı, başörtülü çalışan bayanları ya başını açmaya ya da görevi bırakmaya zorladılar. Kimisi ağlaya ağlaya başını açtı kimisi de, dini hassasiyetlerini korumak için görevi bıraktı.   

AYM, Yargıtay, Danıştay gibi üst hukuk birimlerine verdikleri brifinglerle hukuk sistemini irticayla mücadele baskısı altına aldılar. Vural Savaş gibi tetikçi yargı mensuplarını kullanarak partiler hakkında kapatma davası açtırdı milletvekilleri, bazı önemli bürokratlar hakkında soruşturmalar başlattılar. İstanbul belediye başkanı Erdoğan hakkında okuduğu bir şiir yüzünden dava açıldı, Refah Partisi kapatıldı. Erbakan ve 6 arkadaşı 5 yıl siyasi yasaklı hale gelmişti. O dönemde Erbakan hakkında açılan kayıp trilyon davası daha sonra mahkûmiyetle sonuçlandı ancak sağlık raporu gösterilerek cezası uygulanmadı.   

Her ne kadar Erdoğan iktidarının ilk yıllarında demokrasi havarisi gibi bir görüntü çizse de 28 Şubatçılarla ilişkisinin parti kapatma davasından sonra başladığı konusunda ciddi kuşkular var. Çünkü 1995 te % 21 lik oyla 158 milletvekili çıkaran ve 1. parti durumuna gelen Erbakan yönetimindeki Refah partisi irtica paranoyası ile yaşayan derin yapıları endişelendiriyor ve partiyi bölmek için çalışma başlatıyorlar. Erdoğan’ın belediye şirketlerinden yaklaşık 1 milyar dolarlık parayı hileli yöntemlerle üzerine geçirdiği mülkiye müfettişlerince tespit ediliyor. Muhtemelen bu pazarlık konusu yapılarak 2 yıl önce okuduğu bir şiir yüzünde her gün ziyaretçileriyle görüştüğü dışarıdan yemeklerin girip çıktığı iki arkadaşıyla aynı odada kaldığı tatil gibi 4 aylık kısa süreli bir hapis mağduriyetiyle parlatılıp cilalanarak 1999 da tahliye ediliyor ve toplum önüne sürülüyor.   

Hemen arkasından Erbakan’ın yasaklı olduğu dönemde yeni kurulan Fazilet partisindeki fikir dağınıklığından yararlanıp başkana karşı ayrışma hareketi başlatıyor. 2001 deki olağan kongrede yenilikçi kanatla girdiği yarışta başarılı olamayınca partiyi ikiye bölüp AKP yi kuruyor. O günlerde en yakınında olanlardan biri bu süreçte Erdoğan’ın bir yandan eski başkanını MGK da 28 Şubatçıların önünde dik duramamakla suçlayıp partililer nezdinde itibardan düşürmeye çalışırken bir yanda da arka planda gizli gizli 28 Şubatçılarla temas halinde bir şeyler kotarmaya çalıştığını anlatıyor.

-Yasaklı olduğu için Fazilet partisinde aktif görev yapamayan Erbakan’ın yokluğunu,

-Kapatma davalarıyla boğuşan partililerdeki kuşkulu bekleyiş ve kafa karışıklığıyla oluşan boşluğu,

-28 Şubatçıların dindar kesimlere yaptığı baskılardan dolayı halkta oluşan tepkiyi,

-İstanbul belediyesinden çaldığı kaynaklarla yaptığı rekabeti imkânsız reklamları kullanarak hem Erbakan’ın yıllarca emekle oluşturduğu oy potansiyelini ve hem de baraj altında kalan 3 sağ partinin oylarını çalıp ilk seçimden %34 le 1 parti olarak iktidara geliyor.

Özal’ın getirdiği tüm özgürlükleri yok eden 28 Şubatçıların baskısından bıkmış halkı hukuksuz uygulamalardan kurtaracağını vaat ederek iktidar oluyor. İlk yıllarda demokrasi havarisi gibi görünüp halkın özgürlük beklentilerine kısmen de olsa cevap vererek her seçim döneminde biraz daha destek alıyor. Hatta 28 Şubat döneminde halkı mağdur etmiş kesimler hakkında davalar açılıyor, tutuklamalar başlatılınca, toplumda konumu ne olursa olsun herkesin işlediği suçların bir gün hesabını vereceği konusunda kanaat oluşmaya başlıyor. Tam bu aşamada 28 Şubat davalarının tutuklularıyla ülkede hukuk normlarını ortadan kaldırmak birlikte istedikleri gibi keyfi bir yönetim kurmak üzere anlaşıyor ve ardından kendi vatandaşlarına karşı geçmiştekilere rahmet okutacak hukuksuzluklara başlıyor.

DERİN YAPILARLA BİRLİKTE DEMOKRASİYE İNANAN DEVLET KADROLARINI TASFİYE EDİYORLAR

Özel harp dairesinin kirli taktikleriyle bugüne kadar ülkeyi kaostan kaosa sürükleyen bu kadrolar Erdoğan’la birlik olup ülkede yeninden hukuk dışı bir zemin hazırlanması için proje hazırlıyorlar. 15 Temmuzdan kısa süre önce yapılan saatlerce süren toplantılarla ordu içinde hangi sıfatla varlığına fırsat verildiğini kimsenin açıklayamadığı yıllarca dindarların girişine engel olan Perinçek grubuna mensup, vatandaşlarına her türlü kötülüğü yapmaya müsait subaylarla birlikte darbe senaryosunu kurguluyorlar. Tüm asker ve vatandaş ölümlerinin olduğu yerlerde onların plan ve projesi var.

-Perinçek grubuna mensup eski özel harp dairesi çalışanı kirli işleri iyi bilen askerlerle Erdoğan’ın gizli ordusu SADAT elemanları ölümlü olayları birlikte kurguluyor.

-Erdoğan ve ekibi teşkilatları organize edip partililerin ve salalarla vatandaşların sokağa dökülmesinde rol alıyor.

Çoğu partililerden oluşmuş sivillerin ya da komutan emriyle götürülmüş askeri öğrencilerin olduğu kalabalık yerlerde SADAT ın keskin nişancıları ateş açıyor vatandaş ve askerlerin ölmesiyle senaryonun daha inandırıcı olması sağlanıyor.

Kurgunun gerçek gibi görünmesi için Perinçek ekibinden sadece Zekai Aksakallı’nın 40 a yakın kişi hakkında ölüm emri verdiği ortaya çıkıyor. Semih Terzi’yi Diyarbakır’dan Ankara’ya getirtiyor, ardından bir askerden General’in girer girmez öldürülmesini istiyor.  Talimatı alan asker Semih Terzi öldürülüyor, başka birine onun da öldürülmesi emrediyor böylece olaydaki rolünü saklamayı planlıyor. Gerçek bir darbe görüntüsü oluşması için birçok yerde ölümlü olaylar oluyor hemen hepsinde Erdoğan’ın ortaklık kurduğu Perinçek grubuna mensup askerlerin ya da SADAT milislerinin parmağı var. Mahkeme dosyalarında yer alan bu ifadeler hakkında Aksakallı ve diğer kuvvet komutanlarının ifade vermesi engellenerek olayların üstü örtülüyor.

Akıncı üssüne ordudan ayrılmış emekli pilotlar sokularak üs komutanından habersiz kaldırılan uçaklarla Meclis ve kalabalıkların toplandığı bölgelerde sivil halkın üzerine bomba atılıyor. Yeterli ölüm olmadığı düşünülerek bir gün sonra külliye yakın kavşaktaki kalabalık bombalanıyor. O gece aynı anda senaryoya itiraz edebilecek yaklaşık 3 bin civarında hâkim ve savcı darbeye karıştıkları gerekçesiyle görevden alınıyor. Hemen her olayda senaryonun olduğu ortadayken bunları sorgulayacak tüm adli kadro görevden alındığı diğerleri de suçlanma korkusuyla susturulduğu için hadiselerin araştırılması engelleniyor.

O gece ve sonraki gün süren olaylarda 104 ü darbeye karıştığı iddia edilenlerden olmak üzere 300 den fazla kişi ölüyor, 1.490 kişi yaralanıyor. Çoğu partililer ve askerlerden oluşan her birisinin arka planında senaryonun varlığı anlaşılan ölümlerden sonra, ilan edilen ve arka arkaya 7 kez uzatılan OHAL ile ülke 2 yıl en temel hakları ortadan kaldıracak bir anlayışla yönetiliyor ve bu dönemde yapılan birçok Anayasaya aykırı düzenleme ile hukuksuzluk olağan hale getiriliyor.

Darbeye adı karıştırılan az sayıda askere rağmen ordudan, emniyetten, hukuk adamlarından ve diğer devlet birimlerinden nerede nasıl tespit edildiği bilinmeyen önceden fişlenerek isimleri belirlendiği anlaşılan yüz yirmi beş binden fazla insan suçlu suçsuz ayırt etmeden devlet kadrolarından ihraç ediliyor. Tek başına bu olay Erdoğan ve suç ortaklarının darbe sonrası yapılacaklar konusunda ciddi plan ve hazırlık yaptıkları yani darbe planında yer aldıklarını ortaya koyuyor.

Bu dönemde demokrasi karşıtı 28 Şubatçılarla anlaşan Erdoğan ülkede örgütlü hareket edip yaptıklarına karşı çıkabilecek demokrasi yanlısı devlet kadrolarını temizledikten sonra tüm demokratik kurumları bir bir ortadan kaldırıyor. Halkın demokrasi beklentilerine cevap vereceği yerde anlaştığı yapıların bir numaralı tetikçisi haline geliyor, 28 Şubat sürecini onların bıraktığı yerden devralıyor onların tamamlayamadığı tüm projelerini bir bir sonuçlandırıyor.

Onlar hukuk sistemini baskı altına almış ancak hâkim ve savcılardan birkaçı hariç çoğuna kanun dışı işlem yaptıramamıştı. Onların tasfiye listesinde yer alan 4 binden fazla hâkim ve savcı Erdoğan tarafından işten atılıp bir bölümü hakkında soruşturma ve tutuklama başlatılıyor. Emniyetten atmak istedikleri tüm kadrolar onların katkısıyla hazırlanan listeler üzerinden Erdoğan’a tasfiye ettiriliyor. Orduda Türkiye şartları gereği bu güne kadar çok dikkat ederek kendini korumasını başarmış askeri personel içki içmemesi, hanımını kalabalıklara götürmemesi vb kriterler kullanarak onların belirledikleri listeler üzerinden atılıp temizleniyor.

28 Şubatçılar iktidarda değil gibi görünüyor ancak onların hedefleyip gerçekleştiremedikleri projelerinin tamamı dindar olduğunu iddia eden biri tarafından adım adım hayata geçiriliyor. Bugün 28 Şubatçıların suçladığı kesimlerin önemli bir bölümü adeta bir insanlık dramı yaşıyor ve yapılan tüm zulüm-işkencelerde Erdoğan’ın parmağı var. Eski genelkurmay başkanı Başbuğ geçmişte hazırladıkları tasfiyelerin son anda yapılan bir düzenlemeyle önlendiğini anlatıyor, onlar Ecevit’e yaptıramadıkları tasfiyeleri bugün iktidara yaptırıyor her gün ordu ve diğer devlet birimleri için yeni tasfiye listeleri hazırlanıyor, kazara gözden kaçmışlar tek tek ayıklanıp devlet onların istediği şekle dönüştürülüyor.

Erdoğan ve ekibi dayanışma içinde olan demokrasi yanlılarına zulmetmekte onları sollayıp geçiyor, kadrolar tasfiye edildikten sonra her biri hakkında mahkemelere talimat verip suç üretmeleri isteniyor.  Bütün bu zulme iki şey karşılığında evet demiş gibi görünüyor.

-Ülke kaynaklarını kendi malı gibi kullanmaya izin verilmesi ve suç dosyalarının bir daha sorgulanmamak üzere rafa kaldırılması.

-Devlet kadrolarını demokrasi yanlılarında temizlenmesi, ve emir dinleyecek kapı kullarıyla doldurulması

Erdoğan’ın hedefi bir baas rejimi ya da diktatörlük kurup ülke tapusunu üzerine geçirmek, Perinçek grubuna mensup kirli yapıların hedefi dini grupları devletten temizlemek, her ikisi de önlerinde engel olarak gördükleri demokrasi yanlısı organize toplulukları bitirme konusunda birbirine yardım ediyor. Ülke yararı yerine kendi çıkarlarını tercih eden bu şer ittifakına aralarında partililerin de olduğu propagandalardan etkilenen bazı dindar kesimler Erdoğan’ın din devrimi yaptığına inanarak ve zulme uğrayanların gerçekten büyük suçlar işlediğini zannederek sessiz kalıyor. Bazıları kendilerinin başaramadıklarını yapan hizmet mensuplarına karşı kıskançlık duygusuyla yaklaşarak zulümleri destekliyor bu vb sebeplerle zulme itiraz etmesi gereken geniş kesimler hukuksuzlukları seyrediyor.

Onlar hamasi propagandalarla uyutulurken, devletin sınırsız örtülü ödeneklerini ve çalıntı paraları tek başına istediği gibi keyfi kullanma yetkisine sahip Erdoğan fakir halkın vergilerinden toplanan paraları dağıtarak ballı maaş-makam ve imkânlarla beslediği;

-AKP liler ve yandaş diğer partilerin üst yöneticileri,

-Farklı dünya görüşünden aydınlar, akademisyenler, gazeteciler,

-İhale yolsuzluklarıyla semiren çoğu sonradan türeme büyük iş adamları,

-Makam ya da iş imkânlarıyla bağlanan ya da imkânları elinden almakla korkutulan devlet görevlileri,

-Hukuk dışı imkân ve varlıklarla nimetlendirilen ya da nimeti kesmekle susturulan cemaatlerin liderleri   

sırf yüksek kazançlarına karşılık minnet borçlarını ödemek için ya da korkutularak tetikçilik yapıyor hep birlikte demokrasinin kaldırılmasına ülkede insanlık zulmünün işlenmesine hizmet ediyorlar. Erdoğan ve kurduğu şer ittifakı yalancı cennet ve cehennemleriyle bu geniş kesimleri demokrasiden uzaklaşma diktatörlük kurma projesinde yanlarına çekti. Hulusi Akar’ın da olduğu kuvvet komutanları onların ülke üzerinde oynadığı senaryonun parçası haline geldi.

YARGI SİSTEMİ HUKUKU YOK ETMEDE KULLANILIYOR

Devlet hukuk devleti olmaktan çıktı onun yerine bir diktatörlük hatta bir mafya örgütü gibi çalıştırılıyor. 28 Şubatçılar, hukuk sistemine talimat veriyor ancak çok az hukuk adamına söz geçirebiliyordu. Bunlar tehdit ve görevden alıp tutuklatma baskısı altında tüm hukuk adamlarına yasa dışı talimatlar veriyor hukuk sistemini yok ediyorlar.  O dönemde hukukçulardan birkaç kişi zarar görmüştü bu dönemde 4 bini aşkın demokratik değerlere inanan hukuk adamı sistemden atıldı yerine adalet sistemini yok edecek emir kulları dolduruldu.

28 Şubatta delilsiz dava dosyası hazırlanmadan suçlanıp tutuklanmıyor, insanlardan suçsuzluğunu ispat etmesi istenmiyor, yasal dayanağı olmayan suçlamalarla kimse suçlu ilan edilmiyor, herkese adalet sistemi içinde kendini savunma hakkı veriliyordu. Şimdi yasal dayanağı olmayan hatta Anayasaya aykırı suçlamalarla insanlar hakkında dava açılıyor, dava dosyası bile hazırlanmadan aylarca tutuklu bekletiliyor, avukata erişim avukatların dosyalara erişim hakkı elinden alınıyor, suçlu avukatlarından kaçırılıyor, mahkemelerin kararlarına müdahale ediliyor, iktidarın beğenmediği kararları veren hukukçular aynı suçlamalarla suçlanıp tutuklanma ile baskı altına alınıyor. İktidarın her gün işaret ettiği başka bir kesime yargı yöneliyor ve onların verdiği talimatlar doğrultusunda masum insanlar hakkında suç üretmek üzere faaliyet yapıyor.

Kendileri hakkında açık delil bulunan suçlarla ilgi dava açan ve soruşturmayı yürüten tüm devlet görevlilerini hükümeti devirmeye çalışmakla suçlayıp tutuklatırken, basında veya sosyal medyadaki en küçük bir eleştiriye karşı on binlerce kişi hakkında cumhurbaşkanına hakaretten 1-4 yıla varan ceza davaları başlatıyor. Hukukun katledildiğini gören aydınlardan bir grup yaşananlara sessiz kalmamak için bu suça alet olmayacağız diyerek imza kampanyası başlatıyor, hemen ardından Erdoğan devlet birimlerine talimat veriyor, hiç yargılama olmadan imzacılar görevlerinden atılıyor, haklarında mahkemeler işlem başlatıyor.

Siyasi parti mensupları hatta parti başkanları hakkında basın önünde yargıya talimat gönderiyor, ertesi gün yargı talimatı yerine getirerek hedef gösterilenler hakkında yasal işlem başlatıyor tutuklatma kararları veriyor. İşlem başlatmayan yargı mensupları ya da adil karar verip tutukluları salıverenler hakkında HSYK ya talimat gönderiliyor ve ülkede adaletin tesisiyle görevli üst kurul siyasi iktidarın emriyle hâkimleri görevden alıyor. Yapılan hukuksuzluklarla devlet görevlileri ve toplum kesimleri sindirilirken, itirazların kesilmesi ceberut yöneticilerin iştahını daha da kabartıyor, zaman ilerledikçe daha da azgınlaşıp önüne gelen herkese saldırmaya başlıyorlar. Adil karar veren hâkimler üst yargı mensupları ya da siyasiler tarafından linç ediliyor, oynan hukuk tiyatrosunda mağdurların müracaat edebileceği tüm kurumlar adalet duygusunu kaybetmiş tek adamın ağzından çıkacak söze bakıyor, onun yeşil ışık yaktığı en azılı suçlular salınırken onun izin vermediği en masum insanlar için devlet birimleri suç üretmek üzere harıl harıl çalışıyor.

EĞİTİMDE 28 ŞUBATÇILAR YAPAMADIKLARINI ERDOĞAN TAMAMLADI

Post modern darbe sürecini yönetenler irticayla mücadele başlığı altında öğretmen ve öğrencilerin başörtülü derse girmesini engellemek imam hatip okullarını sınırlandırmak ve cemaatlere ait kurumları kapatmayı planladılar.  Bu konuda o günün siyasilerinden gerekli düzenlemeleri yapmasını istediler, Ecevit onların yasal tekliflerinden bazılarına onay verdi işlem başattı yasal dayanağı olmayan keyfi tekliflerini ise reddetti geri çevirdi. Askerlerin irtica kaynağı olarak gördüğü cemaatlere ait kurumlara müfettişler görevlendirdi mevzuata uymayan konularda kurumlara süre verdi ve düzeltilmesini istedi.

Süreci başlatanlar cemaatlere ait kurumların kapatılmasını isteseler de dini çevrelerce tasvip edilmeyen Ecevit yönetimindeki iktidar buna izin vermedi, Milli Eğitim Bakanı Bostancığlu bir suçu olmadan,  bir gerekçe göstermeden hiçbir kurumu kapatamayacaklarını açıkladı.  İmam hatip okullarına giden müfettişlerden bazıları başörtülü öğretmenlerden başlarını açmasını istedi, bazıları Kur’an dersinde buna izin verilmesi gerektiğini savundu ve bir miktar öğretmen-öğrenci geçici bir süre mağduriyet yaşasa da baskıyı uzun süre devam ettiremediler. Başörtülü olduğu için hiçbir öğretmeni tutuklamaya kalkmadı, buna izin veren müdürleri vatana ihanetle suçlayıp tutuklatmadılar. Disiplin soruşturması açmakla yetindi belki bazılarına kademe ilerlemesi durdurma, görev yerini değiştirme gibi disiplin cezaları verdiler.

En çok rahatsızlık duydukları imam hatip okullarını direk kapatılmasını istemediler onun yerine, üniversite girişte katsayı engeli koyarak, 8 yıllık kesintisiz ilköğretim uygulamasını başlatarak öğrenci kaydını azaltacak yönde düzenlemelerle toplumdaki etkisini kırmaya çalıştılar. Hizmete ait okul ve dershanelerin kapatılması taleplerine karşılık F. Gülen kapatmayın biz devlete devredelim demesi etkili oldu, sadece yoğun teftiş baskısıyla kurumları yasal çerçevede harekete zorlamakla yetindiler.

28 Şubatçıların 1 numaralı hedefi olan cemaate ait eğitim kurumlarına Erdoğan onların hayal edemeyecekleri kadar büyük ölçüde zarar verdi, 15 Temmuzdan önce cemaate ait büyük kurumlara hiçbir gerekçe göstermeden kayyum atayıp kurum yönetimlerine el koymaya başladı, tek tek uğraşmaktan onların mahkemelerde hak aramalarından yorulunca bu kez darbe senaryosunu bahane edip tüm kurumları kapattı, başta yöneticiler olmak üzere erkek bayan demeden tüm eğitim kadrosunun önce çalışma izinlerini iptal etti ardından çalıştıkları kurumdan dolayı kişileri terörle suçlayıp tutuklattı.

Erdoğan’ın zulmünden hizmete bağlı yaklaşık 2 bin civarındaki okul dershane yurt ve buralarda görev yapan 20 binden fazla çalışan zarar gördü. Tutuklananlara suç uydurmakta zorlanınca işkence ile canından bezdirdiği eğitimciler için itiraf adı altında iftira metinleri hazırladılar, zulümlerden bıkan bazı eğitimciler kurtulmak için yakın arkadaşları hakkındaki düzmece suçlara imza attılar. Bunların yeterli olmadığını görünce adam kaçırmalar başladı geçmişte hizmet kurumlarında çalışmış bazı eğitimciler, istihbarat elemanları tarafından kaçırıldı makattan jop sokma dâhil aylarca işkenceden geçirilerek iftira metinleri imzalatıldıktan sonra perişan bir vaziyette zayıflamış olarak emniyete teslim edildi, bazıları hakkında hala haber alınamıyor.   

Dava dosyası bile olmadan çalışma izni iptal edilen eğitimcilerin mahkemelerde hak aramasını engellemek için zorla imzalattıkları suçlama dosyalarını kullandılar, yasada yeri olmayan konularda kişiler hakkında suç ürettiler. Bütün bunların suçlama için yeterli olmadığını görünce kişilerin geçmişte yaptıkları yasal eylemleri sonradan çıkardıkları düzenlemelerle yasadışı ilan ettiler, daha sonra bu yasaları geriye doğru işleterek kişileri işlendiğinde yasal olan eylemlerinden dolayı suçladılar.

28 Şubatçılar onca yoğun basıya rağmen okullardaki öğretmenleri dünya görüşünden dolayı meslekten atmayı düşünmediler. Hâlbuki Erdoğan nerde ve nasıl hazırlandığı bilinmeyen darbeden önce belirlenmiş fişleme listeleriyle milli eğitime bağlı okullarda görev yapan 30 binden fazla eğitimciyi sokağa attı sırf dünya görüşünden dolayı insanlara soykırım uyguladı. Attıklarının mahkeme kararıyla göreve dönmesini engellemek için her türlü insanlık dışı entrikayı çevirdiler, içi boş dosyalarla hemen hepsi hakkında soruşturma başlattılar, suç unsuru bulamayınca yasalara aykırı suçlar uydurdular ve eğitimcileri işlendiğinde yasal olan eylemlerinden dolayı suçlayıp tutukladılar.   Şu anda erkek bayan 2,5 -7,5 yıl arasında cezalar almış binlerce eğitimcinin suçları yasal bir bankaya para yatırmak, devlet izniyle açılmış bir kurumda çalışmak ya da hizmet almak, ülkenin en çok satan gazete ve dergilerine abone olmak.

GAZETELERİ MUHALİFLERİ LİNÇ ETMEDE KULLANIYORLAR

28 Şubatçılar gazete yöneticilerinden bazılarına telefon ettiği ve gazete manşetlerine müdahele ettikleri ortaya çıkmıştı, o günlerde dini topluluklar ve bazı sembol isimler hakkında manşetten haberler çıkarılmış, bazı basın organları insanları itibarsızlaştırmak için kullanılmıştı. Ancak basının bir bölümü bu tür telkinlere kapalı olmayı başarmış ve oyuna alet olmamıştı. Süreci yönetenler karalama kampanyalarını uzun süre devam ettirememiş bir süre sonra etik ve ahlaki değerleri koruyan basın mensupları doğruları savunma cesareti gösterebilmişti.

Bugün nerdeyse basının %80-90 ı Erdoğan’ın kontrolünde özellikle 15 Temmuzdan sonra başlıklar tamamen onların servis ettiği haberlere göre düzenleniyor. İktidar basını göbeğinden kendine bağladı, yüksek maaşlarla beslediği birçoğu özel becerisi olmadan tetikçilik yapmak üzere tutulmuş kalemler her gün iktidar muhalifleri hakkında linç kampanyaları düzenliyor. İktidarın işaret etmesiyle en yakından tanıdıkları arkadaşları hakkında bile çirkin iftiralar atmaktan çekinmiyorlar. Basında tüm ahlaki ve etik değerler kayboldu, köşe yazarlarının bir bölümü daha iyi bir yer kapmak için birbirleriyle iktidara yaranma yarışına girişiyorlar. Sırf daha yüksek maaş ya da yerini korumak için insanlar hakkında akla hayale gelmedik suçlar üretiyorlar.

Geçmişte basının demokratik değerlere sahip çıkmamasından yakınanlar, bugün ele geçirdikleri köşelerde tüm demokratik değerleri ve insan haklarını yok ediyorlar. Bazıları gücün kendilerine geçtiğini düşünerek geçmişin hesabını sormaya soyunuyor, bazıları kıskançlık içinde başaramadıklarını yapanlardan hıncını alıyor, bir bölümü kampanyalardan etkilenip dik durmaktan vazgeçiyor ve aracılık hizmeti sunuyor. İktidarı savunanlar semirtilirken, gerçeklerin peşinde olanlar kapıya konuluyor, bu basın organlarını iktidarın kulu kölesi haline getiriyor.

Kimi doğu ve güneydoğuda işlenen zulümlere şakşakçılık yapıyor, kimi cemaate yapılan işkencelere alkış tutuyor, kimi muhalefet partilerini karalamak için hazırlanan senaryolarda yer alıyor, kimi derin devlet yapılarının servis ettiği kirli bilgilerle toplumu yanlışa yönlendirmede rol alıyor. Seçilmiş belediye başkanları milletvekilleri görevden alınıyor, tutuklanıyor yazarlar yapılana yahşi çekiyor, Erdoğan her gün birini tehdit ediyor, gazete sahipleri tehditleri manşetten verip kişi ve kurumları sindirmede ona aracılık ediyor. Anayasaya aykırı düzenlemeler yapılıp devletin altı oyuluyor, basın düzenlemelerin topluma faydalı gibi sunulması ve kandırılmasında görev alıyor. Devletin malları aşama aşama bir kişi ve ailesinin üzerine geçiriliyor, basın yapılanın gerekli olduğunu anlatmak için kılıktan kılığa giriyor. İktidar hazırladığı tüm senaryoları basını kullanarak gerçekmiş gibi sunuyor basın ülkede iktidarın oluşturmak istediği sanal dünyanın planlamasında rol alıyor.

EMNİYET VATANDAŞLARIN YARISINI HAİN İLAN ETMEDE KULLANILIYOR

28 Şubat döneminde askerler bazı savcıları harekete geçirerek toplumda öne çıkmış kişiler hakkında soruşturma başlattı ve güvenlik birimlerini yönlendirerek bazı kişi ve kurumlar hakkında işlem yapmak istediler. O günlerde hedef gösterdikleri dindar kesimden az sayıda vatandaş mağduriyet yaşadı, tutuklanan sayısı sadece çok öne çıkmış birkaç kişiyle sınırlı kaldı. Daha geniş kesimlere hukuk dışı işlem yapmak isteseler de mevcut hukuk sisteminde bunu başaramadılar. Belki daha kalabalık grupların tutuklanmasını devlet kadrolarından dindarların temizlenmesini istiyorlardı ancak dünyanın tepkisinden çekindikleri için az sayıda insanla yetindiler.

Onların başaramadığını bugün Erdoğan ve onunla ortaklık kurmuş eski 28 Şubatçılar başarıyor, verdikleri fişleme listeleriyle geçmişte hazırlayıp temizleyemedikleri tüm kadroları devletten atıyorlar.   Perinçek özellikle ordu ve adalet birimleri gibi devlet birimlerinden atılanlarla ilgili listeleri kendilerinin verdiğini açıkladı. 28 Şubatçılar insanları görevden uzaklaştırmada mazerete ihtiyaç duyuyordu, bunu bulamadıkları için istediklerini yapamadılar bugün Erdoğan mazerete ihtiyaç duymuyor, olmazsa kendisi yeni suç üretip insanları her türlü haktan mahrum edebiliyor. O yüzden işleri yarım kalmış eski darbeciler Erdoğan olmasaydı tüm bunları başaramazdık diyorlar, onun verdikleri tüm listeleri gözünü kırpmadan gerekçe aramadan ihraç ettiğini tutuklattığını anlatıyorlar.

Erdoğan’ın talimatıyla iş yapan savcılar emniyeti ülkenin yarısını terörist ilan edip tutuklamak üzere çalıştırıyor. Hukuk düzeni içinde görev yapmaya alışmış emniyet birimlerine yeterince yasa dışı iş yaptıramadıklarını düşünüyorlar bu yüzden yeni bir güvenlik birimi kurdu bekçileri sokak aralarına saldılar, yarım bıraktıkları tüm kirli işleri hukuk normlarını bilmeyen bekçilere yaptıracaklar. İşsizliğin had safhada olduğu ülkemizde çocuğuna iş bulma derdinde olan vatandaşlar iktidarın çocuklarını tetikçi olarak kullanılacağının farkında değiller

Bazı emniyet görevlileri gözyaşlarını saklayarak masum insanların tutuklanmasında rol aldılar. Oyuna alet olmak istemeyenleri tutuklatıp cezalar verdiler, yanlışları söyleyenleri susturmak için ailelerini bile mahkûm ettiler. Tutukladıklarıyla kendilerine tetikçilik yapmak şartıyla anlaşıp serbest bırakıyor her türlü kirli işte kullanıyorlar, kabul etmeyenler ya yeniden içeri atılıyor ya da yurt dışına kaçıp kendini kurtarıyor.  İktidar için ülke vatandaşlarının yarısından fazlası devlet düşmanı, her gün eğitimli insan sayısını artıracaklarına hapishane sayısını artırıyorlar, sadece dünya görüşünden dolayı 30 binden fazla insan değişik bahanelerle tutuklanmış durumda.

Tutuklama dalgasını her gün genişletiyorlar, yeni doğum yapmış bayanları ortada bir suç dosyası bile olmadan loğusa haliyle cezaevine gönderiyorlar. 28 Şubatçıların isteyipte başaramadığı toplumun beğenisini kazanmış kültürlü on binlerce başörtülü bayanı yaptıkları sosyal faaliyetlerden dolayı terörist ilan etti onların toplumla buluşmasını engellemek için tutukladılar, bu bayanların bir bölümü çocuklarıyla beraber içeride bine yakın çocuk hapishane şartlarında büyüyor.

28 Şubatçılar gönüllü faaliyetlerle topluma faydalı olan iş adamlarını tutuklamak istiyordu ancak kılıf bulamadıkları için başaramadılar şimdi Erdoğan’ın kılıfa ihtiyacı yok onların yarım bıraktığı işi tamamlıyor İstikbal gibi büyüklerin de olduğu 3 binden fazla hayırsever iş adamını iş yerlerine el koyarak bir bölümünü tutuklayarak yürüttükleri toplumsal sorumluluk projelerinin tamamını yok etmeye çalışıyor.

28 Şubatçılar cemaatin halkı bilinçlendirmek için yaptığı haftalık ev sohbetlerinden rahatsızdı ancak bunu önleyecek bir gerekçe bulamadıkları için yapamadılar. Erdoğan onların beceremediğini üstlendi, binlerce insan yararlı sohbet programlarına katıldığı için terörist ilan edildi ve sohbet listeleri üzerinden insanlara cezalar yağdırıldı. Haklı olarak Perinçek cemaatin halkın kılcallarına kadar girmiş sosyal faaliyetlerini Erdoğan olmasaydı asla engelleyemezdik diyor.  28 Şubatçıların tehdit olarak gördükleri tüm faaliyetleri Erdoğan üstlendi onların verdikleri liste üzerinden cemaati bitirme görevini sürdürüyor.

Cemaatin tüm kurumlarını kapattı, çalışanlarını işten attı bir bölümünü tutuklattı, yardımlaşma faaliyetlerini dağıttı katılımcılarının mallarına el koydu cezalar yağdırdı, işkencelerle masum insanlara suç kabul ettirdi birbirini suçlattı, etik ve ahlaki ilkelere bağlılığı ile öne çıkmış ülkenin en saygın basın organlarına el koydu, yazarlarını tutuklattı, ortalamanın üzerinde düzeyli herkesin beğenisini kazanmış yayınlarla gençliğe her alanda hizmet sunan yayınevlerini kapattı, ülkede demokrasi ve ahlaki ilkelerin yayılması için çalışan alanında en başarılar arasında yer alan dernek ve sendikaları suç örgütü ilan etti yönetici ve üyelerine cezalar verdirdi.

28 Şubatçılar çok istedikleri halde demokrasinin kuralları içinde faaliyet yapan cemaate ait faaliyetlere engel olamamışlardı Erdoğan onların tüm hayallerini gerçekleştirdi, demokratik normları ortadan kaldırıp cemaatin faaliyetlerini suç kapsamına soktu ve hepsini ülkede çalışamaz hale getirdi, yapma çok zor yıkma çok kolay cemaatin yıllarca emek vererek oluşturduğu toplum tarafından benimsenen bütün çalışmalar 28 Şubatın en gaddar uygulayıcısına dönüşen Erdoğan tarafından bitirilmek istendi.

Yüz binlerce mensubu mağduriyet yaşasa bazıları tedavisi engellenip bazıları Meriç’te boğularak ölse de cemaat her zamanki gibi alternatifli çalışmaları sayesinde hala yurt içinde olmasa bile yurt dışında insani duyguları yüceltmek için yaptığı faaliyetleri sürdürüyor.

28 Şubatçılar cemaati bitirme planlarını

-Önce Erbakan-Tansu Çiller hükümetine ve

-Daha sonra göreve gelen Ecevit hükümetine teklif ettiler ancak uygulatamadılar.

Erdoğan askerler karşısında dik duramamakla suçladığı Erbakan’ın ve DYP-ANAP-MHP nin oylarıyla iktidar oldu. O hep kendi suçları başkasının üzerine atarak yükseldi. 28 Şubatçılarla uzlaşmayan partiler bir bir erirken onlarla uzlaşıp hedeflerini gerçekleştirmeye soyunanların önü açıldı. Bütün ortadaki sonuçlara bakınca Erdoğan o dönemin mağdurlarından mı yoksa gözü dönmüş 28 Şubatçıların en gaddar ortaklarından biri mi?   

Son güncelleme: 21:09 04.03.2020
SIRADAKİ HABER
Sayfa Başı